Asgari ücret: Kaç olsa kurtarır?

Açlık sınırı 12 bin 900, yoksulluk sınırı 44 bin 700 lira. 2024 gelmeden zamlar geldi; 1 kilo beyaz peynirin fiyatı 300 lirayı buldu. 30’lu yumurta 130-140 liradan satılıyor. Organik olsun derseniz yumurta başına ödeyeceğiniz fiyat haliyle artıyor.

Üstelik daha yeni yıl zamlarıyla karşılaşmadık. Hayat pahalılığı insanları yumurtayı da yarım yarım kullanmaya zorlayabilir. Neticede uzun yıllar ABD’nin büyük kurumlarında çalışan ve bugün Merkez Bankası’nın başında bulunan üst düzey bürokratların bile kira fiyatlarından yakındığı bir ülkede yaşıyoruz.

Ülke ekonomisine nereden baksanız ilginç bir tabloyla karşılaşıyorsunuz. 2019’da 8 bin 480 lira olan Tüketici Hakem Heyeti anlaşmazlık sınırı, 104 bin liraya yükseltildi. Ne de olsa ortalama kalitede bir telefon alsanız cebinizden artık en iyi ihtimalle 25-30 bin liradan aşağı para çıkmıyor. Biraz daha kalitelisine göz koyarsanız 45-50 bin lirayla vedalaşmak durumunda kalıyorsunuz. Bu nedenle ufak anlaşmazlıkları çözmesi gereken Tüketici Hakem Heyetleri, 2024 yılında, 5 sene önce araba alınabilecek parayla ilgili anlaşmazlıklarla bakacak.

***

Yeni yıla doğru usul usul yol alırken kamuoyunun en merak ettiği konuların başında ise asgari ücrete yapılacak zam geliyor. Asgari Ücret Tespit Komisyonu ilk toplantısını 11 Aralık’ta, ikinci toplantısını ise 18 Aralık’ta yaptı. 2024 yılında uygulanacak asgari ücretin hafta başında açıklanması bekleniyor. Görünen o ki yüzde 45-50 aralığında bir zamla perdeyi kapatacaklar.

Türkiye’de asgari ücretin belirlendiği tespit komisyonu bilindiği gibi kararlarını oy çokluğuyla alıyor. 5 hükümet, 5 işveren ve 5 işçi temsilcisinin yer aldığı üçlü mekanizmada, genelde hükümet ile işverenin üstünde mutabık kaldığı rakam, yeni asgari ücret oluyor.

2002’den 2023 Temmuz’a yapılan toplam 23 asgari ücret toplantısında tüm taraflar sadece 8 kez oy birliğine vardı. O günden bugüne asgari ücret 15 toplantıda, hükümet ile işveren tarafının anlaşmasıyla karara bağlandı. Bu dönemde işverenin muhalefet ettiği karar sayısı yalnızca 2 oldu.

Tabii işçi tarafını da Türk-İş’in temsil ettiğini hatırlatalım. Yani asgari ücret o denli yetersiz ki hükümet ve patronlar, Türk-İş’i bile ikna edemiyor. O Türk-İş ki son toplantının ardından “Bizim kırmızı çizgimiz yok, bir rakam söylersek altına inemeyiz” bile dedi (En azından güncel asgari ücretin altına inemeyeceklerini söyleyebilirlerdi!).

***

AKP yıllardır istikrarlı bir şekilde Türkiye’yi asgari ücretliler memleketine çevirdi. Emeğiyle geçinen milyonlara asgari yaşam şartları reva görülüyor ki o da türlü kalem oyunu, TÜİK’in herkesi şaşkına çeviren hesaplamalarıyla... Tüm ücretler tam da sermayenin istediği gibi hızla asgari ücrete yaklaşıyor.

Asgari ücret, çalışan kesimlerin yüzde 2-3’ünü etkilese belki kaç lira olduğu bu denli önemli görülmeyebilirdi. Ama 10 çalışandan 7’sinin yaşamını doğrudan etkileyen bir ücretten söz ediyoruz.

Ülkemizde, dünyanın geri kalanı gibi asgari ücret bir başlangıç ücreti değil, çalışanların genel ücretine dönüşmüş durumda. DİSK-AR’ın verilerine göre, özel sektörde asgari ücret ve onun yüzde 20 komşuluğunda bir ücretle çalışanların oranı yüzde 70,4. Komşu demişken, Bulgaristan’da asgari ücretle çalışanların genele oranı yüzde 15 civarında. Ekonomisi gelişmiş ülkelerde yüzde 2-3…

AKP başa geldiğinde asgari ücretin, kişi başına düşen milli gelire oranı yüzde 40’ı biraz geçiyordu. 2002’de kişi başına yıllık ortalama 5.486 lira gelir düşerken, asgari ücretli çalışanlar yılda 2.208 lira gelir elde ediyordu. Aradan geçen 20 yılda, öyle büyüdük, böyle geliştik, Avrupa’nın kıskandığı bir ülkeye dönük sözlerine rağmen asgari ücretin milli gelire oranı yüzde 40’ın bile altına geriledi. Bir fikir vermesi açısından belirtelim, 1970’li yılların başında kişi başına düşen gelirde asgari ücretin payı yüzde 80’in üzerindeydi.

2003’te bir yıllık asgari ücretle 25 Cumhuriyet altını alınabiliyorken bugün 10 tane bile alınamıyor. Halk hem Cumhuriyet’in kendisinden hem de altınından mahrum. Yani bugün AKP sayesinde sınıf uçurumunun zirveye çıktığı, halkın refahı yerine zenginlerin refahını artırmada marka olmuş bir ülkeyiz.

***

Bu ülke neden bu halde? Asgari ücrette rakam ya da orandan çok bu sorunun cevabına odaklanmalıyız. Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) verilerine göre Türkiye’de toplu iş sözleşmesinin kapsamı yalnızca yüzde 7,4. Dünyada toplu iş sözleşmesinin kapsamı ne kadar artıyorsa, çalışan ücretleri de o kadar emekten yana oluyor.

Örgütlülüğü bize yakın ülkelerde (Litvanya, Estonya, Romanya, Macaristan) ücretler de bizimki gibi düşük. Örgütlülük, sınıfın kazanımlarını büyütüyor. Hatta örgütlülük, asgari ücreti büyük gündem olmaktan bile çıkarıyor. Toplu iş sözleşmesi kapsamının yüzde 99 olduğu İtalya’da asgari ücret diye bir kavram yok. Aynı şekilde toplu iş sözleşmesi oranının yüzde 90’ın üzerinde seyrettiği Avusturya ve İsveç’te de öyle…

Asgari ücret elbette yurttaşların yaşam gereksinimlerini karşılamalarını sağlayacak bir düzeye çıkarılmalı. Buna herhangi bir itiraz yapılamaz. Ancak sefaletin gerçek nedeni, sermaye karşısında sınıf bilincini temsil edecek örgütlü bir hareketin ve siyasette bölüşüm/paylaşım sorunlarını eksen alan bütünlüklü bir mücadele hattının noksanlığıdır. Asgari ücretin bu denli önemli bir gündem başlığı haline gelmesi, örgütsüzlüğümüzün doğal sonucu.

Trajediye bakın ki Erdoğan halkın geniş kesimlerini yoksulluğun, açlığın, sefaletin ortasında bıraktı, milyonları yardımsız yaşayamaz hale getirdi ve bunu sadaka/bağış usulüyle sistematikleştirerek buradan kendine sadık bir taban yarattı.

Tarikatların, cemaatlerin ve bilumum din istismarcısı yapının toplumsal tabana yayılıp laikliğin altının oyulduğu süreçte, eş zamanlı olarak ücretler eridi ve emekçiler yoksulluk girdabına sürüklendi. Bu tesadüf mü?

Bir şeyleri değiştirmeye buradan başlamalı. O zaman asgari ücret de sefalet de bu topraklarda bir mesele olmaktan çıkar. Hakkını örgütlü gücüyle savunan bir sınıf, tepedekilerin kendisi için kurduğu açlık düzenine mahkûm olmaz.