5 maddede Meral Akşener’in çöküşü

İYİ Parti’de Meral Akşener dönemi kapanıyor. Akşener, “Seçim sonuçları kapsamında ödediğimiz ve ödediğim bedele razıyım” diyerek 27 Nisan’da yapılacak olağanüstü kurultayda aday olmayacağını açıkladı. İYİ Parti’nin bir şahıs partisi olup olmadığını, kurultaydan sonra iş başına gelecek yeni yönetimin performansı gösterecek. İYİ Parti mevcudiyetini sürdürür mü sürdürmez mi bilinmez ama siyaset, artık Akşener’in aktif katılacağı bir faaliyet olmayacak. Akşener’in siyasi kariyerinin sonunu getiren, yaptığı seri hatalar oldu. Çöküşü 5 maddede özetlemeye çalışalım.

1- ALTILI MASA’DAKİ 3 MART KRİZİ

2017’de İYİ Parti’nin siyaset sahnesine çıkmasının ardından Meral Akşener’in tahrip gücü en yüksek hatası, Altılı Masa’da yaşanan 3 Mart krizi oldu. Aylar öncesinden “Kazanacak aday” söylemiyle Kılıçdaroğlu’nun adaylığının önüne set çekmeye çalışan ve onu “Kazanması mümkün olmayan aday” olarak kodlayan Akşener, muradına eremeyince çareyi rest çekmekte buldu. Kılıçdaroğlu’nun adaylığına razı olmayıp masadan kalkan ve İmamoğlu ile Yavaş’a “Aday olun” çağrısı yapan Akşener, bu iki aktörü denkleme dahil etmek için bulunan “yardımcılık” formülüyle 3 gün sonra ağır ithamlarla yüklendiği masaya geri döndü. Bu olayın Akşener’i çöküşe götüren süreçteki rolü büyük. Çünkü seçime kısa bir süre kala yaşanan kriz hem iktidarın Altılı Masa’ya dönük negatif kampanyasını besledi hem de muhalefetin adayını içeriden itibarsızlaştırdı. Muhalif kamuoyu da hiç gereği yokken yıpratıcı bir tartışmaya sürüklendi. Kılıçdaroğlu’nun İmamoğlu ve Yavaş’tan daha az potansiyele sahip olduğu açıktı ancak Akşener’in hoyrat tavrı, eski CHP liderini Erdoğan karşısında çok daha zayıf bir rakip haline getirerek mağlubiyet yolunun en kallavi taşlarını döşedi. Akşener 31 Mart stratejisini de başbakanlık hayallerini suya düşüren Mayıs yenilgisi üzerinden şekillendirdi. Yani 3 Mart krizi ve seçimdeki hüsran, çöküşün öncül basamağıydı.

2- KURULUŞ DİNAMİKLERİNDEN UZAKLAŞMA

İYİ Parti’ye varlık kazandıran, MHP’nin 2017’deki başkanlık referandumuna “evet” demesi sonrası parti içinden kopan kadrolardı. Partinin sırtını dayadığı sosyoloji de aynı siyasi eksendeki kentli, seküler milliyetçi ve ağırlıkla ülkenin batı illerinde yaşayan kesimlerdi. Rejimle barışık olmayan, kendi zaviyelerinden laikliğin varlığını önemseyen ve en kaba şekliyle anti-Erdoğancı olarak tanımlanabilecek bu kesimler, İYİ Parti’nin seçmen tabanındaki ana gövdeyi oluşturuyordu. Onlar için İYİ Parti, iktidarı zayıflatma mücadelesinin bir parçasıydı; asla tam tersi bir pozisyona geçtiğinde koşulsuz destek verilebilecek bir parti değildi. Dolayısıyla 31 Mart yerel seçimleri öncesi parti liderliği tarafından “hür ve müstakil” olarak tanımlanan, pratikte ise muhalefet karşısında iktidara avantaj sağlama sonucunu doğuracak seçim stratejisi, önceki seçimlerde İYİ Parti’ye oy vermiş kitleler tarafından sahiplenilmedi. Bu yola girilmesinden sonra gelen üst düzey istifalar da bunun yansımasıydı. Rejime kaybettirmeyi ikincil plana alan ve bunu önemsiz bir detaymış gibi sunan Akşener, İYİ Partili seçmenle şahsı arasında olan politik ve duygusal köprüleri kopardı. Üstelik arada geçmişe dayanan, enerjisini ideolojik aidiyetten alan bir birliktelik de yoktu. Bu nedenle “Meral Mommy” yakıştırması tarihe karıştı. Yerel seçimde İYİ Parti’nin yüzde 0,6’yla en az oy aldığı 10 ilden birinin İstanbul olması, Ankara’da yüzde 1’i bulamaması, İzmir’de kendi Türkiye ortalamasının dahi altında kalması, parti ile tabanı arasındaki politik uyumsuzluğun göstergelerinden biri olarak not edildi.

3- KİMLİK BUNALIMI

Yerel seçim kararı, kitlenin genel merkeze yabancılaşmasını beraberinde getirerek İYİ Parti’de bir kimlik bunalımını tetikledi. İYİ Parti, rejime kaybettirme mücadelesinin bir yerinde durmuyorsa nerede konumlanacak ve kimlerden, hangi motivasyonla destek alacaktı? Kutuplaşmış Türkiye siyasetinde bu sorunun cevabı oldukça kritikti ancak İYİ Parti anlamlı ve makul bir yanıt üretemedi. Akşener ve kurmaylarının sandığı gibi, CHP’yi ve özellikle İmamoğlu-Yavaş ikilisini hedefe oturtan muhalefet tarzı, İYİ Parti’ye sağ-muhafazakâr tabandan anlamlı sayıda oy getirmedi. Çünkü o kulvar zaten doluydu ve AKP’den kaçacak oyların adresi bir süredir aynı yolu adımlayan Yeniden Refah’tı. Hatta CHP bile bu kaçıştan faydalandı ama İYİ Parti’nin bir sağ bir sol gösteren siyaseti, kitlelerle oy verme eğilimlerini değiştirecek bir güven bağının kurulmasını engelledi. Parti yaşadığı bu kimlik bunalımı nedeniyle, mevcut tabanını büyük oranda kaybettiği gibi taşradan da beklediği desteğe ulaşamadı. Türkiye kamuoyu, amiyane tabirle, İYİ Parti’nin et mi balık mı olduğunu anlayamadı ve parti yüzde 3,7 gibi hayli düşük bir oy oranıyla seçim takvimini kapattı.

4- YANLIŞ CHP HESABI

Esasında bu başlığı altbaşlıklara ayırmak gerekir. İYİ Parti, kendini CHP’den kolay ayırabilecek bir parti değildi. Ancak Akşener kendisine ve partisine heybelerinde olmayan bir güç atfederek, Mayıs yenilgisi sonrası muhalif kamuoyunun CHP’ye dönük eleştirel yaklaşımının, İYİ Parti’ye geniş bir siyaset alanı açacağı yanılgısına düştü. CHP’ye vurma kolaycılığının, kendisine ve partisine seçmen desteği kazandıracağını düşündü. Akşener planını, kuvvetle muhtemel, Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin başında kalmaya devam edeceği senaryo üzerine kurdu. Bu nedenle CHP’nin değişimle sonuçlanan kurultayının yeni bir atmosfer doğurabileceğini hesaba katmadı. Mızrağın ucunu CHP’ye doğrulturken, İYİ Parti’nin iktidarın çıkarına çalıştığı yönündeki toplumsal algının altında kaldı, karşılaştığı güven krizini aşmayı beceremedi. CHP’nin rejim karşıtlığından türettiği taban ittifakına alternatif bir vizyon geliştiremedi. Bununla birlikte, CHP lideri Özel’in kendisine beklediği karşılığı vermeyerek sürekli “Abla” diye seslenmesi, CHP’yi eleştiren İYİ Partililere “Canları sağolsun, eski dosttan düşman olmaz” diye karşılık vermesi, “İyi insanlar” nitelemesiyle İYİ Parti seçmenlerinin gururunu okşaması, İYİ Parti seçmeninde CHP’ye karşı psikolojik bir baraj oluşmasını engelledi. Öte yandan Akşener, özellikle İstanbul ve Ankara’da İYİ Partililerin belediye bürokrasisindeki varlığını gerektiği kadar dikkate almadı. Partinin seçime ayrı girme kararı daha en başta burada duvara tosladı. İYİ Parti’de alınan kararın arkasında duracak kadrosal bir bütünlük oluşmadı.

5- ZAMANLAMA HATASI

İYİ Parti’nin CHP ile ayrışmasındaki temel neden, Akşener’in, CHP ile yan yana yürüyerek hedeflediği oy potansiyeline bir türlü ulaşamayacağını anlamış olmasıydı. Yüzde 9-10 arasında gelip giden İYİ Parti, Mayıs seçimleri kazanılsaydı bunu sorun olarak görmeyecekti. Zira bu destek, onları iktidar ortağı yapacak ve parlamenter sisteme dönülmesiyle birlikte Akşener’i başbakanlık makamına taşıyacaktı. Ne var ki seçim kazanılmayınca “CHP’nin küçük kardeşi” olmak kabul edilebilir bir apolet olmaktan çıktı. Akşener de CHP’ye mesafe koyarak yükselebileceğini düşündü. Ancak atladığı olgu, 31 Mart’ın bir genel seçim değil yerel seçim olduğuydu. Her seçim esasında bir illüzyon yaratır; iddiası ve kazanma ihtimali bulunan partiler olduklarından büyük, iddiasız ve kazanma ihtimali bulunmayan partiler olduklarından küçük görünür. Yerel seçimler, temsil bazlı değil sonuç odaklı bir siyasi yarışma olduğu için oy verilen adaylar ya kazanıp başkan olur ya da hiçbir şey olmaz. Yurttaşların geneli de oylarının boşa gideceğini düşündüğü iddiasız adaylara oy vermeyi mantıklı bulmaz. Günümüz Türkiye’sinin kutuplaşmış siyasi ortamında bu davranış daha belirgin. İYİ Parti bu nedenle, birincil motivasyonu iktidara kaybettirmek olan seçmen tabanını büyük oranda CHP’ye kaptırdı. Çünkü birkaç yer (Nevşehir, Ordu, Çanakkale) dışında, İYİ Parti’nin rekabetçi bir seçenek olduğu hiçbir il yoktu. Bu nedenle Akşener’in partisi, zaten kan kaybıyla girdiği seçimde bir de zamanlama hatası nedeniyle daha küçük göründü. Belediye başkanlıklarında yüzde 3,77’de kalmalarına rağmen il genel meclisi oylarında yüzde 4,5’u bulmaları bu hatanın minik bir göstergesi.