Assos‘ta bir zeytin ağacının gölgesinde yazıyorum. Tabii ki hiç susmayan cırcır böcekleri eşlik ediyor. Çehov, ‘Vanya Dayı’da, cırcır böceğini yaşam sevgisiyle birlikte anar. Cırcır böceklerinin bu hayat dolu canlılığını Başo da yazdığı bir haikuda şöyle hüzünlü bir sahneyle aktarır: “Yürek parçalanmaz mı? / Miğferin altında / Bir cırcır böceği.”

YAVAŞ VE HIZLI

Başka yerlere göre Assos’un bende yavaşlatan bir etkisi var. Bir reklam sloganıydı galiba, yavaşlamadan anın tadını çıkaramazsın diyordu. Başka bir reklam sloganında da zamanın nasıl akıp geçtiğini anlayamayacaksın vurgusu yapılıyordu. Zamanın hızla geçmesi ya da yavaşlaması… Çoğunluk hızla geçmesinden yana ki bilgisayar oyunu dünyası ve sosyal medya etkileşimi gittikçe büyüyor. Ânı yaşa derken yavaşlık mı, hız mı kast ediliyor belirsiz. Belki her ikisi birden. Bir şey kaçırmamalı. Yavaşlığı da, hızı da kaçırmamalıyız. Hem dingin, hem de patlamaya hazır bir enerjiyle dolup taşmalı. Tıpkı yaz TV dizilerinin fantezi dünyaları gibi.

FANTEZİ

Zizek, Kubrick’in bir filmi hakkında konuşurken şöyle söylemişti: “Fantezi sizi yutmakla tehdit eden bir cazibe uçurumu değil, tam tersidir: Fantezi en üst düzeyde faydasız ve sonuçsuzdur.” Yaz TV dizileri, faydasız ve sonuçsuz olarak, hem hareketli hem dingin bir seyirlik imkânı sunar, zamanı en acısız şekilde öldürme hali. O birbirine benzeyen dizilerdeki fantezilerin ortak özelliği gerçeklikten tamamen kopmuş olmaları. Çünkü insanlar, rasyonel davranma ve yaşamayla ilgili öyle bir baskı altında ki. Şu marketten mi, bu marketten mi alışveriş yapmalıyım, kredi kartı borcunu öteleyip şu takside mi girmeliyim, şu detarjanı mı bu detarjanı mı almalıyım, şöyle değil böyle mi hissetmeliyim, metroyla değil otobüsle mi eve dönmeliyim… O yüzden yapay zekâ kullanımı gittikçe yaygınlaşacak, çünkü kapitalizmde hayatta kalmanın yolu, Eve Illouz’un ‘Soğuk Yakınlıklar’da yazdığı gibi “aşırı rasyonel ahmak” olmaktan geçiyor. Sanayi kapitalizminden çağdaş üretim kapitalizmine geçtiğimizden beri rasyonel tercih yapma baskısı fena halde artmış gözüküyor. Bu yüzden hızlı düşünmek ve hızlı karar vermek zorundayız, ama hızlı karar vermek çoğu zaman hataya neden oluyor. Ya her konuda bilgi sahibi olacağız, gıdaların içeriği, kişisel gelişim vs, ya da bizim adımıza düşünüp karar verecek uzmanlara başvuracağız, yoksa sürekli yanlış tercihlerimizin kurbanı olacağız. Nasıl anne ya da baba olacağımızdan ne yiyip içeceğimize her şeyi danışacağımız birilerine duyduğumuz ihtiyaç, benliğimizi bölüp parçalara ayırıyor. 

BÜYÜMEK

Tercihlerimizin sonuçlarıysak ve bu tercihleri kendi aklımıza ve duygularımıza başvurmadan yapıyorsak biz kimiz? Hem akıl ve duygu nasıl bu kadar birbirinden ayrılabildi? Bütün kişisel kararlarımı yapay zekâ veya uzmanlar verecekse, ben neyin hayatını yaşıyor olacağım? Çok bilmiş, yaşından büyük konuşan çocuklarla bile gurur duyuluyor olması, neye prim verildiğini göstermiyor mu? Çocukken çocukluğunu yaşamayan biri, iç dünyasında bir şeylere takılı kalacak, gerçekte büyümeyecek, hep büyümüş taklidi yapmak zorunda kalacak. Büyümek, akılla gerçekleşmez çünkü, duygusal olgunlaşmayla yavaş yavaş yerleşir. Baskı: Kim duygularıyla hareket ederse kaybeden olacak, kim aklını kullanırsa başarılı… Bu yüzden yaz TV dizilerinin karşısında aklı bir kenara bırakıp faydasız ve sonuçsuz bir fantezi dünyasıyla zamanı en acısız şekliyle öldürmek tercih edilebiliyor ya da bilgisayar oyunu, sosyal medyayla…

Fantezi ve hayal farklı şeyler, biri gerçekliği inkâra, diğeri gerçekliği yaratıcı biçimde dönüştürmeye dayalı. Zaten “aşırı rasyonel ahmak”ların ortak özelliği, hayal kuramamaları, abur cubur yiyecekler gibi kendilerine verilen hazır fantezilerle iç dünyalarını beslemeleri. Bu da rasyonel karar vermelerini, güzel, anlamlı bir hayat sürmelerini engelliyor aslında.