Şimdilerde sadece Avrupa’nın değil dünyanın üzerinde dolaşan hayaletin adı “aşırı sağ”. Ancak koşullar karamsar olsa da eylemde tersine iyimser olmalıyız. O nedenle Arjantin’de “El Loco”nun (Deli) seçim zaferine de gönderme yaptığım geçen yazıda “Sosyalistler sürekli dışarıya bakıp bir yerde sol kazandığında moral yelkenleri şişirip, kaybettiğinde indiremezler. Kendi memleketimizde kazanmak yalnızca mümkün değil, zorunlu da!” demiştim.

Eskinin çürüyüp yok olduğu, yeninin ise bir türlü ortaya çıkamadığı bir değersizleşme, bir çürüme dönemi yaşıyoruz.” Eski dünyanın öldüğü bir “canavarlar zamanı”nda olduğumuz o kadar belli ki. Yeni dünyanın doğması için verilen mücadele ise yeterince görünür değil.

Böylece meydan aşırı sağa kalıyor!

Arjantin’de “sol”dan umduğunu bulamamış yoksulların ve geleceksiz gençlerin oylarıyla Başkan seçilen El Loco lakaplı Milei’ye bakın: Siyasete sonradan girmiş, elinde bir elektrikli testereyle “Devleti budayacağım” diye Mick Jagger taklidi yaparak seçim kampanyası sürdürürken, statükonun temsilcileri tarafından “eski bir televizyon ünlüsü” ve “Her erkeğin kendi dinamiği vardır. Benim özel durumumda, her üç ayda bir boşalıyorum” diyen bir “seks koçu” olarak tiye alınabiliyordu.

Merkez Bankasını bombalayacağım; sosyal yardımlarda kesintiye gideceğim; Yahudiliğe geçmeyi düşünüyorum; kültür, kadın, sağlık ve eğitim bakanlıklarının kapatarak bürokrasiyi azaltacağım; pesonun yerine doları koyacağım; kürtajı yasaklayacağım; silahlanmayı kolaylaştıracağım; devlet enerji şirketi YPF ve kamu yayın kuruluşlarını özelleştireceğim; özel sektörün eline geçebilecek her şey özelleşecek diyen “Deli”, bir “mucize” gerçekleştirerek seçildi. Başkan yardımcısı olarak da yanına 30 bin kişinin öldürüldüğü 1973-83 askeri diktatörlüğünün sevicisi birini alarak!

Arjantin’in 45 milyonluk nüfusunun yüzde 40’ını yoksulluğa mahkûm eden ve enflasyonu yüzde 140’ın üzerine çıkaran ekonomik felaket koşullarında ve bu ekonomiden sorumlu tutulan “merkez solcu Maliye Bakanı Massa”ya karşı kazandı.

Onun ardından Hollanda’da seçim kazanan aşırı sağcı Wilders biraz daha tanıdık. Söylemleriyle bizim gazeteleri az süslemedi.

AB’den ayrılma referandumu yapacağı, uluslararası iklim yükümlülüklerinden çıkacağı, göçü engelleyeceği, Ukrayna’ya yardımı durduracağı, kendini çimdikleyecek kadar inanmakta zorlandığı seçim zaferi ardından biraz kıvırsa da Kuran’ı yasaklayıp camileri kapatacağı çağrılarıyla seçim kazandı Wilders.

Aşırı sağın yükselmesinin ve dünyanın üzerinde çirkin bir hayalet olarak dolaşmasının gerisinde; kitlelerin yaşadığı derin ekonomik güvencesizlik, kültürel tehdit algısıyla beslenen milliyetçilik, göç ve mültecilik olgusuna karşı tepkiler, bunların sosyal medyanın yankı odalarında büyütülmesi, sağ popülist liderlerin siyasal kutuplaşmayı körüklemesi, güvenlik ve terör tehditleriyle kitlelerin korkutulması, yabancılar veya LGBTİ+ gruplar gibi “düşmanlar” yaratılması var.

Ne yazık ki, kitleleri “bir şeylere karşı” harekete geçirmenin “bir şeyler için” harekete geçirmekten çok daha kolay olduğu zamanlardayız. Aşırı sağın üzerinde yükseldiği her zeminde var olmak, onun argümanlarını boşa çıkararak kitleleri bir başka dünyanın mümkün olduğuna inandırmakta zorlanıyoruz.

Zor ve tam da bu zorluk nedeniyle “eylemde iyimser” olmak zorundayız. Kitlelerin zorlandığı her alanda bir alternatifin olduğunu göstermek, bunu sözde bırakmayıp yapmak ve başarmak zorundayız. Bir başka dünyaya giden yolun ilk adımlarında bu çirkin hayaleti kovacak “sevimli bir hayalet” yaratmak var! Yerel seçimlere bu sorumlulukla biraz da bu sorumlulukla yaklaşacağız!