Savunma harcamalarına, kemer sıkma politikalarına karşı çıkan kitleler merkez sağ ya da sol partilerin birbirine benzeyen politikalarından kaçarak sol alternatiflere yöneliyor

Avrupa solla buluşuyor

Hollanda’da yapılan seçimleri muhafazaklar-liberal olarak tanımlanan Özgürlük ve Demokrasi için Halk Partisi (VVD) kazandı. Bu sonucun önemi Geert Wilders’in liderliğini yaptığı aşırı sağcı, ırkçı Özgürlük Partisi’nin (PVV) iktidar olamaması. Çünkü kamuoyu yoklamalarına göre neredeyse iktidar ya da güçlü ortağı olmasına kesin gözüyle bakılıyordu.


Ama Hollanda seçimlerinin bambaşka bir sonucu var ki bu Avrupa’da merkezdeki sol partilerin düzeniçi çözüm önerilerinin ilgi görmediğini göstermiş oldu. Hollanda’da koalisyon ortağı olan sosyal demokrat İşçi Partisi büyük oy kaybetti örneğin. Koltuk sayısının 38’den 9’a düşmesi tam bir felaket bu parti için. Hollanda seçimlerinin asıl galibi ise sol yeşiller oldu elbette. Bunda Yeşil Sol Parti’nin kendisi de bir göçmen çocuğu olan lideri Jesse Klaver'in etkisi de bir hayli fazla. Göçmenliği üzerinden bir kampanya yürütmedi örneğin. Tüm emekçileri, düzenin ezdiği kesimleri kapsayıcı bir dil kullandı. Programını sadece çevre sorunları üzerine de kurmadı. Seçim propagandaları sırasında verdiği “sol değerlerinin2 arkasında durmalı” mesajı elbette çok önemliydi.

Klaver, ülkesindeki göçmen/yabancı düşmanlığına, İslamofobiye çok kesin tutumlar aldı seçim kampanyası boyunca. Ama bunu yaparken Hollanda emekçilerinin, yoksullarının asıl sorunlarının kaynağının gelir adaletsizliği olduğunun altını çizdi sürekli. Yeşil Sol Parti’nin belki de başarısının arkasında çevre sorununun mevcut sistemle çözülemeyeceğini bunun ciddi bir sistem değişikliğiyle mümkün olduğunu söylemesi oldu. Avrupa’da gittikçe düzen politikalarına eklemlenmiş kimi yeşil hareketlerden ciddi bir farkı bu oldu Yeşil Sol Parti’nin. Kardeş partilerden daha radikal olduğu bir gerçek. 14 sandalyeyi kazanmasının nedeni elbette budur. Tükenmiş politikalara karşı ciddi bir çözüm olarak görüldü bu parti.

Klaver, Yeşil olmanın da sınırlarını aşmış bir lider. Hollanda’yı vergi açısından ucuz olarak görüp gelen çokuluslu şirketlere karşı yüksek vergi uygulamasını vadetti örneğin. Sorunun göçmenlerden çok ülkenin vergi yasalarından yararlanan bu şirketlerden kaynaklandığının da açıklanmasıydı bu. Seçmen üzerinde de çok etkili oldu.

VVD lideri Mark Rutte tek başına bir hükümet kurma olanağından yoksun. Muhafazakarlarla, liberallerle bir deneme yapabilir, bu durumda, her ne kadar Klaver istekli olmasa da bu koalisyonda yer alabilir.

Hollanda Sosyalist Partisi’ni de unutmamak lazım. Yeşil Sol Parti ile aynı sayıda milletvekili çıkardı. Buna rağmen Yeşil Sol Parti’yi daha başarılı görmemin nedeni kısa sürede büyük bir gelişme göstermesi. Hollanda Sosyalist Partisi’nin bu seçimde bir koltuk kaybetmesi de gerileme sayılmalı. Ama her iki parti Hollanda’da mevcut merkez sağ/sol partilere karşı ciddi bir alternatif olduklarını göstermiş oldu.

Fransa’da Hamon öne çıkabilir
Fransa'da Nisan ve Mayıs’ta (iki turlu) seçimler yapılacak. Fransız solu için önemli bir sınav olacak bu. François Hollande’nin “solcu” bir cumhurbaşkanı olması solun başarısı olarak kabul edilemez mi? Edilemez, çünkü hem dış politikadaki emperyal tutumuyla hem de iç politikada neoliberal politikaları nedeniyle bir solcu olarak değerlendirilmesi zor. Şimdi Hollande deneyiminden de ders çıkaran Fransız solu neoliberal karşıtı görüşleriyle bilinen Benoit Hamon etrafında toplandı. Önümüzdeki seçimlere güçlü bir adayla girecekler yani. Fransız Sosyalist Partisi’nin sol kanadında yer alan biri Hamon. Fransa gibi emperyal/kapitalist sistemin en güçlü ülkelerinden birinde bir hayli sol sayılıyor tutumu. İngiltere’de İşçi Partisi lideri Jeremy Corbyn neyse Hamon da öyle bu açıdan. Partidaşı Hollande’ı acımasızca eleştiriyor. “Sosyalist politikalara ihanet etti” ifadeleri en hafifi diğer eleştirilerin yanında. Hatta bu eleştirileri lafta bırakmayıp Hollande kabinesinde Eğitim Bakanı iken istifa ediyor. Partide de ülkede büyük tepkilere yol açan Hollande hükümetinin Çalışma Yasası’na karşı olan kanatta bir hayli etkiliydi.

Vaatleri çok çarpıcı. Savunmaya yapılan harcamaları azaltacağını söylüyor örneğin. Fransa’nın göçmenleri alması gerektiğini belirtiyor oy kaygısına düşmeden hem de.

Birleşik Sol Cephe
Ama Fransız solu için en önemli girişim seçimlerde “radikal” sayılacak sol kesimlerin Jean Luc Melenchon’u Boyun Eğmeyen Fransa adı altında aday göstermeleri. Önceki gün Paris’te muhteşem bir gösteri gerçekleştirdi bu cephe. Melenchon, Sol Parti’nin üyesi, bu platformda hem Sol Parti hem Fransız Komünist Partisi hem de Sol Cephe yer alıyor irili ufaklı otonom gruplar da. İki turlu seçimlerde ne yapacaklarsa birinci turda yapacaklar. Çünkü Fransız seçim sistemi ikinci turda yarışmalarını zorlaştıran bir sistem.

Birinci turdan başarıyla çıkması halinde ki çok mümkün, ikinci turda oylarını nerede kullanacağını belirtmesi durumu değiştirebilir.

İngiltere’de Corbyn
Başta Suriye olmak üzere dış politikaya ilişkin tutumu “solcu”luğunu gölgeleyen ciddi bir durum elbette ama iç politikada Jeremy Corbyn’in İşçi Partisi’ni, partiye Tony Blair’in musallat ettiği “Üçüncü Yol” adı verilen sağ liberal çizgiden uzaklaştırmaya çalıştığı da inkar edilemez. Bilindiği gibi İngiliz İşçi Partisi’nin (aslı Emek Partisi’dir ama biz nedense İşçi Partisi diyoruz sürekli) tabanı işçilerden, sendikalardan oluşuyor. Blair tahribatından sonra Corbyn’e gelinceye kadar parti neoliberal politikaları savundu. Olası bir seçimde Corbyn ciddi oy kazanabilir, tabii parti içinde hala etkin olan Blair yanlılarını bertaraf edebilirse. Kişisel olarak merkez solun çok çok dışında bir çizgisi var Corbyn’nin. Bunu partinin tüm politikasına yansıtıp yansıtamayacağını zaman gösterecek.

Almanya’da da alternatif sol
AB’nin en güçlü ülkesi Almanya’da da merkez solun dışındaki sol ciddi bir alternatif olarak varlığını koruyor. Almanya’da 2005 yılında Demokratik Sosyalizm Partisi (PDS) ile Sosyal Demokrat Parti’den (SPD) istifa eden sendikacı ve politikacıların kurduğu Sosyal Adalet İçin Seçim Alternatifi’nin (WASG) birleşmesiyle kurulan Sol Parti halen üçüncü parti durumunda. Ülke genelindeki oy oranı az olmasına rağmen parlamentoya temsilcilerini soktuğu gibi ciddi öneriler, yasa tasarıları sunarak da etkili bir parti olarak mecliste yer aldı.

Ülkenin geleneksel partileri CDU (Hıristiyan Demokratlar) ile SPD (Sosyal Demokratlar) ciddi oy kayıpları yaşadılar son seçimlerde. 10 milyona yakın yoksulun bulunduğu bir ülke Almanya. Sol Parti bu nedenle bir alternatif olarak görünüyor. AB’ye şiddetle karşı olması, göçmen kabul etmesi konusunda Alman hükümetini zorlaması, ırkçıların tepkisini arttıracağını bilmesine rağmen yabancı dostu tutumlar alması da önemli tutumlarından.

Portekiz’de her zaman güçlü
Portekiz’de de ciddi bir sol hareket var. Ülkenin efsanevi Komünist Partisi’nden başka, mecliste yer alan sol parti ya da gruplar da Portekiz siyasetinde etkili oldular hep. Birkaç yıl önce sağcı hükümeti devirdiler örneğin. Düşürdükleri hükümet ülke tarihinin en kısa ömürlü hükümeti oldu.

2015’te yapılan seçimlerde Sosyalist Parti 2. büyük parti olmuştu. Söz konusu seçimlerde Sosyalist Parti (PS) 86, Sol Blok (BE) 19, Demokratik Birlik Koalisyonu (Komünist Parti ve Yeşiller) 17, Hayvanları ve Doğayı Koruma Partisi 1 milletvekiline sahip olmuştu. AB üyesi bir ülkede solun AB politikalarına karşıtlığını, yabancıları, göçmenleri de savunarak yapıyor olmak sanıldığının aksine emekçi kitleler üzerinde etkili oluyor. Portekiz solu bunun bir örneği.

Portekiz’de solun güç kazandığının en önemli kanıtı, bu güçlenmeyi durdurmak için ilk defa merkez sağ partilerin seçim sonrası koalisyon yaparak iktidarı alması oldu. Sağ partilerin başka şansı yoktu çünkü.

İspanya: “Yapabiliriz” dediler yaptılar
İspanya’da “Yapabiliriz” anlamına gelen Podemos hareketi de merkez sol ve sağ partilere karşı tepkinin güçlendirdiği bir siyasi oluşum olarak yerini aldı. Aralık 2015 seçimlerinde, Podemos merkez sağ (PP) ile merkez solun (PSOE) hemen ardından yüzde 20’ye yakın oy kazandı. En akılda kalan tutumu ise iktidar olma şansı varken merkez sol ile koalisyon kurmayı reddetmesi. Çünkü kemer sıkma politikalarına karşı çıkışıyla kitlelerin desteğini kazanmıştı Podemos, bu nedenle kemer sıkma politikalarının devamından yana olan merkez sol ile birlikte olmaması programına da vaatlerine de uygun bir tavırdı.

Yunanistan: SYRIZA trajedisi
İspanya’da Podemos’un örnek aldığı Yunanistan’ın sol partisi SYRIZA’nın kısa sürede iktidar olması, yıllarca ekonomik önlemler adı altında yoksulluğa itilen Yunan seçmeninin tepkisinin sonucuydu. SYRIZA iktidara geldiğinde eleştirdiği kemer sıkma politikasını sürdürmek zorunda kaldığı için bir süre sonra zaten ikiye bölündü.

Bu örnekler AB ülkeleri arasında şu ya da bu şekilde sol partilerin/hareketlerin merkezdeki partiler karşısında ciddi alternatifler olduğunun kanıtı. Düzeniçi çözümlere mahkum oldukları da bir gerçek ama yine de söz konusu ülkelerdeki sağ iktidar odaklarının zaman zaman saltanatlarını sarstıkları da bir gerçek.