Sevgili Veli Güneş, değerli dostlarım. Öncelikle çok istediğim halde, sizlerle birlikte olamamanın üzüntüsünü yaşadığımı bilmenizi isterim...

Sevgili Veli Güneş, değerli dostlarım. Öncelikle çok istediğim halde, sizlerle birlikte olamamanın üzüntüsünü yaşadığımı bilmenizi isterim. Uzun zamandır ayrı kaldık. Sizleri çok özledim.

Ancak, babamın vefatı sonrası benim için tek değer olarak kalan "annemin," sağlık sorunu yanınıza gelmemi engelledi. Beni bağışlayacağınızı umarım. Artık bir dahaki sefere...

Bugün, ülkemizde ne oluyor diye merakla soracağınızı biliyorum. Size üzülerek hızla karanlıklara doğru koştuğumuzu söyleyebilirim!.. NATO destekli "Ergenekon" adlı "kontrgerilla örgütü," toplumda infial uyandıran eylemlerini sürdürüyor.

"Bilinen Çetelerin" sayısı 4 bine ulaştı. Tam "kontrgerillayı" yakaladık derken, AKP'liler kendini alamadı. Açtıkları "cihat" savaşının ilk adımlarından biri olan ve "karşı laikliğin simgesi durumundaki "türbanı" hem de Anayasa'ya koyarak milleti karıştırdılar. Böylece bu "resmi ama yasadışı örgütü" elimizden kaçırmamıza neden oldular!.. Bir yandan "acımasızca" hukuk devletini "din" devletine dönüştürürken, diğer yandan kardeşi kardeşe karşı durmaya zorluyorlar.

Üstelik toplumun "zıtlaşmasına" hiç aldırış etmeden!.. Bir de "aydın ikiyüzlülüğünü" yaşıyoruz. İşin acı yanı da bu!.. Biliyor musunuz?!; "Cemevi cümbüş yeri" di-yenleri,"Muharrem orucuna" çağırdılar, onlarda katılıp pişkince resim bile çektirdiler.

Bu komediye kanmayan "Alevilere" baskı arttı. Sanki "Toplumsal barış" istenmiyor!.. Kirli savaş devam ediyor. "Kürt sorununu" çözmemek için her şey yapılıyor!.. Kan akıyor, gençler ölüyor, analar ağlıyor... Bildiğimiz demokrasi oyununa, hak ve özgürlüklerin ihlaline devam...

"Faili belli" cinayetlere devam!... Abdi İpekçi, Bahriye Üçok, Muammer Aksoy, Çetin Emeç Turan Dursun, Uğur Mumcu, Musa Anter ve Ahmet Taner Kışlalı gibi katledilen aydınlarımıza en son Hrant Dink eklendi..

Emperyalist güçler, "deliğe süpürmeyip kullanmaya" devam ettikleri AKP ile Türkiye'yi sömürgeleştirme çalışmalarını hızlandırdı. ABD'nin isteği doğrultusunda BOP anlaşmasının gerekli adımları atılıyor. AKP-MHP ortaklığı, Türkiye Cumhuriyeti'nin temel ilkelerini yok etmeye başladı. TBMM'de "laikliğin yıkılışının" seslerini duyduk... Türban beziyle Türkiye'nin "aklı ve çağdaşlığı" bağlandı!..

Türkiye'nin geleceğini, siyah çarşafla karanlığa gömüyorlar... Erdoğan ABD'de "Türkiye ılımlı İslam olmaz" dedi. Olursa "İslam Cumhuriyeti" olur...

İşte gidiş bu gidiş!.. Hızla "değişiyoruz ve geriliyoruz!.." Şimdi, hain ellerce katledilen "aydınlarımıza" ve "onların öğretileri"ne çok ihtiyacımız var!..

Turan Dursun ne güzel söylemişti; "Akıl ve bilim aydınlık kesimdedir. Din ve iman ise karanlık kesimde. Aklın, bilimin ölçüleri bellidir. Gözlem vardır, deney vardır, nesnellik vardır... Yolumuzu ışıklandıran da bunlardır. Öyleyse 'din'in üzerine nasıl gidilmesi gerektiği ortada: Karanlığın üzerine nasıl gidilirse, 'din'in üzerine de öyle gidilmelidir. Karanlıkla savaşılırken ışık gereklidir. Dinin, imanın üzerine gidilirken de..."

Bu sözler Turan Dursun'un öldürülmesine neden oldu!.. O yaşarken korkmadı ve şöyle dedi: "Rahat yaşamak uğruna gerçeği mezara mı gö-türeyim? Yoksa Halka gerçeği anlatmak uğruna ölümü mü göze alayım?" O aydın onuruyla ikincisini seçmişti.

Anlayana "ne büyük ders" değil mi?.. Avrupa'nın her yanının, Turan Dursunlarla, Uğur Mumcularla, Musa Anterlerle, Bahriye Üçoklarla dolu olduğunu biliyorum. Ve biliyorum ki; orada yaşayan aydınlarımız el ele ve gönül gönüle, karanlığın üzerine korkmadan yürüyecek.

Sizlere ihtiyacımız var!
Bizlere ışık tutan ve idealleri uğruna bedel ödeyen, can veren tüm onurlu insanların anısı bizi "yeni" bir mücadelenin içine sokuyor. Bundan sonra ne olacak? Sorusu yerine, "biz ne yapacağız?" demek zamanı geldi! Belki istenileni "göreceli olsa da" elde edebilecekler yani "ülkeyi bölünme noktasına getirebilecekler!"

Ancak "bir gücün" onları engelleyeceğine inanıyorum. O da "yitirdiğimiz" aydınların "öğreti ve anıları!" Bu vesile ile Onların önünde saygı ile bir kez daha eğiliyorum.

Sevgili canlar, Kısa oldu kusura bakmayın. Yazılacak o kadar çok şey var ki; ancak bir mektup kâğıdına bu kadarını dökebildim.

Beni merak etmeyin. Ülkenin durumu benden daha kritik!.. Siz can dostlarıma sevgilerimi sunar, büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öperim. En kısa zamanda yan yana olmak umudu ile...