Nuriş çetesiyle giriştiği kanlı çatışmalar sonrası yargılandığı mahkemede bugün bile unutamadığım bir cümle sarf etmişti Alaattin Çakıcı. Hem, kendisiyle kıyaslandığında bir hayli yerel kalmış olan Nuriş çetesini küçümsemek, hem de yaptığı işin onların yaptıklarından daha fazla cesaret gerektirdiğini vurgulamak için kullanmış olmalı. Okur okumaz bana kahkaha attıran o veciz cümle şuydu: “Biz burda artistik buz pateni yapmıyoruz”.

Yaptığı faaliyetlerin(!) hiç de kolay olmadığını ifade etmek için, örnek olarak verdiği bu spor dalının çok kolay yapıldığına nasıl inanmıştır Çakıcı diye, merak etmiştim bir hayli. Bir artistik buz patencisinin, saatler süren antrenmanlar yaptığını, yemesine, içmesine hastalık derecesinde titizlik gösterdiğini, uykusunu tam olarak alabilmek için bünyesini disipline ettiğini söylerler. Yirmi adamla kahve taramak, tetikçilere adam vurdurtmak, çek senet tahsili yapmak gibi faaliyetlerle karşılaştırıldığında gerçekten çok zor bir iş “artistik buz patencisi” olmak. Tabii Çakıcı hayatında bir dakikalığına bile olsun patenle buz zeminde kaymadığı için bunu anlamasını kimse bekleyemezdi ondan.

Mafyanın dili ilgimi çeker. Kendi ifade tarzlarını yaratmış garip insanlar topluluğu bu mafya dedikleri. Kızını öldürttüğü ileri sürülen Çakıcı’yı cezalandırıp cezalandırmayacağı (kast edilen öldürme’ydi) sorulan Dündar Kılıç’ın tüm televizyonlar önünde verdiği yanıtı da hala hatırlarım: “Böyle bir projemiz yok.” Cezalandırmayı bile, önceden tasarlanıp, düşünülen bir iş olarak gören zihniyet elbette “cinayeti” bir proje olarak görür. Çünkü gerçekte, yapılacak işler arasında herhangi bir “projedir” adam öldürmek. Farklı konuşma çabasını, mafya elemanında, politikacısında, sanatçısında aynı anda görmek mümkün. “Aşırı derecede çelişkideyim” de diyebilecekken “ekstra tenakuzlardayım” diyen bir Ajda Pekkan örneği var önümüzde. Yaptığı işi saklamak için zekice olduğunu sandığı buluşlar yapma konusunda da en iyi örnek meşhur kadın satıcısı Zurnik’tir. Kendisini, “pezevenk” denmesin diye, “seksüel prodüktör” olarak tanıtırmış derler. Güzel memlekettir Türkiye.

Çakıcı, buz patenini belki bilmez, ama içinde “artistik” kelimesi geçen bir cümlenin neler çağrıştırdığını bilir. İki yüzlü, sahtekar olanlara, doğrudan doğruya bu kavramlarla seslenmek varken, bu olumsuz sıfatları, “artistlik yapmak” gibi iki kelimelik bir cümleyle ifade etmenin, bu son derece masum kelimeye yüklenen anlamlarla elbette bir ilgisi var. Bizim memleket insanı herhangi bir “gerçek olmama” durumunu “artistlik yapmak” olarak görür. Bu nedenle, Çakıcı, “artistik”i, herhangi bir işi ciddiye almamanın, ülkenin Cumhurbaşkanı da herhangi bir “sahici” olmama durumunu açıklamanın ifadesi olarak kullandılar. (Recep bey başbakanlığının ilk yıllarında buna benzer bir kelam etmişti). Onları böylesi bir “anlam kardeşliği”nde birleştiren aynı kültürel arka plandır nihayetinde.

Çakıcı’nın, Nuriş’in, Zurnik’inkileri unutturan bir cümle olarak, Başbakanlığı döneminde Erdoğan’ın kendisini protesto eden bir vatandaşa söylediği “al ananı git” cümlesi de, tüm küfürlerimizin odağına yerleştirdiğimiz kadınlarla ilgili, onlara erkek milleti olarak bakışımızı ortaya koyan, tüm zihniyetimizi ele veren bir cümleydi. “Artistik buz pateni yapmıyoruz” ile “al ananı git”, aynı zihniyetin jargonudur, bu kesin.

Recep beyin o cümlesi elbette “açık” bir küfür değildi, ama bazı küfürler, içinde, herhangi bir tenasül uzvunun adı geçmeden de sarf edilebilir. Örneğin, “Anan güzel mi?” sorusunun, içerdiği tüm masumiyete karşın, bir küfür olmadığını düşünen var mıdır acaba? Ananızın güzel olup olmadığını soran birine vereceğiniz “evet” ya da “hayır” cevaplarının her ikisi de bir küfre kapı açar. Bilirim, çünkü bana kızan kim varsa önce bu soruyla başlamıştır benimle konuşmaya. Ananızın estetik görünümünden haberdar olmak isteyen birinin, kuracağı cinsel fantezi için işi sizden alacağı yanıta kadar götürmesi, kendi ananızı cinsel bir obje yapmada, sizi de küfürcünüz ile garip bir ortaklığa götürür. Çok toyken böyle bir soruya, annesini güzel bulan her çocuk gibi “evet” dediğimden, çok tuhaf durumlara düştüğüm olmuştur. O nedenle vatandaşın Erdoğan’ın “al ananı git” cümlesiyle karşılaştığında neler düşünebileceğini anlayabilmişimdir. Erdoğan’ın o cümlesi “al da şu kalemi uygun bir yerine koy” demek kadar gizli bir küfür içeriyordu. Çünkü, “anamız ağlıyor” diyen çiftçinin o sırada yanında anası bulunmamaktadır. Böyle olduğu içindir ki, muhtemelen “hay senin anana” demek üzereyken son anda kendini frenleyen bir dil ancak, “al ananı git” diyebilirdi. Erdoğan’ın yaptığı buydu.

İşte bu yüzden çok gücüme gitti Barış’ın, Berkant’ın, Can’ın “cumhurbaşkanına hakaret” gerekçesiyle mahkum edilmeleri. Asabiliği, ötelemeyi, hakareti “hitabet de bir sanattır” diye savunan bir zatın, ağızlarından cinsiyetçi tek bir sözcük çıkmayan meslektaşlarımı “hakaretten” mahkum ettirmesi pişkinlik gerçekten.
“Durum tespiti” ne zamandan beri hakaret sayılıyor ayrıca?