Barış Pehlivan, Karındeşen Jack olsaydı…
Barış Pehlivan…
14 Şubat 2011’de FETÖ’cü savcı Zekeriya Öz’ün talimatıyla gözaltına alındığında 27 yaşındaydı. Fetullahçı Çete’nin, devletteki örgütlenmesini yazdığı için diğer gazetecilerle birlikte Oda TV Davası’nda 19 ay tutuklu kaldı.
Bu sırada…
Zekeriya Öz’e zırhlı aracını tahsis eden Başbakan Tayyip Erdoğan, Ergenekon davalarının savcısı olduğunu söylüyordu. Fetullahçıların yargı ve emniyetteki örgütlenmesini anlatan Ahmet Şık’ın İmamın Ordusu kitabına Avrupa Konseyi’ndeki konuşmasında ‘Bomba’ diyordu. Fetullahçılara devlet kurumlarını teslim ederken okyanus ötesine selam gönderiyor, Türkçe Olimpiyatları’nda Fetullah Gülen’e ‘Bitsin bu hasret’ diye sesleniyordu.
Bu sırada…
Fetullahçı ve AKP’li kalemşörler, Barış Pehlivan’ı hedef gösterip Fetullah Gülen’e methiye düzüyordu. Fetullah Gülen’in heykelini dikmekten bahsediyorlardı. Duruşmalarda ‘Tahliye yok’ kararını mahkeme heyeti açıklamadan 20 dakika önce yayınlayacak kadar pervasızdılar.
Barış Pehlivan ile Barış Terkoğlu ise onları hapse atanlara inat, parmakları nasır tutarak FETÖ’nün ABD bağlantılarını deşifre eden ‘Sızıntı’ kitabını cezaevinde yazdı. AKP ile Fetullahçı çetenin kol kola kumpaslarla insanları cezaevinde ölüme sürüklediği günlerdi.
BİRİNCİ AF
Üçüncü Yargı Paketi ile örtülü af çıkmıştı. Barış Pehlivan, Silivri Cezaevi’ndeki hücresindeyken katiller, tecavüzcüler, dolandırıcılar tahliye edildi. Gazeteciler, düşünce suçluları, af kapsamı dışındaydı.
Bir duruşmada Barış Pehlivan şöyle diyordu:
“Ben ne kadar tehlikeli adammışım böyle. Kendimi Karındeşen Jack gibi hissediyorum. Hoş o yaşasaydı ve Türkiye’de hapiste olsaydı; büyük ihtimalle özgürlüğüne kavuşmuştu.”
19 ay tutukluluktan sonra Barış Pehlivan duruşmada virüsle bilgisayarlara sahte delillerin yüklendiğini tek tek kanıtlarıyla anlatmış ve şöyle konuşmuştu:
“Sadece mesleğini iyi yapmaya çalışan bir gazeteciyim. Ben haykırıyorum; bu davada gazetecilik yargılanıyor.”
Cezaevinden tahliye olduktan sonra Barış Pehlivan ve Barış Terkoğlu, Fetullahçılar ve AKP’nin el ele inşa ettiği korku imparatorluğunda FETÖ’nün casusluk örgütü olduğunu anlatan ‘Mahrem’ kitabını yazdı.
Yıllar geçti…
AKP ile FETÖ’nün iktidar ortaklığı kavgayla bitti.
FETÖ’cüler 15 Temmuz 2016’da darbe girişiminde bulundu, 252 insan hayatını kaybetti. Erdoğan, “Kandırıldık, Allah affetsin” deyip sorumluluklarından sıyrıldı. 2017’de Odatv Davası’nın sahte delillerle açılmış kumpas bir dava olduğuna hükmedildi, tüm sanıklar beraat etti.
Yine yıllar geçti, adaletsizlik devam etti.
Barış Pehlivan FETÖ’cü zenginleri, para karşılığı davalardan kurtaranları yazdı. FETÖ Borsası’nda dönen dolapları, paraları, cinayeti anlattı. FETÖ’den boşalan koltuklara oturtulan tarikatçıları deşifre etti. Yolsuzlukları, vurgunları kaleme aldı. Yeniden hedefe kondu.
Aranan gerekçe Mart 2020’de bulundu. Libya’da yaşamını yitiren MİT mensubunun cenazesiyle ilgili haber gerekçe gösterildi. Barış Pehlivan bavuluyla gittiği adliyede tutuklandı. Silivri Cezaevi’ne konulduğu sırada bir infaz koruma memurunun saldırısına uğradı. Başsavcılık saldırıyı yalanlamış ancak daha sonra görüntüleri ortaya çıkmıştı.
Aynı davada Barış Terkoğlu, Murat Ağırel, Hülya Kılınç, Ferhat Çelik, Aydın Keser hapsedildi. MİT mensubunu ifşa etmekle suçlandılar ama bir ifşa yoktu. Olayı Cumhurbaşkanı Erdoğan duyurmuştu, köy muhtarı isimleri ve cenaze bilgilerini paylaşmıştı, TBMM’de milletvekili anlatmıştı, sosyal medyada haber öncesinde yüzlerce paylaşım yapılmıştı. İfşanın ifşası olmazdı ama davanın talimatı yukarıdandı.
FETÖ döneminin yandaş kalemşörleri yeniden sahnedeydi. Geçmişte Fetullahçıların piyonu olan kalemşörlere iddianameler servis edildi. Cezaevindeki gazeteciler haklarındaki suçlamaları yandaş gazetelerden öğrendi. Casusluk süsü vermek için akıldışı senaryolar yazılmıştı.
Mesela; Sabah Gazetesi’nde ‘Murat Ağırel’in 15 dakikalık sır görüşmesi’ başlığıyla haber yayımlandı. Uluslararası haber ajansıyla yaptığı telefon görüşmesi, casusluk imasıyla sunulmuştu. Oysa Murat Ağırel, bu görüşmede Sputnik RS FM’in canlı yayına bağlanmış ve yeni çıkan kitabı Sarmal’ı anlatmıştı. Halen Youtube’ta kaydı bulunan canlı yayın, iddianamede bile ‘sır görüşme’ olarak nitelendiriliyordu.
Evet, bu kadar saçmaydı.
Ama gazeteciler, koronavirüs salgını döneminde, Silivri Cezaevi’nde arada boş hücreler bırakılarak tecrit altında aylarca hapsedildi.
İKİNCİ AF
Bu kez iktidar, ‘Çakıcı Affı’ olarak bilinen infaz düzenlemesini çıkarmıştı. Soma, Ermenek, Aladağ katliamlarına neden olanlar da bu aftan faydalandı ama TBMM’de gece yarısı yasaya ek madde konularak gazetecilerin hapiste kalması sağlandı.
Barış Pehlivan, tutuklu yargılandığı davanın duruşmasında bir ifşanın söz konusu olmadığını açık kaynaklardaki delilleriyle, tarih sırasıyla anlattı. İddianamede cenaze törenindeki fotoğrafın gizlice çekildiği iddia ediliyordu, oysa orada kaymakam, siyasi parti temsilcileri, belediye başkanı vardı. Ve fotoğraf görevli bir kişi tarafından aleni şekilde çekilmişti. Üstelik suçlama konusu haberde MİT mensubunun ismi, törenin yapıldığı köy bile yazılmamıştı.
Barış Pehlivan, duruşmada sözlerini şöyle bitirdi:
“Eğer böyle giderse, yarın bir tankın içinde, devlet gömleği giydirilen başka tarikatlara mensup darbeciler görürüz, diye yazmasaydım burada olmazdım. Ama tüm yaşadıklarıma rağmen diyorum ki iyi ki yazdım, iyi ki yazıyorum, iyi ki yazacağım. Hepsi gerçekti. Yalanlayamadılar. Bunun yerine bir bahaneyle hapse attılar.”
Gazeteciler 6.5 ay tutuklu kaldıktan sonra hapis cezaları verilerek tahliye edildi.
15 Şubat 2022’de MİT mensubunu ifşa etmek iddiasıyla açılan dava istinafta onaylanınca Barış Pehlivan ve Murat Ağırel’e yeniden cezaevi yolu göründü. Barış Pehlivan ve Murat Ağırel, Çağlayan Adliyesi’nden yine polis aracıyla Silivri Cezaevi’ne götürüldü. Hapiste ne kadar kalacakları belirsizdi.
İktidar, MİT mensuplarının hayatını kaybettiği saldırının arkasında Libya’daki iç savaşta Hafter’i destekleyen Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) olduğunu defalarca dillendirmişti.
Barış Pehlivan ve Murat Ağırel hapsedilmesinden kısa süre önce AKP iktidarı, BAE Şeyhini görkemli törenle Saray’da karşılamıştı. Erdoğan, BAE’yi ziyaret ederek yeni bir sayfa açıyordu.
Barış Pehlivan üçüncü kez Silivri Cezaevi’ne götürülmeden önce “Sadece gazetecilik yaptığımız için tekrar cezaevine giriyoruz” dedi.
Barış Pehlivan ve Murat Ağırel, akşam saatlerinde pandemi nedeniyle denetimli serbestlikle tahliye edildi. Denetimli serbestlik uygulanırken ‘Hakkınızda dava açılırsa yeniden hapse dönersiniz’ deniliyordu. Bu gazetecilere ‘Yazmayın, haber yapmayın’ demekten farksızdı.
Tabii ki yazmaya devam ettiler. Bu süreçte Barış Pehlivan’a Cumhuriyet Gazetesi’ndeki yazıları nedeniyle 6 dava açıldı ama denetimli serbestlik bozulmadı. Barış Terkoğlu ile yazdıkları ‘SS’ kitabı yayımlandıktan kısa süre sonra 7’nci dava gerekçe yapıldı. 14 Mayıs 2023’teki seçimden üç gün sonra Çağlayan Adliyesi’nden yeniden Silivri Cezaevi’ne gidiyordu. Ancak açık cezaevleri Covid-19 nedeniyle kapalıydı ve mahkûmlar 31 Temmuz 2023’e kadar izinliydi. Birkaç saat sonra serbest bırakıldı.
Barış Pehlivan, Yargıtay Üyesi Ömer Faruk Aydıner’in ismini kodlayarak hakkındaki iddiaları mahkeme dosyalarından yazmıştı. Yargıtay üyesi bu yazı nedeniyle hakaret davası açtı ve Barış Pehlivan’ın denetimli serbestliği 19 Nisan 2023’te sadece bir imzayla yakıldı. Sadece dava açıldığı için, yargılama bile olmadan…
ÜÇÜNCÜ AF
Tabii ki yine TBMM’de bir infaz düzenlemesi hazırlanıyordu. Katillere, cinayete teşebbüs edenlere, tecavüzcülere, uyuşturucu kaçakçılarına, yolsuzluk yapanlara, dolandırıcılara, çetelere yeniden özgürlük yolu açıldı. Siyasiler, gazeteciler, düşünce suçluları kapsam dışında bırakılmıştı. Ama bu kez infaz düzenlemesi, Barış Pehlivan’ı tekrar hapse atmaya yetmiyordu. Cezaevine girmesi için son açılan davada yargılanmış ve koşullu salıverilmiş olması gerekliydi. Denetimli serbestliğinin yakılması gerekçe olamazdı.
Ama bunu yaptılar. Barış Pehlivan, 15 Ağustos 2023 günü bavuluyla Silivri Açık Cezaevi’ne girdi. Son itiraz hakkında kararı Silivri 2 No’lu İnfaz Hâkimliği verecek.
Barış Pehlivan 5’inci kez cezaevine gireceğini duyurduğu yazısında şöyle diyordu:
“Ne bir haram yedim ne cana kıydım. Bu topraklardaki herkesin yüreğine baharın gelmesi için yazdım.”
Barış Pehlivan, Karındeşen Jack olsaydı, çoktan özgür bir hayata kavuşmuştu.
Sadece Barış Pehlivan’a gazetecilik yaptığı için ödetilen bedeli okumadınız. Bu aynı zamanda adaletsizliğe karşı bir adalet direnişiydi. İstibdat döneminde gazeteciliğin, hakikat mücadelesiydi. Ve sadece gerçeğin düşmanları değil toplumun sessizliği hakikati hapsetti…