6’lı Masa’nın ortak adayının Kemal Kılıçdaroğlu olduğunun açıklanmasının beklendiği bir anda Meral Akşener, Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu’na aday olmaları için açık çağrı yaparak muhalefetin ortasına tahrip gücü yüksek bir bomba bıraktı.

O açıklamayı yaparken, hiç kuşkum yok, Saray’dakiler hurraa diyerek havalara sıçradı ve Erdoğan seçim zaferini kutlamaya başladı! Ama henüz ve hâlâ erken, halk son sözünü söylemedi!

Deprem Türkiye’yi darmadağın etmişti, Akşener de muhalefet cephesini darmadağın etmeye yönelik bir hamle yaptı.

Bir nebze sorumluluk taşıyan herkesin, “en önemli, önemliden önce gelir” diyerek kendileri bir adım geri çekilip tek adam rejimine son vermeyi “en önemli” yaptıkları süreçte, Akşener baştan beri kendi “önemli”sinin peşindeydi!

İlk günden beri başbakanlığa aday olduğunu söylüyordu. Hep o doğrultuda adımlar attı. Kılıçdaroğlu’na “kazanamayacak aday” olduğu için değil, o kazandığında “başarı”nın İyi Parti’den çok CHP’ye yarayacağı ve parlamenter sisteme geçildiğinde başbakanlığı garantileyemeyeceği için karşı çıkıyordu.

Yavaş ya da İmamoğlu’nu aday yapar ve onlarla kazanırsa, o başarının daha çok kendi partisine yazacağını ve başbakanlığına giden yolun taşlarını döşeyeceğini hesap ediyordu.

CHP’nin hassas olduğu laiklik gibi konularda verdiği mesajlarla da CHP tabanını kendi partisine kanalize etmeye çalışıyor, biraz başarılı da oluyordu.

Lakin dünkü hamaset dozu yüksek konuşması ile geçmişte söylediklerini reddetmede Bahçeli’yle yarıştı. Evdeki hesabının çarşıya uyup uymayacağını zaman gösterecek.

O hesabın uyacağı tek çarşı Erdoğan’ın çarşısı!

Erdoğan’ın bile “ilk günlerde yoktuk” diyerek helallik istediği depremin şu seçim sürecinde iktidarın işine yarayacağını düşünüyordum. Şimdi, iktidar Akşener depremini de arkasına aldı!

Deprem öncesinde, seçim sürecinde kullanacağı hiçbir argümanı olmayan, tek hikâyesi kalmamış ve ekonomik sıkıntılar, işsizlik, yoksulluk, hukuksuzluk gibi çok şey anlatabilecek muhalefet karşısındaki hali “kroki durumundaki boksör”e benzeyen AKP için şimdi durum dengelendi.

Akşener depremi olmasaydı da insanlar önümüzdeki dönemde yalnızca Kahramanmaraş depremi ve deprem yaralarının nasıl sarılacağıyla ilgilenecekti!

Maslow, “Sanırım, tek sahip olduğunuz araç çekiç ise her şeye bir çivi muamelesi yapmak cazip gelir” demiş, biz de bunu “Elinde çekiç varsa her şey çivi gibi gözükür” diye dilimize aktararak bazı şeyleri açıklamakta epey işe yarar bir mesel olarak kullanmıştık.

Deprem ve seçim tartışmaları yaparken, adamın biri çekici kapıp da depremzedelerin sıkıntılarını aktarmaya çalışan Halk TV muhabiri Ferit Demir’in üzerine yürüyünce, o mesel benim de kafamda dolaşmaya başlamış ama söz konusu AKP olunca çekiç küçük görünmüştü.

En “iyi” bildiği iş inşaat olan AKP, elinde bir “keser”le hızla temeller atıp binalar dikecek ve “ülkeyi ancak ben yeniden inşa edebilirim” kampanyasıyla seçime gidecekti. Elindeki “keser”i hem muhaliflerin kafasına vurmada hem de seçim kampanyasının merkezine koyacağı inşaat faaliyetinde kullanacaktı!

Şimdi, “keser”in bir ucundan da Akşener tuttu!

Tek adam rejimine karşı çıkanların işi artık daha zor. Şimdi, kafasına vurulup çakılabilecek birkaç çivi olmadığımızı gösterecek çok daha güçlü bir birlikteliğe ihtiyaç var.

Kılıçdaroğlu aday olduğunda aday çıkarmayacak bir HDP ve kendi “önemli”lerini tek adam rejimine son vermek olan “en önemli”nin önüne koymayarak muhalefetin ortak adayı Kılıçdaroğlu’nu destekleyeceklerini belli eden sol sosyalist çevreler varken, Akşener’in çıkışı Erdoğan’a sunulan en büyük hediye oldu.

Artık, Akşenersiz bir “biz”in, hiçbir keserin çakamayacağı, sökemeyeceği, kesip yontamayacağı, kırıp dökemeyeceği güçte bir birliktelikle tek aday etrafında kenetlenerek iktidarın karşısına dikilmek ve gündemi keserin belirlemesine izin vermeden ortak bir kampanya yürütmek için kaybedecek bir saniyesi bile yok!