“Cumhurbaşkanı’nca başlatılan bağış kampanyalarına makbuz karşılığı yapılan ayni ve nakdi bağışların tamamı, beyannamede bildirilen vergi matrahından indirilebilecek”miş… Yani, ‘Yap, İşlet, Devret’ modeliyle, kullanılmayan köprüler, uçak inmeyen havaalanları inşa edip, işletmeden kazanamadıkları paraları devletten tahsil edenler, şimdi de ‘virüs’e karşı bağış yapıp, kahramanlıkları tescil edildikten sonra, verdikleri parayı vergilerinden düşecekler… Şaka gibi değil mi?

1 Nisan Dünya Şaka Günü’nde devletimizin şakalarının ardı arkası kesilmedi! Gezi’deki mizah gücünü unutmamış olan halkımız da, gelen topları karşılıksız bırakmadı. İşte bu güne en çok yakışanı: Cumhurbaşkanlığından Selahattin Demirtaş’a bir SMS gelmiş, “Evde Kal” yazan!… Başak Demirtaş yanıt vermiş: “Biz de onu diyoruz zaten!”… On binlerce mahkûmun serbest kalmasını sağlayacak, ama siyasi tutukluları kapsamına almayacak infaz yasası ülke gündemindeyken, bu şaka nice makaleden daha etkili değil mi?

Felaket anında şaka mı olur demeyin; biraz gülümsemeye, biraz umuda ihtiyacımız yok mu? Mizah, eleştirinin en güçlü hallerinden biridir. En acı durumlarda bile mizah duygumuzu yitirmemeye çalışırız. Kara mizah denir buna. Ölümle de alay eder, virüsle de… Sanal ortamda dolaşan karikatürler, şakalar yalnızca bir nefes arası değil, aynı zamanda güçlü bir eleştiri aracıdır.

Vatandaş, yaşanan bu felaket anında devletinden maddi destek beklerken, kendisinden para talep edilmesine tepki gösteremeyecek mi? Eleştirisini mizah yoluyla dile getiren bir delikanlıyı hemen sorguya almak da ne oluyor? Belediyelerin yasal hakkı olan bağış kampanyasını durduran hükümeti eleştirenleri ‘trol’ ordularıyla korkutmaya çalışmak sonuç verir mi sanıyorsunuz? Emniyet’in “Sizden para isteyen sahtekarlara kanmayın” mesajlarını paylaşanlardan, Twitter’da “Zırnık yok” hashtag’ini ‘trend topic’ yapanlardan korkanlar, ‘burun’, ‘yıldız’ gibi sözcüklerden korkan Abdülhamit’i anımsatıyor… Bir de, Markopaşa macerasını…

Sözü ‘Markopaşa’ya getirmem boşuna değil. Bir zamanlar tirajı 60.000’lere çıkan, siyasal iktidarın hışmına uğrayıp defalarca kapatılan, her defasında bir başka adla (Malum Paşa, Merhum Paşa…) yayımlanan politik mizah dergisine... Bugün, 2 NisanSabahattin Ali’nin ölüm yıldönümü. Aziz Nesin’le birlikte Markopaşa’yı çıkartan cesur yüreğin… Öyküleri, romanları, şiirleri ile edebiyatımızın en güçlü kalemlerinden birinin, karanlık bir piyon tarafından katledildiği gün.

Sabahattin Ali’nin yaşadıkları, ülkemiz aydınının yazgısının en net ifadesidir. Ülkesini seven, ona katkıda bulunmak için çırpınan bir aydındır Sabahattin Ali. Ne var ki, tek parti iktidarına yaranarak güç elde eden bazı yazarlara benzemez. Düşüncelerini ifade etmekten geri durmamış, bu yüzden de, aç kalmış, gene de susmamıştır. Öğretmen olarak Anadolu’nun çeşitli köşelerinde görev yapmış, Aydın, Konya, Sinop hapishanelerinde bin bir çeşit insanı tanımak olanağı bulmuş, ‘Sırça Köşk’te yaşayanların zavallılığını anlatmıştır. Tehlikenin nereden geldiğini görmektedir. Bir yazısında, “Asıl Büyük Tehlike Bugünkü İktidarın Devamıdır” diyebilmiştir.

‘İçimizdeki Şeytan’da taşra aydınlarını ve etnik milliyetçileri kıyasıya eleştirmekten geri durmamıştır: “Kafaları, zekâ itibarıyla olsun, yarım yamalak ilgileri itibarıyla olsun, merhamete muhtaç bir halde. Şahsiyetleri kırpıntı bohçası gibi. Her şeyleri iğreti, her vasıfları, her kanaatleri iğreti… Basit bir insan mesela hiç okuması yazması olmayan bir köylü, bir amele, lalettayin bir adam bunlardan çok daha mükemmel bir bütündür” (sizin de, aklınıza bir kamyon şoförü geldi mi? “Beni virüs değil, sizin çarpık düzeniniz öldürür” diyen…)

Bakın ne demiş, ‘Ne Zor Şeymiş’ başlıklı yazısında: Bugünün itibarlı kişileri gibi, kese doldurmadık, makam peşinde koşmadık… Bütün kavgamızda kendimiz için hiçbir şey istemedik. Yalnız ve yalnız, bu yurdun yükünü omuzlarında taşıyan milyonlarca insanın derdine derman olacak yolları araştırmak istedik. Bu ne affedilmez suçmuş meğer! Neredeyse, yoldan geçerken mide uşakları arkamızdan bağıracaklar: ‘Görüyor musun şu haini! İlle de namuslu kalmak istiyor ve ahengimizi bozuyor…’

Sabahattin Ali’yi, daha iyi tanımak için Filiz Ali’nin, Asım Bezirci’nin, Hıfzı Topuz’un, Osman Balcıgil’in kitaplarına başvurmanızı öneririm. Bir de, bu akşam İstanbul Belediyesi’nin sanal ortamda yayımlayacağı Metin Avdaç’ın ‘Sabah Yıldızı Sabahattin Ali’ belgeselini izlemenizi…