İntiharları önlemenin başka yolu yok çünkü. Bugüne kadar uygulanmakta olan sistem herhangi bir devlet büyüğüne intihar girişimini önleme şansı tanımıyordu. Dolayısıyla, geçen hafta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Boğaz Köprüsü'nden atlamaya kalkan şahsı intihardan vaz geçirmesi Başkanlık sistemine geçişin aciliyetini göstermiş oldu.

Hem Başkanlık hem de İl Başkanlığı sistemi bu intihar önleme işinde inanılmaz faydalı. Herkes Erdoğan'ı konuştu geçen hafta ama AKP Terme ilçe Başkanı Ali Kılıç'tan çok az söz edildi. Samsun'un bu güzel ilçesinde, emekli belediye işçisi İlhan B., belediye binasının çatısına çıkıp kendisini atmak üzereyken Başkan Kılıç tarafından kurtarıldı. Sayın İl Başkanı'nın olayı medyaya açıklarken gösterdiği tevazu da bu "halaskar"a saygımızı arttırdı doğrusu. Her iki intihar girişimcisinin karşılarına "kudretliler"in çıkmasındaki hikmet de gerçekten dikkat çekici.

Her yıl 30 bin kişinin intihar ettiği belirtilen japonya'dan, "intihar oranındaki azlığın" nedenlerini araştırmak için ülkemize gelip, Türk sosyologlarla, psikologlarla, ilahiyatçılarla görüşmeler yapan Japon araştırmacıların Cumhurbaşkanı ile İl Başkanı'nın da görüşlerine başvurması herhalde kaçınılmaz. Görüşmek için ellerini çabuk tutmalarını öneririm. Sözcüleri Natsuko Komaki'nin “Türklerdeki sağlam din anlayışı ve akraba ilişkileri onları güçlü yapıyor. O yüzden intiharı düşünmüyor” dediği Japon misafirlerimiz, Türkiye'de de intihar oranının az olmadığını, intihar edene kötü gözle bakıldığı için intihar edenin yakınlarınca olayın gizlendiğini ya da başka bir ölüm nedeni gösterildiğini öğrendiği anda çalışmalarının yönünü değiştirmek zorunda kalabilir.

Gruptan, Japonya Devlet Televizyonu NHK’da yapımcı olan Yuki Ofuku Türkiye’deki intihar vakalarının Japonya’ya göre düşük olmasını 3 nedene bağlamış: “Birincisi Allah ile olan ilişki, ikincisi aile ile olan ilişki, üçüncüsü de diğer insanlarla olan ilişki.” Ofuku, intihar girişimcisi ile Cumhurbaşkanı/İl Başkanı arasındaki ilişkinin de nedenlerden dördüncüsü olduğunu öğrenmiştir artık.

İntihar girişiminde "yer tutmak" bir hayli önemli. Başkanların (Cumhur'un ya da partinin) güzergahları üzerinde olunduğunda ne mutlu ki intihar olayı gerçekleşmiyor. Tabii bir de güvenlik nedeniyle köprünün üzerinden son derece hızlı geçmesine rağmen intihar girişimcisini fark eden bir "başkan gözü"ne sahip olmak da şart.

Türkiye'deki intiharların nedenlerinin başında ekonomik sıkıntılar geliyor. Borcu yüzünden intihar edenlerin sayısında korkunç bir artış var. Öyle ki "iman gücü", "dini telkin" bile durduramıyor. Ancak Başkan Erdoğan'ın "kurtardığı" zatı "intihar günahtır" diyerek ikna etmesi, yüzde 99'u müslüman olan halkımızın bir ferdi olan o zatın, zaten bilmesi gereken bir günahı ancak Erdoğan'dan duyduğunda inanılır bulması da Başkanlık Sistemi'nin gücünü gösteriyor.

10 Eylül, merkezi Norveç'in Oslo kenti olan Uluslararası İntiharı Önleme Derneği 10 Eylül 1960'ta kurulduğu için her iki yılda bir "Dünya İntiharı Önleme Günü" olarak kutlanır. Dünya Sağlık Örgütü ile dünyanın çeşitli yerlerinde konferanslar düzenlenir. Cumhurbaşkanının "bu yanlarına bayılan" Ahmet Hakan başta olmak üzere, "fabrika ayarlarına geri döndüğünü" söyleyen Ertuğrul Özkök, Ahmet Kekeç, Engin Ardıç sayın Başkan'ın bu tarafını dünya kamuoyuna anlatmalılar.

Duruşuyla, yürüşüyle "sanat" haline getirdiği öfkesiyle zaten müthiş bir "iknacı" olan Başkan'ın kurtardığı (!) o zatın yüzüne bile bakmadan "intihar günahtır" derken, bir yandan da kulağındaki telefonla konuşması Başkanlık Sistemi'nin işleyişinde herhangi bir aksaklık olmayacağının da kanıtı oldu.

Sadece fotoğraf konusunda bir dikkatsizlik söz konusu. Fotoğraf, Başkan'ın olaya "çok kayıtsız kaldığı" ya da kurtardığı kişiye "çok üstten baktığı" şeklinde yorumlanacak bir izlenim uyandırabiliyor maalesef. İşte bu tür durumlarda Ara Güler'i arıyor insanın gözleri.

Fotoğrafı o çekecekti ki, görecektik o zaman Başkan'ın halis karakterini. Bir dahaki "kurtarma" vakasında bu eksiklik de giderilir umuyorum.

Yeter ki Başkan ile Ara ağabeyi allah başımızdan eksik etmesin.