Rusya Federasyonu’nda şubat ayından bu yana görünür biçimde pişen bir isyan bekleneceği gibi sonuçlandı. Donbass çatışmasında Soledar ve ardından Bahmut/Artyomovsk’taki ‘yıpratma savaşının’ öncü gücü Wagner ve geçen eylülden beri ‘şefi’ olarak öne çıkan oligark Yevgeni Prigojin’in ‘intihar girişimi’ denebilecek eylemi çok kısa sürdü.

Kısa süre öncesine kadar Prigojin ve Wagner’i ‘terör listesine’ koymayı değerlendirdikleri haberleri yansıyan Batı ülkeleri, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’den bir darbeyle kurtulma fırsatıyla bir hayli heyecanlandı. Kısa sürede Rusya’nın çökeceğine ve parçalanmanın eşiğine geleceğine hükmettiler. Fakat emekli diplomatından düşünce kuruluşu uzmanlarına uzanan geniş bir cephenin sosyal medyaya saçtıkları analizlerin hükmü uzun sürmedi, 24 saat geçmeden hevesleri kursaklarında kaldı. Rusya devletinin kilit kurumları, bölge yöneticileri, valiler, bürokrasi, Komünist Parti de dâhil olmak üzere siyasi partiler ve Rusya halkı liderliğin arkasında durdu. ‘Muallakta kalanlar’ da kuvvetle muhtemel not edilmiştir.

Batılı yönetici ve analistlerin halet-i ruhiyesini belki de en iyi yansıtan, ABD Başkanı Joe Biden’ın çarşamba günkü gafı desek yeridir: “Putin Irak’taki savaşı kaybediyor.”

Donbass çatışmasını yakından takip edenler bu maceranın gelişmesini de adım adım izlediler. Prigojin, Soledar’ın Wagner güçleri öncülüğünde alınmasından bu yana ama asıl aralık ayından itibaren yoğunlaşan bir ‘yıpratma savaşının’ verildiği Bahmut/Artyomovsk muharebesinde Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu ile Genelkurmay Başkanı Valeriy Gerasimov’i açıkça hedef alıyordu. Bakanlığı mühimmat vermemekle suçluyor, Wagner askerlerinin ölümlerinden sorumlu tutuyor ve hatta işi hakarete vardırıyordu. Daha isabetli ve tutarlı kaynaklar mühimmat sorunu olmadığını belirtiyordu. Şoygu da Gerasimov da Prigojin’in medyatik kişiliğiyle yürüttüğü suçlama kampanyasına hiç yanıt vermediler. 20 Mayıs’ta Artyomovsk tamamıyla ele geçirildiğinde Wagner dâhil tüm yapıların Rusya Savunma Bakanlığı kontrat imzalaması kararıyla sorunu yönetmeye çalıştılar. Yahut Prigojin’in isyanının kapısı aralandı.

ŞANSI YOKTU

Özetle bir gün içinde olanlar şöyle: Wagner, Bahmut cephesini Rusya ordusu birliklerine bırakıp Lugansk’taki kamplarına çekilmişken Prigojin, 23 Haziran gecesi harekete geçti. 25 binlik bir güçten bahsetse de toplamda en fazla 10 bin Wagnerci sınırı aşıp güneydeki Rostov-na-donu kentinde bulunan Güney Bölgesi Komutanlığı’nı kuşattı. Telegram kaynakları Şoygu ile Gerasimov’un kısa süre önce burada bulunduğu iddiasını aktarıyordu. Bu arada da sayıları 2-6 bin olarak verilen bir başka konvoy Rostov-na-donu’dan kuzeye uzanan M4 otoyolundan başkent Moskova’ya ilerlemeye başladı. Arada kimileri sahte olan görüntüler yayımlandı. 24 Haziran Cumartesi günü öğlene doğru Putin bir konuşma yaptı, Rusya’nın Batı saldırısı karşısında varoluş savaşı verdiği bir ortamda bu kalkışmayı ‘ihanet’ olarak gördüğünü ifade etti, ‘sırtından bıçaklama’ vurgusu yaptı. Donbass harekâtında kahramanlaşmış Wagner askerlerinin de ihanete uğradığını söyledi. Aynı akşam kriz, 2020’de Amerikan destekli ‘renkli darbe’den Rusya’nın yardımıyla kurtulmuş Belarus lideri Alexander Lukaşenko’nun arabuluculuğunda görece ‘kansız’ biçimde çözüldü. Hakkında açılan isyan soruşturmasının düşürülmesi karşılığında Prigojin’in Belarus’a ‘sürgüne’ gideceği açıklandı. Kimileri Afrika’ya yahut Batı’ya gidebileceğini de söylüyor. Belarus’ta kalırsa ‘gözetim altında’ olacağı açık. İsyana katılmamış Wagnerciler ise Savunma Bakanlığı ile kendileri ve ailelerinin sosyal güvenlik haklarını da içeren sözleşmeleri imzalamaya başladılar bile.

Silah ve mühimmatını zaten Savunma Bakanlığı’ndan gelen Wagner şefinin Moskova’daki başka siyasi faktörlerin eksik olduğu bir ortamda başarı şansı zaten yoktu.

İsyandan Donbass cephesi etkilenmedi. Ancak Rusya Federasyonu’ndaki ‘iç karışıklık’ görüntüsünün, Ukrayna’daki NATO ordusunun 4 Haziran’da başlattığı saldırının sonuç vermediği bir ortamda gelmesi dikkat çekici. Leopard'ların, Bradley'lerin yanmış yakılmış görüntüleri eşliğinde bir ayı bulmadan Ukrayna tarafının kayıplarının 20 bini bulduğu öne sürülüyor.

İHTİMALLER

Herkes oturduğu yerden sallıyor. Ortada pek çok soru ve hatta komplo teorisi dolaşıyor. Ben akla yatkın gördüğüm iki ismin analizini aktaracağım.

Öncelikle şunu belirtmeli. Herkesin dikkatinden kaçmayan Prigojin’in isyanından hemen öncesinde 23 Haziran’daki açıklaması oldu. Prigojin, Moskova’nın Ukrayna özel harekâtına girişme nedenlerinin yalan olduğunu savundu, işin aslı tıpkı ABD Dışişleri Bakanı Blinken gibi konuştu. Açıkça Batı anlatısını sahiplenmesi, haliyle ya bir bağlantı bulunduğu yahut mesaj vermek istediği şeklinde yorumlandı. İsyanın ertesi günü 25 Haziran’da ise CNN ve New York Times, ABD istihbaratının Prigojin’in harekete geçeceğini bildiklerini aktarıyordu.

Bir dönem Ankara’da da görev yapmış Hindistan’ın eski büyükelçisi Bhadrakumar’a göre, ‘Amerikan istihbaratının bildiğini Rusya istihbaratının bilmemesi mümkün değil’. Bhadrakumar, bir gün önce 22 Haziran’da Sovyet Komünist Partisi’nin politbürosu gibi işlev gördüğünü belirttiği Rusya Güvenlik Konseyi’nin tam kadro toplantı yapmasına atıfta bulunurken, önceliğini ‘Rusya devletini ne pahasına olursa olsun korumak’ olarak koyduğu Putin ve liderliğin gelişmelere ‘evde birliği sağlam tutacak’ şekilde yanıt verdiğini söylüyor. Prigojin’in isyanına ilk tepki verenlerden birisi olan Rusya Komünist Partisi’nin lideri Gennadi Zyuganov’un Batılı güçler ve ‘beşinci kol’a işaret etmesine vurgu yapıyor.

Bhadrakumar’a göre Wagner, Batı’da bulunan türden bir ‘özel askeri örgüt’ değil, bizzat Rusya devletinin uluslararası planda çıkarlarını korumak üzere yarattığı bir yapı. Sovyet döneminde ulusal kurtuluş hareketleri üzerinden giderken bu aygıtı yitirmiş ve Yugoslavya’nın ikinci büyük Slav ulusu olarak parçalanışını izlemek zorunda kalmış olan Rusya devletinin, görünüşte ABD ve Fransızların özel şirketlerine benzeyen ancak onlar gibi ajandalar edinmeden hareket eden bir yapı kurduklarını söylüyor. Bhadrakumar, Wagner’in misyonunu Amerikalılar yahut Fransızlar gibi siyasi liderleri öldürmek, rejim değişikliği ve taraf tutmak ajandaları değil, davet üzerine meşru hükümetlerle çalışmak şeklinde yürütmesine dikkat çekiyor. Ve geçmiş konjonktürde ‘akıllıca’ bir hareketle bu yapının başına askeri bir niteliği de bulunmayan Prigojin’in getirildiğini söylüyor. Şimdi Prigojin’in bu ‘ajandayı çalma’ girişimine karşın Wagner’in muhafaza edilmek istenmesini de bu duruma bağlıyor. Doğrusu Wagner’in ana hattı isyana katılmamışken, şu anda olan da bu.

Larry Johnson ise Rusya toplumuna hiçbir oligarkın ‘ilham vermeyeceğini’ ve Putin’in aldığı büyük desteği ve gördüğü saygıyı vurguladığı analizinde, aynı zamanda dostu da olan eski ABD savunma çalışanı Steve Bryen’ın ‘Rusya'da Ne Olmadı - Ayaklanma Olmadı ve Prigozhin Söz Verdiklerini Yerine Getiremedi’ başlıklı değerlendirmesine atıfta bulunuyor. Buna göre Prigojin; en az ocak ayından bu yana Ukrayna askeri istihbaratıyla temas halindeydi. Hatta Afrika’da bir görüşmeler yürütüldüğünü belirtiyor. Prigojin’in Rusya içinde bir dizi özel güç birimiyle de temas kurduğunu da aktarıyor. Prigojin’in Şoygu ve Gerasimov’a sözlü saldırılarını yöneltmeye başlamasındaki zamanlamaya da dikkat çekiyor. “Rus ordusu ve istihbarat şefleri sağır, dilsiz ve kör değiller” diyen Johnson, Prigojin’in Moskova ve Putin’i ‘zayıf’ algılayan Batı’ya karşı bir yeme dönüştürüldüğü görüşünde. “Hain mi istiyorsunuz? İşte haininiz.”

Johnson, Batılı analistlerin Rusya ve Putin’i ‘zayıf’ görmeye devam etme hatasını sürdürdüklerini belirterek şöyle diyor: “Alternatif bir senaryo hayal edelim. Washington DC'de Joe Biden'a karşı bir darbe/ayaklanma var. Gerçekten 50 Vali ile Senato ve Meclis'in tüm üyelerinin Joe Biden'ı savunmaya koşacağına inanan var mı? Ben inanmıyorum.”