Bayramları seviyorum; dinisini de millisini de! 

 Şimdi tam yılını hatırlayamayacağım, ama epey eski, bir Ramazan Bayramı’na Fas’ta denk geldim. 

 “Müslüman mahallesinde salyangoz satılmaz”a dair bilgim de orada tepetaklak oldu!

Her türlü sakatatın satıldığı, tam benlik Marakeş pazarında, bizde mısır kaynatıp sattıklarından daha büyük kazanlar dikkatimi çekip de başına dikilince, “Türkiyeli din kardeşi” olduğumu anlayan satıcı, küçük çinko tası çamur gibi suya daldırıp, sattığından ikram etmek istedi.

Bir yandan tası elime tutturmaya çalışırken, diğer eliyle de iğneli ucu açılmış bir “firkete” uzatıyordu. Ben “firkete” yazdım ama siz çengelli iğne olarak da okuyabilirsiniz.

Çamur gibi suyun olduğu kazan, salyangoz dolu. Tasa doldurulan kabuklu salyangozları alıyor, firketenin ucunu etine batırıp çıkarıyor, ayaküstü çekirdek çitler gibi atıştırıyorsun.

Salyangoza itirazım olmaz da içinden çıktığı suyu gözüm kesmeyince, “Olur mu” dedim “Ben Müslümanım.Faslı hakarete uğramış gibi baktı önce, sanki onlar başka bir şeymiş gibi. Başladı aramızda hararetli bir tartışma. Müslüman salyangoz yer mi, yemez mi?

Mahallesinde satılmadığından emin, ben “yemez” diye bastırıyorum, Faslı satıcı etrafımızda atıştıranları gösterip “Hepimiz Müslümanız” diyor. Elhamdülillah!

Kazanın etrafında atıştıranlar da yarım yamalak anladıkları tartışmaya girmez mi! Onca Faslının arasında “salyangoz yemeyen Müslüman” tek ben kaldım.

Tamam, beni kandırdılar diyelim, bizim “İslâm dinine göre, bazı mezheplerde farklılıklar olsa da büyük bir ekseriyetle, midye, istiridye, ıstakoz ve salyangoz gibi mahlûkları yemek haramdır” diyen “alimleri” nasıl ikna edecekler?

Gerçi onların durumu benden de zayıf. Bir kere, yüzde 99’u Müslüman dediğimiz, ekseriyetle de Sünni, memleketimiz midyeci dolu. Fas dersen o da aynı; yüzde 99,95’i Sünni Müslüman, Mâlikî. Ramazan’da, tabii iftardan sonra, Müslüman pazarında da ayaküstü salyangoz götürüyorlar!

Neyse, baktım zora giriyorum, salyangoz satıcısının dini bilgisine sığınıp konuyu değiştirdim: “Sizde Ramazan Bayramı mı daha önemlidir, Kurban Bayramı mı?” Sanki bizde hangisinin daha önemli olduğuna dair bir fikrim varmış gibi, güya bu konuda da ayrılıp ayrılmadığımızı merak ediyorum!  

Kurban” dedi. Bu yüzden ona “Eid al Kabir”, yani Büyük Bayram da derlermiş. Biz Kurban Bayramı muhabbetini harlayınca, salyangoz tasını tezgâha bıraktı. 

Aynı bizim oralarda olduğu gibi, “bayram yemeği” namazdan ve kurbanı kestikten sonra kahvaltı vakti yenirmiş. Çorbalı, etli, tatlılı tam “bayramlık” ağır bir yemek. Bazen kurbanın sakatatlarından da kızartılıp konurmuş o sofraya. 

Bizde de tam böyle” deyince bayram kardeşi olduk. Salyangozlar unutuldu.

 Kendi bayram geleneklerini anlatırken, “Kurbanı birinci, ikinci, üçüncü gün de kesebilirsin. Ama birinci gün kesmek daha makbul” dedi. “Bazılarımız önce kralın kesmesini bekleriz” diye de ekledi, “Kral kesmeden kesmeyiz. Saygıdan.

Bizde o yok işte” dedim. “Kral yok. İstediğin zaman kesme özgürlüğü var!

 Sonuçta, ilimi Çin’de değilse de Fas’ta bulup aldım: Müslüman mahallesinde salyangoz satılabildiğini öğrendim.

Şimdi bakıyorum da siyasette bazı değerleri “salyangoz” sananlar var. Onlar satılmaz diye Müslüman mahallesinde satılacak sandıklarıyla çıkıyorlar siyaset pazarına. Laikliğe, kamuculuğa, özgürlüğe hatta, illa da sola ve sosyalizme bizim mahallelerde satılamaz salyangoz muamelesi yapıyorlar!

Fas’ta gözlerimle gördüm; vallahi de satılıyor, billahi de satılıyor!  

Bayram yazısı diye oturdum, sonu yine siyasete çıktı. Neyse, bol dayanışmalı, paylaşmalı günler dileyerek, bayramınızı kutluyorum.