Berlin Film Festivali, otoriter/totaliter rejimlere direnen sinemacılara sahip çıkıyor. Festivalin bu yılki gündeminde Ukrayna Savaşı ve İran’daki dinci rejim var.

Berlin 2023: Barış ve özgürlük için

Berlin, film festivalleri arasında en politik olanıdır desek yanlış olmaz. Festival yönetimi, bu geleneksel tavrı bu yıl da sürdürmeye kararlı olduğunu, festival yönetmenleri Mariette Rissenbeek ve Carlo Chatrian 73’üncü festivalin programını açıklarken ortaya koymuşlardı. Siyaset, perşembe akşamı yapılan açılış törenine de damgasını vurdu. Törende, Türkiye’deki deprem felaketine ilişkin üzüntüsünü dile getiren Kültür ve Devlet Bakanı İletişimden sorumlu Claudia Roth’un ardından, Ukrayna savaşı üstüne belgeseli ile Berlin’e gelen Sean Penn’in ve jüri üyelerinden İranlı oyuncu Gülşifte (Golshifteh) Farahani’nin konuşmaları iki ülkedeki sorunlar üzerinde odaklanmıştı.

Sinemacılar devam eden savaşta Ukrayna’ya desteklerini, internet üzerinden törene bağlanan Zelenski’yi ayakta alkışlayarak gösterdiler. Farahani’nin İran’daki özgürlük ve eşitlik mücadelesinde dünya kamuoyunu desteğe çağıran konuşması da aynı biçimde ayakta alkışlandı. Dikta yönetimlerine karşı mücadele veren sinemacılarla dayanışma içinde olma sorumluluğunu hisseden festival, bu sinemacılardan gelen cesur filmler aracılığı ile dünyadaki değişim rüzgârlarına destek vermeyi hedefliyor.

Berlin’in bu yılki Uluslararası Yarışma programında yer alan 19 film arasında olmasa da, ‘Özel Gösterimler’ bölümünde dünyanın dört bir yanındaki çatışmalara ilişkin çok sayıda film var. Ukrayna savaşına ilişkin belgeseller ve İran’da kadınlara yönelik baskıları beyazperdeye yansıtan kurmaca yapıtlar bunlar arasında çoğunluğu oluşturuyor. İran’a girmesi yasak olan kadın yönetmen Sepideh Farsi’nin 80’li yıllarda Irak güçlerinin Abadan kentine yaptığı saldırıyı etkileyici bir dille anlatan ”Siren” adlı animasyon filmi ve Sean Penn’in Rus işgali öncesi çekimine başladığı belgeseli “Superpower” ilk günlerin en çok ilgi gören filmleri arasında.

"Superpower"ın dün gerçekleşen basın toplantısına yönetmenler Sean Penn ve Aaron Kaufman ile yapımcıları katıldı. Penn, devlet başkanlığına yükselen bir oyuncunun öyküsünü anlatmak için başladıkları belgeselin, Ukrayna’ya füzelerin düşmesi ile başka bir mecraya yöneldiğini, o andan itibaren Ukraynalıların cesaretini, özgürlük mücadelelerini yansıtmaya çalıştıklarını anlattı. Filmin kamuoyunu etkileyerek, Ukrayna’ya uluslararası desteğin artırılmasına katkı vermesini dilediklerini ekleyen Sean Penn’in "Politikacı olmayı düşünüyor musunuz?"sorusuna yanıtı "Olamam, çünkü yalnızca bir yüzüm var!" oldu.

DÜNYANIN HALLERİ

‘Özel Gösterimler’de, İsrail’in ünlü başbakanı Golda Meir’in hikâyesinden (Golda), Bosna’da direnişe destek veren U2’nin Saraybosna konserine (Kiss the Future), ‘Encounters’ (Buluşmalar) bölümünde Yahudi kültürünün unutulmuş melodilerinden (Klezmer Project), İran zindanlarındaki işkencelere (En Büyük Düşmanım), uzanan bir dünya panoraması çıkıyor karşımıza. Bu bölümde ülkemizin sorunlarını ele alan tek bir film yer alıyor. Henüz izlemediğimiz, Ayşe Polat’ın yönettiği “Kör Noktada” (In the Blind Spot) adlı Alman yapımı Kürtlere yönelik insan hakları ihlallerini gündeme taşıyor.
Türkiye kökenli bir başka Alman yönetmen, İlker Çıtak’ın “Das Lehrerzimmer” (Öğretmenler Odası) adlı filmi ‘Panorama’ bölümünde, Türkiye’den Burak Çevik’in “Unutma Biçimleri” filmi ise ‘Forum’ bölümünde gösterilecek (Filmde başrolleri Erdem Şenocak ve Nesrin Uçarlar paylaşıyor). Erkek şiddetine maruz kalan üç Ürdünlü kadını anlatan Helin Çelik’in “Anqa” adlı Avusturya-İspanya ortak yapımı belgeseli de aynı bölümde yer alıyor.

VE HÜKÜMETİN HALLERİ

Berlin Festivali’nde her yıl olduğu gibi bu yıl da Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın (Sinema Genel Müdürlüğü) finanse ettiği bir Türkiye standı var. Ne var ki, bu ‘stand’da ve ‘Turkish Cinema 2023’ adıyla bastırılan broşürde, ne bu filmlere ilişkin bir bilgi var, ne de ülkemizde son bir yıl içinde yapılmış, festivallerde ödüller kazanmış filmlere ilişkin… Emin Alper’in “Kurak Günler”i, Özcan Alper’in “Karanlık Gece”si, Selcen Ergun’un “Kar ve Ayı”sı sanki bu ülkenin filmleri değil… Siyasi iktidara bağlılığını ifade etmeyen, eleştirme cesareti gösteren yönetmenleri ülkemiz sineması içinde kabul etmiyor anlaşılan Bakanlık yetkilileri. Bu nasıl bir cürettir anlaşılır gibi değil. Bir Bakanlık ülke sinemasını tanıtmak adına stand açıyorsa objektif olmak durumunda değil midir?

Bakanlığın uluslararası festivaller için hazırladığı bir diğer broşür de ülkemizdeki festivallere ve sektör kuruluşlarına ayrılmış. Her nedense, bazı film festivallerine (ülkemizin en köklü film festivali olan Antalya Uluslararası Altın Portakal Film Festivali ile İzmir’in iki film festivaline -İzmir Uluslararası Film ve Müzik Festivali ile Akdeniz Sinemaları Buluşması- bu broşürde yer vermeyi akıl edememişler. Haberimiz yoktu diyemezler, çünkü parasal destek sağladıkları festivaller var bunlar arasında… Bu festivaller unutulmuş, ama İzmir’in eski festivalinin adını ve ödülünü çalıp, internet üstünden oy toplayıp, ‘iş yapan’ filmlere ödül dağıtan ‘yandaş’ meslek birliği yöneticisinin ‘sanal’ İzmir Film Festivali’ni broşüre koymayı ihmal etmemişler… Yerel yönetimlere ve sivil toplum örgütlerine ‘Siz kimsiniz?’ diyebilen bir iktidardan da bu beklenirdi zaten... Biz de bu soruyu kendilerine iade ediyoruz.