Berlin’de ‘Kadın, yaşam, özgürlük’
Fotoğraf: IMDb

Bu yıl Berlin’de öne çıkan temaların belki de birincisi ‘kadın özgürlüğü’. Yalnızca filmlerde kalmıyor kadınların isyanı, festival sarayının dışına taşıyor. Özellikle İranlı kadınlar bu gösterilerde başı çekiyor. Ama yalnız değiller, farklı ülkelerden katınlar hep bir ağızdan “Jin jiyan azadi” (Kadın, yaşam, özgürlük) sloganları atıyor festival sarayının önünde.


Festivalin açılış filmi “O Bana Geldi” (She Came to Me) Amerikalı bir kadın yönetmenin, Rebeca Miller’in imzasını taşıyordu. Psikiyatrist bir kadınla evli bir bestecinin özgürlüğüne düşkün bir kadın kaptana gönlünü kaptırmasının eğlenceli öyküsünde Marisa Tomei’nin çizdiği bağımsız kadın profili görülmeye değer… Böyle başladık, dünyanın dört bir köşesinde baskı altında yaşayan, dövülen, öldürülen, savaşlarda katledilen kadınlar üstüne filmlerin yanı sıra, uygar ülkelerde bile erkek egemen bir yapının sürdüğünü gösteren, kadın olmanın sorunlarını dile getiren filmler izliyoruz.

Festivalin özel galalarından birinde, erkeklerin dünyasında bir kadın orkestra şefi olarak varlığını sürdürmeye çalışan “Tar”ın mücadelesine tanık oluyoruz. Bu yıl Oscar’larda En İyi Kadın Oyuncu seçilme şansı çok güçlü olan Cate Blanchett’in performansına hayran olmamak elde değil. Ama, Berlin’de Ana Yarışma filmlerinden “Ingeborg Bachmann – Çöle Yolculuk”da ünlü yazarı canlandıran genç kuşağın parlayan yıldızı (“Phantom Thread” ve “Corsage” filmlriyle sayısız ödül kazanan Lüksemburglu oyuncu) Vicky Krieps’in de ondan geri kalır bir yanı olmadığını söylemeliyim. Geleneksel toplumun değerlerine başkaldıran bir kadın yazarın kırılgan ama isyankâr dünyasını yorumlarken, en büyük desteği Alman sinemasının usta yönetmeni Margarethe von Trotta’dan alıyor hiç kuşkusuz. “Kurşun Yılları”nın, “Rosa Luxemburg”un yönetmeni Trotta’nın olgunluk dönemi başyapıtı olarak nitelendirebiliriz bu filmi. Şimdilik, Altın Ayı’nın en güçlü adayı kanımca…