Futbolda, takım kimliğini belirleyici en önemli unsur, kulüplerin tarihsel süreçleri ve bu süreç içersinde elde ettikleri misyondur. Kimliğin en belirleyici öğeleri kulüp arması ve forma renkleridir. Daha sonra, rekabet koşullarındaki tarihsel başarıları ve bu başarıları sürdürülebilir kılan istikrarın yakalanması kulüp kimliğinin kurumsallaşmasını sağlayan en önemli etkenlerdir. Sadece başarı tek başına bir saygınlık göstergesi değildir. Kulübün […]

Futbolda, takım kimliğini belirleyici en önemli unsur, kulüplerin tarihsel süreçleri ve bu süreç içersinde elde ettikleri misyondur. Kimliğin en belirleyici öğeleri kulüp arması ve forma renkleridir. Daha sonra, rekabet koşullarındaki tarihsel başarıları ve bu başarıları sürdürülebilir kılan istikrarın yakalanması kulüp kimliğinin kurumsallaşmasını sağlayan en önemli etkenlerdir.

Sadece başarı tek başına bir saygınlık göstergesi değildir. Kulübün tarihsel varlığı içinde onun amaçları doğrultusunda kurulmuş ve fark yaratarak, anlam katarak sosyal kurum haline gelmek ve tüm paydaşlar arasında saygınlık elde etmek esas belirleyicidir.

Buradaki diğer etki, kulübün yönetim prensiplerinin geleneksel bir ahlaki format içerisine oturtularak, geleneksel davranış kültürünün sürdürülmesinin sağlanmasıdır.

Bu sürecin sağlıklı yürümesinin en temel dayanağı, seçilen başkanlar ve yönetim kurumlarıdır. Türkiye, yönetim mekanizmaları konusunda rencide edilen bir ülkedir. Kişisel beklentiler ve bu uğurda heba edilen geleneksel davranış kültürü sekteye uğratılarak, adeta kişiselleştirilmektedir.

Kulübün sosyal normları ve bu normlar sayesinde oluşturulan hikâyeler yok edilerek, kulüpler yenileşme adı altında adeta bir ‘rant’ kurgusu haline getirilmektedir.

Tüm bu tehlikenin farkına varması gereken bir kitle vardır ve bu kitlenin görevi mensubu oldukları kulübün çıkarlarını ve geleneksel kurgusunu sekteye uğratacak tüm tutum ve davranışlara karşı bir denetim mekanizması kurmaktır.

Sahip oldukları kurumsal kültür ve ahlaki davranış kodları onları buna mecbur kılar.

Peki, kim bunlar?

Genel kurul üyeleri…

Sivil toplum kuruluşu olan spor kulüplerinin en koruyucu birimi genel kurullardır. Her üyenin üstünde bulunduğu yükümlülük, ona ait olmayan fakat onun sorumluluğunda olan bir değeri korumak, kollamak ve gelişim ile değişime sahip olacak bir birim tarafından yönetilmesini sağlamaktır.

Oldukça külfetli ve ağır bir sorumluluk…

Fakat, ne yazık ki bu yazdıklarımız kadar donanımları olan kişiler tarafından kurgulanan bir genel kurul yapısı yok!

İşte Beşiktaş?

50-100 kişilik komite oluşturan her grup kendini bir güç zannediyor.

Kendilerine başkan adayı arayarak, pazarlık yaparak ve var olan kurgu içindeki havuzdan nemalanacak ortam yaratmaya çalışıyorlar.

Kimi tüpçü grubu,
Kimi demirci grubu,
Kimi dükkâncı grubu,
Kimi otoparkçı grubu,
Kimi restorancı grubu,
Kimi avukatçı grubu.

İnanılır gibi değil! Bu kadar mı büyük bir ‘rant’ var ki böyle hırçın, saldırgan ve kulüp çıkarlarını hiçe sayan oluşumlar ortaya çıkabiliyor? Hiç mi rahatsızlık duymuyorsunuz bugünkü durumlardan?

Ahmet Fetgeri (Aşeni), Mehmet Ali Fetgeri (Aşeni), Osman Paşazade Mehmet Şamil (Şhaplı), Hüseyin Bereket, Kadızade Nazım Nazif (Ander) ve 20’ye yakın genç Beşiktaş’ın ilk kurucularıdır. Şeref bey, Baba Hakkı ve son Beşiktaşlı Süleyman Seba’nın ortaya koyduğu irade ve çabanın tek karşılığı vardı o da Beşiktaş’ın başarısıydı.

Tüm değerlerin inkâr edildiği son üç başkanın dönemindeki kayıpların karşılığı, maalesef şu an için hiçbir şekilde telafi edilecek bir kurguya sahip değildir.

Bunun tek sorumlusu genel kurul üyeleridir.

Pazarlıkçı komiteler, hiçbir karşılık beklemeden kuruluş geleneğine uygun bir başkan ve yönetim kurulu seçmeyerek bu yıkıma neden olmuşlardır.

İbra edilmemesi gereken üç başkanı bir şekilde ibra ederek, rantçıların “Beşiktaş başkanını ibra etmemek olmaz” algı cümlesiyle, süreci bu hale getirmişlerdir.

Bu kurgu içinde, siyasi düşünce farklılıklarının etkisi ve mesleki ahlak kriterlerinin önemi hiçbir zaman olamamıştır.

Nasıl bir girdaptır ki, herkesi çok rahat içine alıp kodlarını çok rahat değiştirebiliyor. Anlamak mümkün değil…

Her halde yaşamak lazım!

Son Divan Kurulundaki görünenlerin ortaya koyduğu yalan vahameti, sanırım mayıs ayı kongresinde de devam edecek.

Beşiktaş’ın son başkanı (!) Süleyman Seba’nın hangi gelenekten geldiği belli de diğerleri çözülemedi.