Kurumsal veya kişisel olarak  sorunlar ile süreç yaşamayı sevmeyiz. Sorunlar için harcayacağımız

Kurumsal veya kişisel olarak  sorunlar ile süreç yaşamayı sevmeyiz.
Sorunlar için harcayacağımız zaman bizim için hep cepten yemek anlamına gelmiştir.
Ama  bu süreç o kadar acımasız  ki  sonucu her zaman hüsran ve kaybet üzerine olur.
İşte Beşiktaş…
Yıldırım Demirören  ile başlayan  yaşam, daha başlangıcı ile  sorun olmayı garantilemiş bir başlangıç olmayı beyan etmişti.
Başlangıcın hata olması  bilinmesi rağmen; ya bilinçli olarak(!) ya da görmemezlikten gelerek(!) sunulan yanlışlıkları kamuoyu yemeye çalıştı.
Bunların hazmedilmesi o kadar zor ki ister istemez çöpteki sıkışan gaz  sonunda patladı.
Öncelikle; Del Bosque, Rıza Çalımbay… Sadece zaman kazandırmak için seçilen ve harcanan kişilerdi.
Gelip geçen futbolcuları  saymıyorum; abartmayayım; sanırım değil bu sütun, gazetenin spor sayfası yetmez.
Acı olan ise bu ciddi hatalara rağmen ana muhalefet olması gereken tribünler ve Beşiktaş sesini çıkartmadılar.
Hele şu: “Takıma zarar vermek istemiyoruz” geyiği yok mu …
Anlaşılır gibi değil.
Esas konu… Kamuoyundan saklanan ‘Fulya Projesi’…
Aşçıoğlu ile yapılan ana sözleşme ve  sonradan yapılan değişiklikler ile Beşiktaş’ın uğradığı zararların kimseler tarafından önemsenmemesi insanı  şaşırtıyor…
Üstelik her şey alenen ortadayken…
Allah'tan Beşiktaş’ta da Don Kişot’lar var da Beşiktaş’ın hakkını mahkemelerde korumaya çalışıyorlar…
Neyse ki…
Demirören sonun başlangıcını; Sayın Denizli'yi göreve getirerek yapmayı başardı.
Öncelikle; Denizli ile Beşiktaş’ın kimyasal olarak bir araya gelmesi mümkün değildir. Farklı kültür ve anlayışlara sahip iki farklı yapı ortaya çıkmıştır. Bu başlangıç, sonucun hüsran olacağını ortaya koymuştu.
Benim Türkiye futbol takımları  için ölçüm her zaman ‘Avrupa’ maçları olmuştur.
Çünkü ‘gerçek’ bu süreçte kendini belli eder.
Geçen seneki şampiyonluk yarışı her şeyin saklanmasına neden olmuştu.
Şampiyonluk için çekişilen takım Sivas’tı …
Şampiyonluk; kaybedilen maçlar üzerine kurulmuş ’oyun’ haline gelmiş veya getirilmişti!..
Kim az kaybetti ise o ‘şampiyon’  olacaktı ve oldu.
Sonuç: Beşiktaş şampiyon olmuştu. Ama kaybedeceklerinin  farkında olmadan şampiyon olmuştu.
İşte sonuç kendini göstermeye başladı… Sezon başında başlayan ana devre Wolfsburg maçında ‘Nirvana’ yaptı.
Alınan oyuncular ile ödenen paralar arasındaki çelişkiler…
Alınan oyuncular ile oynanan oyun arasındaki çelişkiler…
Sistemler ile oyuncular arasındaki  çelişkiler…
Sistemler ile hoca arasındaki çelişkiler…
Hoca ile oyuncu arasındaki çelişkiler…
Başkan ile kulüp arasındaki çelişkiler…
Başkan ile tribünler arasındaki çelişkiler…
Beşiktaş’ın kendisi ile yüzleşmesini kaçınılmaz kılmıştır.
Yüzleşme Beşiktaş’ın doğruları için zorunlu bir fırsattır.
Buradaki asıl sorunsa, Beşiktaş’ın gerçeklerinin ne olduğudur?..