Günümüzde 25 Kasımlar’da dünyanın her yerinde kadınlar; şiddet içeren, erkek şiddetini üreten, besleyenlere karşı seslerini sokaklara taşıyor.

Bıçak sırtında dolaşmak
Fotoğraf: Depo Photos

Dominik Cumhuriyeti’nde cinayet, rüşvet, toplu katliamlar, muhaliflerin ortadan kaybolması, kadına yönelik cinsel şiddet ve başka birçok adaletsizliği içeren Rafael Trujillo diktatörlüğü otuz bir yıl sürmüştür. Mirabal kardeşler Trujillo’nun diktatörlüğünde yaşamak istemedikleri için Trujillo’ya karşı devrime katılmışlardır. Mirabal kardeşler; Patria, Minerva ve María Teresa, Trujillo ve rejimine karşı siyasi aktivizmin ve muhalefetin sembolleri ve liderleri haline gelmişlerdir. 25 Kasım 1960’ta Patria, Minerva ve María Teresa, Trujillo’nun gizli polisinin saldırısı sonucunda vahşice öldürülmüşlerdir. Kadınların cesareti, sessiz kalmamaları ve itaat etmemeleri Trujillo’nun düşüşüne yol açışın önemli bir parçası olmuştur. “Mariposas” olarak bilinen Mirabal kardeşler, Dominik Cumhuriyeti’nde ve dünya çapında kadın haklarının sembolü haline gelmişlerdir ve katledilmelerinin yıl dönümü olan 25 Kasım’lar, Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü olarak kabul edilir.

Günümüzde 25 Kasım’larda dünyanın her yerinde kadınlar; şiddet içeren, erkek şiddetini üreten, besleyenlere karşı seslerini sokaklara taşıyor. Çünkü Mirabal kardeşlerin uğradığı şiddet biçimleri dünyanın her yerinde hâlâ yaşanmaya devam ediyor. Dolayısıyla 25 Kasım; sadece bir anma günü değil, bir isyan ve erkek şiddetiyle mücadele günüdür. Kadınlar, 25 Kasım’larda eşitlik ve özgürlük mücadelesini yükseltmek için yan yana gelir ve cinsiyet temelli şiddeti ve ayrımcılığı teşhir ederler.

2023 Türkiye’sine baktığımız zaman eşitlik ve özgürlük mücadelesini yükseltmek için daha fazla yan yana gelmemiz gerektiği açıktır. Bellek tazelemesi yapmak gerekirse; 2010 senesinde ‘Kadın erkek eşitliğine inanmıyorum’ diyen dönemin başbakanının sözünün yarattığı domino etkisi ile erkek şiddeti daha da arttı. ‘Kadın mıdır kız mıdır’ bilmiyoruz’ dedi. ‘Kürtaj cinayettir’, dedi. ‘Eşcinsel çift ahlaka terstir dedi’, homofobi ve transfobiyi besledi, nefret cinayetlerinin önünü açtı. ‘Kızlı erkekli yaşanmasına müsaade etmeyiz’, dedi. Erkekler “namus” bekçiliğine soyundu. İtaat etmeye zorlandıkça, itiraz eden kadınlar hayatlarından oldu. 2015 yılında, Anayasa Mahkemesi'nin Türk Ceza Yasası’ndaki resmi nikah olmaksızın dini nikah yapanlara veya yaptıranlara ceza getiren hükmünün iptal edilmesi, erkek çok eşliliğinin ve çocuk yaşta evlendirmelerin yani çocuk cinsel istismarının önünün açılması için kritik eşiklerden biriydi. Bunu 2017 yılında müftülere nikah kıyma yetkisinin tanınması izledi.

BİZİM, VAZGEÇMEYİZ

2023 seçim kampanyası boyunca ise kadınların doğumdan ölüme sahip olduğu tüm haklar tartışmaya açıldı. Karma eğitime, kadınların seyahat hakkına, nafaka hakkına göz dikildi, yalnız yaşayan kadınların “sahiplendirilmesi” bile dillendirildi. Erkek şiddeti ile mücadele eden kurumlar hedef alındı, basın yayın yoluyla işlenen bu suçlara karşı savcılar üç maymunu oynadı. LGBTİ+’lar seçim kampanyasının her aşamasında hedef gösterildi. Mayıs ayından itibaren de 28. dönem parlamento ile başka bir seviyeye geçildi. Kadınları erkeğe tâbi, itaatkâr olarak konumlandıran anlayışın sembolü olan Yeniden Refah Parti’sinin vekilinin üç eşli olmasına, adı geçince Gonca Kuriş’in vahşice katledilmesini anımsatan HÜDA-PAR’ın seçim propagandalarına baktığımızda; zinanın suç haline getirilmesi, flörtün yasaklanması gibi “vaat”leri ile laikliğe aykırı tüm pratiklerin karşımıza çıkacağı ve “çok hukukluluğun” tartıştırılacağı günler çok yakın demiştik.

İTİRAZIMIZ VAR

Şimdi o günlerdeyiz. Bir dinin bir mezhebinin tahakküm aracına dönüş(türül)mesinin önüne geçmek, kaynağını laiklikten alan Medeni Kanun’la garantiye alınmış olan haklarımıza, yaşamlarımıza sahip çıkmak için daha çok mücadele etmemiz gereken günlerdeyiz. Din adına kamu kaynaklarının yağmalanmasına, Millî Eğitim Bakanlığı ile Diyanet İşleri Başkanlığı arasında imzalanan protokol kapsamında "manevi danışmanlık" kisvesi altında okullara imam, müezzin ve Kur’an kursu öğreticilerinin görevlendirilmesine, mevcut hukuk kurallarının şer'i hükümlerle ikame edilmeye çalışılmasına, laikliğin yok sayılmasına itirazımız var. Özgür düşüncenin, demokrasinin ve kadın haklarının güvencesi olan laikliğin korunmasına bugün her zamandan çok ihtiyacımız var.

25 Kasım; şiddeti görünür kılmanın, erkek şiddetine karşı birlikte ses yükseltmenin yanında, ‘hiç kimse kadınların eşit, özgür ve laik bir ülkede yaşama hakkını elinden alamayacaktır’ diye birlikte haykırmanın günüdür.

Erkek ve devlet şiddetine karşı itaat yok, isyan var.

Yaşasın feminist mücadelemiz.

25 Kasım’da alanlarda görüşmek üzere.