Attila Aşut

yazievi@yahoo.com

Türkçede yeni kavramlar oluşturmanın belli başlı yollarından biridir bileşik sözcük türetimi. Nitekim “buzdolabı”, “çekyat”, “gecekondu”, “karnıyarık”, “kaptıkaçtı”, “uyurgezer” gibi güzelim bileşik sözcük örneklerini halkımız bu yolla katmıştır dil dağarcığımıza.

Bileşik sözcükleri oluşturan her bir söz, biçim ve anlam yönünden kaynaşarak yeni bir kavrama dönüşür. Yeni sözcüğün bitişik yazılmasının mantığı da budur.

Ne var ki bileşik sözcüklerin yazımı konusunda yazım kılavuzlarında hayli çelişkili durumlarla karşılaşıyoruz. Daha önce değindiğimiz kimi tutarsızlıklara ek olarak şu örnekleri de sıralayabiliriz:

Ömer Asım Aksoy ve Nijat Özön’ün yazım kılavuzlarında ayrı yazılan “göbek bağı”, Dil Derneği’nin Yazım Kılavuzu’nda bitişik yazılmış. Hangisi doğru?

“Sıradışı” sözcüğü kimi yerde bitişik kimi yerde ayrı yazılıyor. Oysa bu bir bileşik sözcüktür, bitişik yazılması gerekir.

Gözün ağrımasını anlatan “göz ağrısı” ile “sevgili” anlamında kullanılan “gözağrısı” aynı şey midir? Birinde maddi bir ağrı söz konusudur. Tıpkı “baş ağrısı” gibi. İkincisinde ise eğretileme yoluyla ilk gönül tutkunluğu anlatılır. Yani burada “göz” ve “ağrı” sözcükleri kaynaşarak yeni bir anlam oluşturmuştur; o nedenle bitişik yazılmalıdır.

“Doğal gaz” sözcüğü, hem TDK’nin eski kılavuzlarında hem başka kaynaklarda ayrı yazılırken, Yazım Kılavuzu’nun yeni baskısında “doğalgaz” biçiminde, yani bitişik olarak yazılmış. Yanlışlık mı var, yazım biçimi mi değişti? Eğer öyleyse, “yapay gaz”ı neden ayrı yazıyoruz?

•••

Yanlış yazım örnekleri
Cumhuriyet ve BirGün yazarları / muhabirleri hâlâ TDK’nin Yazım Kılavuzu’nu mu kullanıyor acaba? Çünkü bitişik yazılması gereken sözcüklerin ayrı; ayrı yazılması gereken sözcüklerin ise bitişik yazıldığını görüyoruz bu arkadaşların yazılarında, haberlerinde… Örneklemek gerekirse, bitişik yazılması gereken şu sözcükler genellikle ayrı yazılıyor:

anaakım, atardamar, başrejisör, birçok, birkaç, birdenbire, birebir, bibergazı, bugün, gerçeküstü, güçbirliği, köşeyazısı, mademki, önayak, rüzgârgülü, sıradışı, tüzelkişi, yazarkasa, yerçekimi, yurtiçi, yurtdışı, yüzüstü, zamanaşımı vb.

Ayrı yazılması gereken göz ardı, güler yüzlü, iç savaş, oldum olası, sumen altı, terk etmek, fark etmek gibi sözcükler ise yanlış biçimde bitişik yazılıyor.

“Öztürkçe” ya da “öztürkçe” yazımı yanlıştır. Çünkü “Öztürkçe” diye bir dil yoktur, Türkçe vardır. “Öz” nitelemesi, yabancı sözcüklerden arındırılmış Türkçeyi vurgulamak için kullanılan bir sıfattır. Dolayısıyla sözcüğün doğru yazım biçimi “Öztürkçe” değil, “öz Türkçe”dir.

***

HAFTANIN NOTU

İşçiler köleniz değildir?

33 işçiye mezar olan ve milyonlarca ağaç kıyımıyla sonuçlanan İstanbul 3. havalimanı yapımında yaşananlar medyanın gündeminde. Kölelik koşullarında çalıştırılan emekçiler, bıçak kemiğe dayanınca, seslerini duyurmak, ilgilileri uyarmak, sağlıksız ve güvensiz çalışma ortamının iyileştirilmesini sağlamak için iş bırakmak zorunda kaldılar. Ne var ki Saray Hükümeti’nin her demokratik eylem karşısında takındığı “zorla sindirme” yöntemi burada da kendini gösterdi. Polis ve jandarma işçilere müdahale etti, yaklaşık 500 emekçi gözaltına alındı. Bu satırların yazıldığı sırada, aralarında sendika yöneticilerinin de bulunduğu 24 işçinin tutuklandığı ve dört işçi için de mahkemece yurtdışı yasağı konduğu öğrenildi.
Saray rejimi işçi sınıfına gözdağı vermeye çalışıyor. “Havuz medyası” da yangına körükle giderek emekçileri hedef gösteren iğrenç yayınlar yapıyor. Ancak unuttukları bir şey var: Uzun mücadele yıllarının zengin deneyimine sahip sendikalı yapı işçileri, yaşamlarını bu yolda yitirmiş yiğit önderleri Fukara Tahir’lerin, Necmettin Giritlioğlu’ların devrimci geleneğinin mirasçısıdır. Onlar bu bilinçle davranarak, kendilerine dayatılan kölelik düzenine boyun eğmeyeceklerini gösterdiler.

Emekçilerin haklı isteklerini gaz bombalarıyla, gözaltılarla, tutuklamalarla, yalan yayınlarla engellemeye kimsenin gücü yetmez! İşçiler köle değildir! Hükümet, emekçilerin haklı isteklerini karşılamak yerine onlara baskı uygulamayı sürdürürse, önümüzdeki günlerde çok daha örgütlü ve yığınsal bir direnişle karşılaşabilir. Unutulmasın ki bir kıvılcım, koca bir çayırı tutuşturmaya yeter!