Bir ara bilanço denemesi!
Türkiye’nin ilerici, cumhuriyetçi, toplumcu kesimleri ve güçleri bakımından ne yazık ki, bir “yenilgiler yılı” olarak geçen 2023’ü geride bırakırken, deyim yerindeyse “vergi kaçırmadan” kısa bir tarihsel ara bilanço çıkarmanın yerinde olacağını düşünüyorum. Bunu, okuduğunuz yazıda 10 madde halinde yapmayı deneyeceğim.
Türkiye’nin bugün yaşadığı bütün çatışma ve gerilimlerin kaynağı, bir süredir ısrarla işaret etmeye çalıştığım gibi; toplumun geçen yüzyılda yarım bıraktığı ve tamamlayamadığı tarihsel, siyasal ve kültürel hesaplaşmadır. Çok açık ki; Ortaçağ kurumlarıyla hesaplaşmasını bitirememiş, dinin eleştirisini tamamlayamamış hiçbir toplumun gerçek anlamda aydınlanması, modernleşmesi ve bu anlamda demokratikleşmesi imkânsızdır. Dahası, kapitalizmin üzerinde yükseleceği asgari kültürel ve toplumsal bir zeminini oluşturması bile mümkün değildir. İleri sanayi ülkesi olmasa da görece sanayileşmiş bir ülkenin 21. yüzyılda yoluna böyle bir yükle devam etmesi çok zordur.
TOPLUMSAL DOKU PARÇALANABİLİR
Eğer Türkiye bu hesaplaşmayı tamamlayamaz, ihanete uğrayan ve yarım kalan cumhuriyet devrimini yeni bir yorum ve yaklaşımla tarihsel, toplumsal, kültürel ve siyasal hedeflerine ulaştıramaz ise İslamo-faşist bir hibrit rejime –ki bu dönüşümün önü 14-28 Mayıs 2023 seçimleriyle büyük ölçüde açılmıştır– dönüşmesini önlemek zordur. Başka bir anlatımla, Türkiye bu tarihsel yükten kurtulamazsa, ışığını yitirmiş, toplumsal dokusu parçalanmış, ulusal birliği kırılgan –belki de kırılmış- bir ülke haline gelecektir.
Ülkenin önünde, toplumun iki çağ, iki düzen, iki kültür, iki rejim, iki siyaset, iki gelecek tasavvuru arasında salındığı ve bu gerilim hattının bütün yaşamı belirleyeceği bir dönem başlıyor.
Bu anlamda; 2024 yılında ülkemizin önünde siyasal bakımdan sert, çatışmalı ve toplumun canını yakabilecek bir süreç bulunuyor. Kuşkusuz, toplumun Bedevi-Selefi yobazlığına, daha siyasal bir ifadeyle; İslamo-faşizme bütünüyle teslim olması zor. Ama böyle bir sonuç imkânsız da görünmüyor.
ORTAK ZEMİN İMHA OLDU
Bunun nedenlerini ve gerekçeleriyle şöyle sıralayabiliriz:
1- Türkiye, cumhuriyet burjuvazisinin önemli bir bölümü ile emekçilerin, laik milliyetçi ve merkez sağ çevreler ile merkez sol ve sosyalistlerin taleplerinin örtüştüğü, örneği çok az görülen ilginç bir tarihsel dönemden geçiyor. Özellikle 15-20 Temmuz 2016 darbe sürecinden sonra devlete bütünüyle egemen olduğunu düşünen AKP, dar İslamcı programını uygulamaya yöneldikçe egemen sınıf ve güçler arasındaki ortak zeminlerin de imha olmasına yol açtı. Eski iktidar bloku büyük ölçüde dağıldı. İslamcı-muhafazakar oligarşi yeni bir iktidar bileşimi oluşturamadı.
2- Uzunca bir süre emperyalizm, küresel sermaye ve Türkiye büyük sermayesi için en kullanışlı araç işlevi gören AKP’nin tarihsel dönemi aslında kapandı. Ancak, dinci-muhafazakar oligarşi iktidarın siyasal ömrünü uzatmaya çalışıyor. Oysa, dünyada siyasal İslam’ın iflas ettiği bu tarihsel dönemde, AKP iktidarının sürdürülmesinin koşulları da gereği de kalmadı. Ancak, unutulmamalıdır ki, ne emperyalizmin, ne küresel sermayenin ne de onların yerli ortaklarının bir kral iradesi ya da imparator otoritesi bulunuyor. Siyasal ve toplumsal mücadele ve çatışma süreçleri çok sayıda etken tarafından belirleniyor. Dolayısıyla, emperyalist güç odakları ve geleneksel sermaye çevreleri istemiyor diye, bir siyasal iktidar otomatik olarak sonlanmıyor.
3- Başlangıçta AKP iktidarına belli çekincelerle de olsa “evet” diyen ve bu süre boyunca, özelleştirme, esnek çalışma düzeni, sendikasızlaştırma ve taşeronlaştırma gibi bütün kirli işlerini gördüren İstanbul burjuvazisinin ve/veya Batıcı büyük sermaye çevrelerinin, 2023 Türkiye’sinde bütün olarak Erdoğan-AKP iktidarının arkasında durmadığı halde, İslamcı-faşist koalisyonun ülke yönetimini elinde tutmayı sürdürmesinin nedeni, yukarıda açıklamaya çalıştığım bu sosyolojik ve siyasal durumdur. Oysa, Erdoğan-AKP iktidarı, neredeyse 2015’ten beri sermaye sınıfının ve geleneksel iktidar blokunun ortak çıkarlarını temsil eden bir siyasal hareket olmaktan çıkmıştı. AKP, egemen güçler içindeki dar bir klik örgütlenmesine, sermaye içi dar bir fraksiyona dönüştü. Yukarıda da ifade edildiği gibi bir dinci-muhafazakar oligarşi oluştu.
4- ABD ve Batı’nın desteği başta olmak üzere, AKP’yi iktidara getiren dış dinamiklerde de 2015’ten itibaren büyük bir değişim yaşandı. AKP, Suriye başta olmak üzere, izlediği Ortadoğu siyasetinde de yenilgiye uğradı. Yeni Osmanlıcı siyasal-kültürel iddia dramatik şekilde çöktü. Ancak, tablo genel çizgileriyle böyle olmakla birlikte, İslamcı faşist koalisyon esas olarak iç dinamikleri ve bölge jeopolitiğini değerlendirerek (Rusya ve gerici Arap rejimleri ile ilişkiler gibi) iktidarda kalmayı başardı. Dahası, İslamo-faşist blok, rejim değişikliğini tamamlamak, ülkeyi öngördükleri siyasal hedeflere taşımak ısrarını sürdürdü. Bu ısrar 2024’te de devam edecektir.
5- AKP ve gerici faşist blokun elinde 2023 Türkiye’si itibarıyla önemli üç iktidar aracı bulunuyordu. Birincisi; giderek daralsa da yüzde 30 eşiğinin altına düşmeyen kitle tabanı. İkincisi; yandaş şirketler ve vakıflar üzerinden biriktirdikleri sermaye gücü. Üçüncüsü ise; başta polis-adliye kurumları olmak üzere yasal ve yasadışı (SADAT gibi) şiddet aygıtlarıdır. İslamo-faşist iktidar hiç kuşku yok ki, bu araçları 2024 yılında tahkim etmeye yönelecektir.
6- AKP iktidarı ve ortakları, beşinci maddede sıraladığım bu güçlere yaslanarak büyük sermaye çevrelerini ve Batı’yı kendilerine yeniden mecbur bırakma, böylece işbirliğine zorlama siyaseti izleyecektir. Ancak, unutmamak gerekiyor ki, bu iktidar stratejisi büyük sermaye çevreleri ve emperyalizm bakımından diğer bütün seçeneklerin tükendiği ve kapitalizmin büyük bir tahdit altında bulunduğu durumlarda geçerlidir. Bu anlamda; 2024’ün sermayenin iç çelişkilerinin daha da artacağı bir yıl olacağı düşünülebilir.
SEÇİMİN KAZANILACAĞINA İNANILDI
7- Cumhuriyet tarihinin en önemli siyasal dönemeçlerinden biri olduğu söylenebilecek, 14-28 Mayıs 2023 seçimlerinden sonra, derin bir hayal kırıklığı ve ağır bir “yenilgi” psikolojisi toplumun bütün kesimlerini sardı. Böyle derin bir karamsarlık havasının oluşmasının iki nedeni vardı: Birincisi; seçimlerin bu kez kazanılacağına ilişkin derin inancın ve beklentinin hayli yüksek tutulmasıydı. Kamuoyu araştırmalarıyla da desteklenen bu inanç, bütün muhalif kesimlere egemendi. Dolayısıyla, seçimin kazanılacağına ilişkin beklentinin yüksekliği, sonuçların yarattığı hayal kırıklığının da büyük olmasına yol açtı.
8- Kuşkusuz CHP’de yaşanan yönetim değişimi olumludur. Ancak, kişilerin değil, ideolojik-politik çizginin ve örgütsel yapılanmanın da devrimci-demokratik bir perspektifle yenilenmesi gerekiyor. Ancak anımsatmak durumundayız ki, CHP’de örgüt içi iktidar mücadelesi yürüten çevrelerin seçimlerin hemen ardından aceleyle başlattığı, ve fakat ideolojik-felsefi oylumu olmayan “değişim” tartışmaları da yenilgi duygusunun giderek bir “bozgun” psikolojisine dönüşmesine yol açtı. Bu durum, seçimlerin Cumhur İttifakı ve Erdoğan’ın kazanmasından daha yıkıcı sonuçlar yarattı. İslamo-faşizmin önünde en büyük barikatı oluşturacak yüzde 48’lik toplumsal potansiyel de böylece harcandı.
9- Erdoğan-AKP iktidarının tarihsel ömrünü uzatacak tek şey, muhalefetin, özellikle muhalefet alanının en büyük gücü olan CHP’nin ideolojik, ideolojik ve siyasal hataları ile beceriksizlikleri olacaktı. Nitekim, 2023 yılında bu hata sadece CHP tarafında değil, muhalefet güçlerinin neredeyse bütün kesimleri tarafından yapıldı. Dolayısıyla 2024 yılında, solun, devrimci ve demokratik muhalefet güçlerinin asıl işi bu sonuçları ortadan kaldırmak olmalıdır. Mart 2024’te yapılacak yerel seçimler, bu anlamda yeni bir olanak sunabilir.
10- Geleceği yeniden kazanmak, hatta ülke normallerine yeniden dönmek için sadece oyuncuların değiştirilmesi yetmez. Adım atacağımız 2024 yılında esas olarak senaryoyu, hatta sahneyi değiştirmek gerekiyor. Aynı şeyleri yaparak farklı sonuçlar alamayız. Yapılan büyük hatalar nedeniyle bir yenilgiler yılı olan 2023’ü, 2024’te bir kazanımlar ve zafer yılına çevirmek için işe sağ demokratlardan sosyalistlere kadar uzanacak, etkinliğini ve hedeflerinin güvencesini solun oluşturacağı bir Cumhuriyetçi Cephe ya da İttifak oluşturmaya çalışarak başlayabiliriz.