Dikkatlerden kaçmıştır. 17 Aralık’ta modern siyasi tarihin en ilginç vakalarından birisi yaşandı. Muhafazakâr siyasetçi Kays Said’in tek adam yönetimi altındaki Kuzey Afrika ülkesi Tunus’ta görünürde bir seçim yapıldı. Teknik olarak sandıklar kuruldu, görevliler, seçim müşahitleri sandıkların başındaki yerlerini aldı, okullar kamu binaları gün boyu oy kullanılması için açık tutuldu vs vs.

Modern demokrasinin olmazsa olmazı olan seçimler için her şey yapılmıştı ancak önemli bir eksik vardı. Seçmen yani halk yoktu. Arap Baharı’nın patlak verdiği on milyonluk ülkede neredeyse hiç kimse sandığa gitmedi.

Tunuslular Said’in düzmece seçimine tenezzül etmediler. Katılım sadece ama sadece yüzde 11.2’de kaldı. Muhalefet bileşenlerinin boykot kararı etkisini göstermiş, Tunus eşi benzeri olmayan bir seçim rezaletiyle baş başa kalmıştı. Bu Kays Said yönetimi için adeta bir utançtı.

***

Peki neden böyle oldu?

Pek çok nedeni vardı. 2019’daki ekonomik kriz sırasında halkın yükselen öfkesinin ardından iktidara gelen Kays Said, yerleştiği Kartaca Sarayı’nda tek adam diktatörlüğüne giden taşları parça parça döşedi.

Said, önce 25 Temmuz 2021’de parlamentoyu askıya aldı, milletvekili dokunulmazlıklarını kaldırdı. Ardından da 22 Eylül 2021’de yeni kararnamelerle yetkilerini genişleterek yürütme organını tamamen kendine bağladı. 8 ay sonra 30 Mart 2022’de ise askıya aldığını ilan ettiği Parlamentoyu tamamen feshetti.

Bunlarla yetinmeyen Said, 25 Temmuz 2022’de katılımın yüzde 30’larda kaldığı Anayasa değişikliği referandumu yaptı, 17 Aralık 2022’de de erken genel seçim yapılması karar aldı.

***

Olağanüstü kararların ardından ülkede bir tür "istisnai durum" oluşturan Said’in seçim kararına her kesimden itirazlar yükseldi. Olağanüstü koşullarda gidilecek seçimin sonuçları belliydi.

Muhalefetin tüm bileşenleri tek adam rejiminin olağanüstü koşullarda ülkeyi adil olmayan bir şekilde seçime götürmesine itiraz etti. Bu şartlarda kurulacak bir sandığın sadece iktidara, yani Said’e, meşruluk sağlayacağını dillendirdiler.

İslamcı En Nahda’sından seküler Nida’ya, sol sosyalist Tunus İşçileri Emek Partisi’nden emek ve meslek örgütlerine herkes benzer fikirdeydi. Eşit olmayan koşullarda yapılan seçim ve oluşacak parlamentonun bir meşruiyeti olmayacaktı.

Muhalefet bileşenleri de bu durumu öngörerek boykot kararı aldı. Boykota öncülük yapanlardan ülkenin en güçlü sendikası olan Tunus Genel İşçi Sendikası (UGTT) cumhurbaşkanını tartışmalı parlamento seçimlerinin kaosu önlemek için ertelenmesi gerektiği konusunda uyardı. Sendika, ne pahasına olursa olsun hak ve özgürlükleri savunacağını açıkladı ve seçimleri demokrasiye yönelik bir tehdit olarak nitelendirdi.

Işin ilginç tarafı Said mütetfikleri olan Avrupa ev ABD’den de istediği desteği alamadı. Öyle ki Avrupa Birliği, seçimleri dahi gözlemlemedi. Said’in artık ABD’de de sağlam bir müttefikinin olmadığı yazılmaya başlandı.

Muhalefetin çağrısına kulaklarını tıkayan Said, dediğini yaptı, ülkeyi tartışmaların eşliğinde seçime götürdü ve Al Jazira’daki yazıda belirtildiği üzere “utanç verici” derecede boş sandıklarla yüz yüze kaldı.

***

2011’de otuz yıllık Zeynel Abidin Bin Ali rejimini devirmeyi başaran Tunuslular, seçim tiyatrosuna kanmadılar. Önce siyasal İslamcı En Nahda ardından da muhafazakar Said’in hışmına uğrayan Tunuslular ülkeyi fiilen bir diktatörlüğe dönüştüren Said’in oyununu boşa çıkardılar.

Kimseler sandığa gitmeyince de 17 Aralık’ta yapılan parlamento seçimlerinin bir düzmece olduğu ortaya çıkmış oldu. Tunuslu akademisyen ve yazar Haythem Guesmi’nin Aljazeera’daki “Said için sonun başlangıcı” yazısında belirttiği gibi Tunuslular Said’e açık bir mesaj gönderdi. Artık onun otoriter rejimini meşrulaştırmasına yardım etmeyeceklerdi.

Tunus muhalefetinin tek adam rejimine verdiği ders her açıdan öğretici. Akdeniz kıyısındaki Kartaca Sarayı’na çöken Said’in kendi tek adam rejimini demokrasi olarak gösterme aldatmacası, kendi kurduğu sandığa gömüldü. 17 Aralık’taki düzmece seçim maskelerini düşürmüştü.