Attila Aşut

yazievi@yahoo.com

BirGün’de dil yanlışları, en çok başlıklarda ve spotlarda yapılıyor. Zaman darlığı yüzünden metne iyi yoğunlaşılamadan atılan başlıklar ve spotlar, çoğu zaman bu tür yanlışlara yol açıyor. Son günlerde gözüme çarpan bu tür başlıklardan birkaç örnek vereyim:

12 Şubat 2012 günlü gazetenin 2. sayfasında yayımlanan belgesel yazı dizisi “Pullarla Sosyalizm Tarihi”nin Frida Kahlo bölümünün başlığı şöyleydi:

     “Devrim aşkına tuvallere yansıtan kadın”.

     Anlaşılacağı gibi, yazının başlığı “Devrim aşkını tuvallere yansıtan kadın” olacak.

     Aynı sayının bu kez arka sayfasında dikkat çeken bir başka başlık:

 

      “ABD’de kadın askeri cepheye gönderiyor”

      Sözcüklerin “de” halini gösteren “-de, -da” takısıyla, “dahi” anlamındaki bağlacın yazımı, Türkçenin en baş ağrıtan konularından biridir. Öğretmenler daha ilkokulda bu sözcüklerin nerede ayrı, nerede bitişik yazılacağını öğretebilmek için akla karayı seçerler. Yine de üniversite bitirmiş, mevki-makam sahibi olmuş pek çok insanın, Türkçenin ek ve bağlaç ayrımını ayırt etmede güçlük çektiğini biliriz.

      Bazen bir virgülün bile tümce içinde nasıl önemli bir işlev gördüğü, yukarıdaki örnekten açıkça anlaşılıyor. Sözü daha fazla uzatmadan başlıktaki yanlışı düzeltelim. Bu konuda iki seçeneğimiz bulunuyor. İkisi de bizi doğru yazım biçimine götürür:

 

     1 -ABD’de kadın askerler cepheye gönderiliyor.

 

     2 -ABD de kadın askerleri cepheye gönderiyor.

     Bağlaçlar, tümcedeki sözcükler arasında bağlama görevi yapar. Ayrıca yukarıdaki 2. örnekte olduğu gibi, bazen de tümceye karşılaştırma anlamı katar.

 

    “İFŞAA” ETMEK!

     BirGün’ün 18 Şubat 2012 günlü “Kitap” sayfasındaki “Kına” köşesinde şöyle bir soru tümcesi yer alıyor:

     “Bir facebook sayfasından ifşaa mı etmeli yoksa?”

      Arapça kökenliifşasözcüğü, gizli bir şeyi açığa vurma anlamına geliyor. Ancak, yazıda kullanıldığı biçimiyle ifşaa diye bir sözcük, dilimizin kullanım alanında yer almıyor. Yapısı, yazımı ve seslendirilmesi konusunda yeterli bilgiye sahip olmadığımız yabancı kökenli sözcükleri kullanmanın bu tür sakıncaları var. Türkçesini kullansak böyle yanlışlara düşmeyeceğiz.

 

   “KANUN” NASIL YASALAŞIR?

     soL Haber Portalı’nda  (http://haber.sol.org.tr) 17 Şubat 2012 günü yer alan “Erdoğan istemediği sürece kimse yargılanamayacak” başlıklı haberin bir yerinde şöyle deniyor:

 

     “Hakan Fidan’ın ifadeye çağrılmasının ardından hükümetin bulduğu çözüm önersisi hızla yasalaştı. Dün mecliste tam 12 saat süren görüşmelerin ardından yenilenen MİT Kanunu yasalaştı.”

     “Kanun” ve “yasa” sözcükleri eşanlamlıdır. Biri Arapça, biri Türkçe kökenli olan ve hiçbir anlam ayırtısı içermeyen bu iki sözcüğün aynı tümcede yan yana kullanılması anlatım özensizliğidir. “Kanun’u yasalaştırmak” ise bağışlanmaz bir dil yanlışıdır. Doğru anlatım, “MİT Yasası Meclis’ten geçti” ya da “Değişiklik Önerisi yasalaştı” biçiminde olmalıdır.

      Öte yandan, “Falan konudaki yasa tasarısı Meclis’ten geçerek yasallaştı” türünden tümcelerle de basında sıkça karşılaşmaktayız. Örnek olarak, 31 Mayıs 2010 günlü Cumhuriyet gazetesinin “Atalay’dan taş atan çocuklar sözü” başlıklı haberini alıntılayabiliriz:

     “Yurt Haberleri Servisi – İçişleri Bakanı Beşir Atalay, Batman Kapalı Spor Salonu’nda düzenlenen Batman İl Danışma Meclisi toplantısına katıldı. Atalay, ‘18 yaşın altındaki tüm çocukların çocuk mahkemesinde yargılanması ile ilgili tasarımızı kasım ayında Meclis’e gönderdik. İnşallah parlamento tatile girmeden bu yasallaşacak’ dedi.”

     “Tasarının yasallaşması” yanlış bir tanımlamadır. Yasallaşma, yasadışı bir durumun yasa içine alınarak yasal niteliğe kavuşturulmasıdır. Burada söz konusu olan, tasarının “yasallaşması” değil, “yasalaşması”dır. Yani, hazırlanan tasarının Meclis’in onayından geçerek “yasa” durumuna gelmesidir.