Yılın son günleri… Geride bıraktığımız iki yılda dünyayı sallayan Covid-19, önümüzdeki günlerden itibaren Omicron haliyle bütün dünyayla birlikte bizi de fena vuracak. Gerçi, bizi vuran o kadar çok ki… Omicron; işsizliğin, yoksulluğun, açlığın, hukuksuzluğun, adaletsizliğin üzerine tüy dikecek sadece.

İster geriye ister ileriye doğru bakın, ümitvâr olabilmek için göreceğiniz fazla bir şey yok. “Biz”den başka! “Biz” olabilirsek işte, çok şey değişecek, çok şeyi değiştirebileceğiz!

Biz kalabalık taraftayız ve gittikçe de çoğalıyoruz. Ama bu bizi “biz” yapmaya yetmiyor. Gittikçe azalan tarafın örgütlülüğü, çoğalsa da dağınık halleriyle “biz” olamamışlara baskın çıkıyor.

Örgütlü tarafı nasıl tanımlayacağız? Devlet gittikçe güçlenirken denetim mekanizmalarının zayıfladığı bir otoriter demokrasi, otokrasi, totalitarizm, nepotizm (kayırmacılık), parti devleti, tek adam rejimi…

Adına ne dersek diyelim, biz onu aynı şekilde hissediyoruz. “Biz” olamadıkça da öyle hissetmeye devam edeceğiz.

“İki yıldır emek verdiğim, gecemi gündüzüme kattığım KPSS’de bölümümde 1’inci oldum. Alanımda doktora yapıyorum. Hangi kıstasa göre elediniz?” diye soran Sultan Fidan gibi…

Faturalarını ödeyebilmek için aynı çatı altına sığınan aileler gibi…

Pazarlardan akşamları sebze, meyve seçenler gibi…

Ekonomi alanındaki birikimleriyle olanı biteni açıklamaya çalışan tivitler attıkları için “kur dalgalanmasını manipüle ediyorlar” diye haklarında soruşturma açılanlar gibi…

Devletin verdiği temiz kağıtlarıyla İstanbul Belediyesi’nde işe girdikleri halde terörist suçlamasıyla karşılaşanlar gibi…

Parti binaları bıçaklı, silahlı saldırılara hedef olan HDP’liler gibi…

Liste uzun ama benim uzatmama gerek yok sanırım, siz devam edebilirsiniz.

Aralık ayından geriye doğru bakıp 2021’i değerlendirdiğinizde; insanların yüzde 70-75 kadarının ekonomiyi (yoksulluk, hayat pahalılığı ve işsizlik) en önemli sorun olarak belirttiklerini ve bundan iktidarı, “cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi”ni sorumlu tuttuklarını görüyorsunuz.

2021 sonu itibariyle CHP’nin oyunun AKP’nin oyuna yaklaştığını gösteren epey araştırma var ve hemen tüm araştırmalar AKP oylarındaki erimeyi, Cumhur İttifakı’nın Millet İttifakı’nın gerisinde kaldığını ve Erdoğan karşısında da hemen her adayın kazandığını gösteriyor.

Ancak, geriye bakıp bu gördüklerimiz asla önümüzdeki bir başarının işareti ya da tek adam rejiminin sonu anlamına gelmiyor! Eğer “biz” olmazsak, örgütlü ve gücü “ben”lerin gücünün misliyle katlanmış hali olan bir “biz” olamazsak, 2022’de de acılar yaşayacağız. Acılar ve düş kırıklıkları!

Adını nasıl koyarsak koyalım, içinde yaşadığımız rejim işlerin kurallar ve kurumlarla olağan akışında yürüdüğü bir rejim değil.

İktidardakiler için iktidar, bugün bırakılıp yarın geri alınabilecek bir yönetme gücü değil, varlık yokluk meselesi ve yok olmamak için kutuplaştırmaya, şiddete, baskıya, otoriterleşmeye devam edecekler.

İstanbul Belediyesi’ne kayyum atanamayacaksa, seçimlerimiz yok sayılamayacaksa, KPSS birincileri mülakatlarda elenemeyecekse, Roboskiler olmayacaksa bir daha asla, telefonları dinlemeyecekse muhalif belediye başkanlarının, çöplükten ya da pazar artıklarından yiyecek toplamayacaksak ve ekmek kuyrukları olmayacaksa, ancak “biz” olabilirsek olmayacak.

Laik, demokratik, özgürlükçü, bağımsızlıkçı, kamucu, dayanışmacı ve paylaşımcı bir iyilik düzenini özleyenler olarak bir araya gelip bir arada durarak “biz” olduğumuzda, ancak o zaman geriye baktığımızda gördüklerimiz güzel bir geleceğin habercisi olabilir.

Her şey “biz”e bağlı ve “biz”im elimizde aslında!