Türkiye genelinde sıcaklık rekorları kırılıyor. Ülkenin beşte birinin yaşadığı İstanbul’da dün termometreler 38 dereceyi gösterdi. Hissedilen sıcaklık 40 derecenin üzerine çıktı. Uzmanlar uyarıyor; “Gerekmedikçe dışarı çıkmayın”. Peki ya dışarıda çalışmak zorunda olanlar?

Emekçi kesimlerin büyük kısmı kapalı ortamlarda mesailerini yapıyorlar. İş yerinde klima varsa ne ala, yoksa gün boyu kan ter içinde çalışma… Fakat bir de mesailerini açık havada, güneşin altında yapanlar var. İnşaatlarımızı bu işçiler yapıyor, sayaçlarımızı bu işçiler okuyor, elektrik, doğalgaz arızalarını bu işçiler onarıyor. Hayat onların sayesinde günlük ritmine kavuşuyor. Bu şekilde çalışmak zorunda olan inşaat ve enerji işçileri en azından öğle izinlerinin yeniden düzenlenmesini, suya erişimin kolaylaştırılmasını istiyor.

DİSK’e bağlı Enerji Sen, bu talebi bir kampanyaya da dönüştürmüş durumda. Açma kapama, sayaç okuma ya da bakım onarım birimlerinde çalışan işçiler, sabahtan akşam saatlerine dek, dışarıda yürüyerek görevlerini yerine getiriyorlar. Kimi direklerin üzerinde çalışıyor, kimi gün içinde 10 kilometreden fazla yürüyor. “Yüksek sıcaklıklar bir işçi sağlığı ve iş güvenliği sorunudur” başlıklı bildirisinde Enerji Sen mola sürelerinin uzatılmasını ve suya erişimin artırılmasını talep ediyor. 

En uzun çalışma Türkiye’de

Yüksek sıcakların uyum sağlamamız gereken yeni bir sorun olduğu ortada. Hem iklim krizi, hem de 2023 ile başlayan ve 5 yıl sürecek olan El Nino dönemi nedeniyle sıcaklıklar rekor üstüne rekor kırıyor. Tablo buyken öğlen molası bir lükse değil, hayati önemdeki bir ihtiyaca dönüşüyor. Üstelik bunu uygulayan ülkeler de var; bu uygulamanın adına Siesta deniyor. Latince Hora Sekta’dan türeyen Siesta 6’ncı saat demek. Günü 12 saat gibi düşündüğünüzde, güneşin doğumundan sonra en dik konuma geldiği 6’ncı saatte dinlenmek, Akdeniz ve Güney Amerika ülkelerinde kadim bir gelenek. Kapitalizm sonrası emekçilerin mücadeleleri sonucunda modern iş yaşamına da siestayı entegre etmeyi başarabilmişler. 

Türkiye’de ise siestayı bırakın, angarya olmazsa iyi. OECD verilerine göre haftalık 60 saatin üzerinde çalışan emekçilerin oranının en yüksek olduğu ülke Türkiye. Verilere göre Türkiye’de işçilerin yüzde 15,1’i ana işinde haftada 60 saatten fazla çalışıyor. Haftada 6 gün çalışsa günde ortalama 10 saat… OECD ülkeleri içinde bu oranı geçebilen bir başka ülke yok. İkinci Kolombiya yüzde 14,2, üçüncü Meksika yüzde 13,4. OECD ortalaması ise yüzde 4,4.

Müslüman emekçinin Kaylüle’den haberi var mı? 

Siesta bir batı geleneği gibi kavransa da, Müslüman ülkelerin geçmişinde de benzer gelenekler var. Batı’da “siesta” denen bu gelenek İslam ülkelerinde “Kaylüle” olarak adlandırılıyor. “Öğlen namazından sonraki uyku, kestirme” anlamındaki bu söz Kuran’da da geçiyor. Fakat kapitalizm sonrası çalışma şartlarında Müslümanlara kimse Kaylüle’den bahsetmiyor. İslamcılarımız emekçilere “şükredin” demekten ötesini söyleyemeyince, yüzyıllar boyunca Kaylüle’yi bilen müslüman toplumlar, kapitalizm sonrasında bu geleneği unutmuşlar. Bunca cemaat, bunca tarikat, müritlerine bir peygamber sünneti olan Kaylüle’yi anlatmıyor, patronlara Kaylüle’nin hak olduğunu öğütlemiyor. Diyanet İşleri’nin de böyle bir derdi bulunmuyor. Fakat enerji işçisi kaylüleyi geçtim, suya bile rahat erişemiyor. 

Susuzluk bir başka problem. Bunun anlamını sorduğum İstanbul’da çalışan İSPER işçisi su sorununu şöyle anlattı; 

“Günlük yemek ücreti 85 TL. Bu parayla 10 saat boyunca gıda ve su ihtiyacımızın dışarıdan karşılanması bekleniyor. Biz günde 10 kilometreden fazla yürüyen insanlarız. Bu kadar efor harcayınca gıda ve su ihtiyacımız da artıyor. İstanbul’da bu parayla karın doyurmak imkansız. Üzerine bir de yaz aylarıyla birlikte su masrafımız oluyor. Günde en az 20-25 TL suya gidiyor. Kalan parayla da yemek yiyemiyoruz. Zaten yemek ücreti çıkarıldığında geriye kalan asgari ücret” 

Uzun çalışma saatleri, yaz sıcağı ve yoksullaşma bir arada. Avrupa İstatistik Ofisinin verilerine göre Avrupa’da uygulanan en düşük asgari ücret 399 avro ile Bulgaristan’da. Avro kurunu 29,8 TL olarak kabul edersek, Türkiye’deki asgari ücret 382 avro ve her geçen gün erimeye devam ediyor. 

Yüksek sıcaklar can alıyor

Enerji işçileri mesaileri boyunca su tüketimlerini kısıyor, pilav ya da tavuk dönerle besleniyorlar. Bu şartlarda çalışan işçilerin hepsinin 20’li yaşlarındaki genç delikanlılar olduğu düşünülmesin. 60 yaşında sayaç okuma işçisi de var, tansiyon hastası olan bakım onarım işçisi de… Enerji altyapısı çürümüş, özelleştirmeden sonra şirketler altyapıyı düzenlemiyorlar. Sıcaklar ise çürük altyapıdaki tehlikeyi daha da artırıyor. Elektrik izolasyonu için kullanılan malzemeler eriyor, işçilerin en büyük sorunu dikkat dağınıklığı, açlık ve susuzluğun tetiklediği elektrik çarpmaları. Onlarca işçi elektrik çarpması nedeniyle ya ölüyor ya yaralanıyor. Sıcakların neden olduğu kalp krizleri de cabası. İşçi Sağlığı İş Güvenliği Meclisi’nin verilerine göre Haziran ayında 159 işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetti. Bunların 13’ü elektrik çarpması sonucu, 19’u ise sıcaklığa bağlı beyin kanaması ya da kalp krizi sonucu yaşandı. 

Türkiye emekçisi en düşük ücrete, en yüksek çalışma saatiyle katlanıyor. Sadece çalışma saatlerinin uzunluğu da yetmiyor, üzerine çalışma şartları da insanca değil. Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu ITUC’un verilerine göre Türkiye, emekçiler için çalışma şartlarının en zorlu olduğu 10 ülkeden biri. Listedeki diğer ülkere bakılınca çalışma şartlarındaki ligimiz ortaya çıkıyor; Bangladeş, Belarus, Ekvador, Mısır, Esvatini, Guatemala, Myanmar, Filipinler, Tunus. Bu tablo, Türkiye’de aslında sermaye düzeninin değişmesi gerektiğini de net şekilde ortaya koyuyor. Sendikalaşmak isteyene şirketlerin çözümü ise sürgün. Mevcut kiralar düşünüldüğünde, evinizden çıkmak istemeyeceğinize göre yüksek sıcaklara ve susuzluğa alışmalısınız. İşte yerli ve milli çalışma düzeniniz… 

İSTERSENİZ TABLOLAR

Ana işinde haftada 60 saatten fazla çalışanların oranı

Türkiye: yüzde 15,1
Kolombiya: yüzde 14,2
Meksika: yüzde 13,4
Kosta Rika: yüzde 10,9
Yunanistan: yüzde 9,6