Varlık dergisi mayıs sayısında ‘Denizlerin İdamının Türk Şiirine Etkisi’ni dosya konusu yapmış. Dosyanın anayazısını da aynı başlıkla şair Yücel Kayıran...

Varlık dergisi mayıs sayısında ‘Denizlerin İdamının Türk Şiirine Etkisi’ni dosya konusu yapmış. Dosyanın anayazısını da aynı başlıkla şair Yücel Kayıran yazmış: “Denizlerin İdamının Türk Şiirine Etkisi’ başlığındaki ‘Denizler’ ifadesiyle kastettiğimiz, sadece Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan’ın idamları değildir. Kastettiğimiz, 68’in devrimci öğrenci yoldaşlığından gelen ve Türkiye’deki NATO ve Amerikan varlığı ile 6. Filo’ya karşı, bağımsız ve sömürüsüz bir Türkiye için anti- emperyalist direniş eylemliliği içinde olan devrimci genç kuşakların öldürülme sürecidir.” O ‘devrimci genç’lerin adları da var yazıda: Sinan Cemgil, Alparslan Özdoğan, Kadir Manga, Hüseyin Cevahir, Mahir Çayan, Ulaş Bardakçı, İbrahim Kaypakkaya, Cihan Alptekin, Ömer Ayna, Ziya Yılmaz ve diğerleri... Kimi idam sehpasında, kimi Nurhak dağlarında, kimi Diyarbakır cezaevinde işkenceyle, kimi Kızıldere’de hunharca katledilen gençler.

6 Mayıs 1972’de katledilen ‘Darağacında Üç Fidan’la diğer devrimci gençlerin 1971-73 arası yok edilme sürecini şairlere de sormuş Varlık. Ahmet Oktay: “Nurhak ve Kızıldere sadece birer coğrafi ad değildir. Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının adları da öyle. Bunlar tarihsel adlardır artık. Ve bana kalırsa, siyasal bağlamda açık devlet terörü uygulamalarıdır.” 36 yıl sonra şiddetlenerek süren bu terörü en son 1 Mayıs’ta yaşadık. Hilmi Yavuz da Sinan Cemgil ve Deniz Gezmiş üstüne yazdığı ‘Doğunun Diyalektiği’ ve ‘Bayezid Paşa’ adlı unutulmaz şiirlerinden söz ediyor: “susan yazdı, konuşan güz/usuldu, uzundu denizin boyu/sanki tüy bacaklı bir tazı/ya da kırmızı ve koyu/bir masaldı/tarçından ve süssüz/bir beden, asılmış/gözüm hep onda kaldı.” Eray Canberk, geçmişten bugüne doğru bir ‘uyarı’da bulunuyor: “Sol düşüncenin ezildiği, solun olmadığı bir ülke bazılarının işine gelebilir ama böyle bir ülkede demokrasi olmaz. Ancak ‘sanal demokrasi’ olur. Gazetelerdeki liberal demokrat köşe yazarları da bunun farkındalar ve olmayan bir demokrasiyi varmış gibi göstermek için ne yapacaklarını şaşırıyorlar”. Özdemir İnce ise “öldürülen, idam ediilen, işkenceden geçen devrimcilerin hesabını kurulu düzen ve kuruluşları kendi kendine sormaz, soramaz, sorması adetten değildir. Hesabı ister barış, ister savaş yoluyla olsun, iktidara gelen devrimci irade sorar. Bu oluncaya kadar hesap defterde yazılı kalır, politikada” diyor, bazen de Pir Sultan Abdal’ın söylediği gibi, “Kalsın benim davam divana kalsın” oluyor. Sennur Sezer o gençler için yazılan kimi şiirleri anıyor, ki şiirimizin ustalarının faşizme, zorbalığa karşı, öldürülen devrimcilerin yanında, yürekli duruşları ve duyarlı çıkışlarıdır şiirimizin bu onur belgeleri: Can Yücel’in şiirleri, Edip Cansever’in ‘Mendilimde Kan Sesleri’, ‘Ölü mü Denir Şimdi Onlara’, Turgut Uyar’ın ‘Toplandılar’, Ahmet Oktay’ın, Cemal Süreya’nın şiirleri. Arif Damar da ‘Ölüm Yok ki’ ve ‘Orda ve Her Yerde’ şiiirlerini anımsatırken Can Yücel’in ‘Mare Nostrum’unu da (Bizim Deniz) övüyor: “En uzun koşuysa elbet/Türkiye’de de Devrim/O, onun en güzel yüz metresini koştu/En sekmez lüverin namlusundan fırlayarak/En hızlısıydı hepimizin/En önce göğüsledi ipi.../Acıyorsam sana anam avradım olsun/Ama aşk olsun sana çocuk, aşk olsun”. Nihat Behram, Deniz’in son sözleri olan ‘yaşasın marksizm-leninizmin yüce ideolojisi’ ile ‘yaşasın Türk ve Kürt halklarının kardeşliği’ cümlelerinin sansür edilmesine ilişkin haklı tepkisisini dile getiriyor. Ataol Behramoğlu, Kemal Özer, Afşar Timuçin, Egemen Berköz, Özkan Mert, Refik Durbaş’ın yanıtları da var.

Yücel Kayıran yazısında Ergin Günçe, Tahsin Saraç, Mehmet Taner, Yaşar Miraç, Arkadaş Z. Özger, Süreyye Berfe’nin döneme ilişkin şiirlerini örnekledikten sonra Aşık Mahzuni Şerif’e geliyor ve hemen dolaysız tepkiyi onun verdiğini söylüyor. O günlerde hepimizin söylediği, o dev yürekli küçük adamın, Mahzuni’nin türküsünü hatırlatıyor: “Köşkün sarayın yıkılsın/Erim erim eriyesin/umudun suya dökülsün/Erim erim eriyesin/sürüm sürüm sürünesin/.../Musa isen Turi Sinan/Haktan gelmiş idi İnan/ yesin seni yılan Çayan/Erim erim eriyesin/sürüm sürüm sürünesin”. Erim, dönemin başbakanı Nihat Erim’den başkası değil elbette. Mahzuni bu türküsü yüzünden içeri atılır, işkence görür ve yasaklanır. Son günlerde yaşadıklarımızın yanında daha neler yaşayacağımızı da düşünürsek, Mahzuni gibi ‘yürekli âşık’lara ne çok ihtiyacımız olduğu da anlaşılır. Ece Ayhan da Deniz, Yusuf ve Hüseyin, yani ‘üç ağır yıldız’ için yazdığı ünlü ‘Yort Savul’ şiirinde önce “Daha yavuz bir belge var mıdır ha/Gerçeği ararken parçalanmayı göze almış yüzlerden?” diye sorar, sonra, “Nerede kalmıştık? Tarihe ağarken üç ağır yıldız/Sürünerek geçiyor bir hükümet kuşu kanatları yoluk” der.

‘Bizim Deniz’lerin tümünü saygı ve hayranlıkla selamlarken, şiir okumayı seven ve bazıları da şiir yazan bu yoldaşlarımızı, onlar için yazılan şiirleri okuyarak analım. Metin Cengiz’in haftaya değineceğim ‘Özgürlük Şiirleri’ de (Şiirden Y.) onlar için yazılmış dokunaklı şiirlerle dolu.