Faşizmin bireyin dünyası üzerindeki etkilerinden yıldızlar dünyasından yükseliş ve çöküş öykülerine, insanoğlunun zaafları ve meziyetleri üzerine yapılmış filmler İzmir seyircisi ile buluşuyor.

Bizim hallerimiz dünyanın halleri
Fotoğraf: IMDb

Önümüzdeki hafta İzmir’de başlayacak olan Uluslararası Film ve Müzik Festival programında yer alan filmler arasında seçim yapmakta zorlandığını söyleyen izleyicilere rehberlik edecek, ipuçları verecek bir şeyler söylemek istiyorum bugün.

İstanbul Film Festivali’nin ilk yıllarında da aynı şeyleri duyardık. Zamanla herkes programı inceleyip, kendi tercihleri yönünde seçimler yapma alışkanlığını kazandı; artık kimseler şikâyet etmiyor, kendisine sunulan filmler arasında seçim yapmakta zorlandığı için. Herkes kendi programını yaparken festivale aktif biçimde katılmış oluyor. İyi bir şey değil mi? Ders programı gibi şunları şunları izleyeceksiniz demekten daha iyi değil mi? Gene de, öneriler isteyen izleyicilerimize yol göstermeye çalışacağım bugün… İzmir’de yaşamayan sinemaseverlerin de yararlanabileceği bir rehber olacak bu. Çünkü pek çok film dijital platformlarda bugün değilse yarın karşılarına geliyor.

İzmir Festivali’nin diğer festivallerden bir farklılığı var. Tematik bir festival olarak, programında ağırlıkla sinema-müzik ilişkisi üzerinde yoğunlaşan yapımlara yer veriyor. Özellikle Uluslararası Yarışma, Yarışma dışı Özel Gösterimler, Onur Ödülleri ve Müziğin İzinde, Müziğin Yıldızları ve Kısaca Müzik bölümleri için geçerli bu durum. Diğer bölümlerde ise tema kısıtlaması olmaksızın son yılın en önemli filmlerini İzmir seyircisi ile buluşturmayı hedefliyoruz. Aralarında çok kısa bir süre sinemada gösterilmiş olanlar da var; bunların da kaybolup gitmesine gönlümüz elvermiyor. Seyirciye bu filmleri büyük perdede izleme şansı vermek istiyoruz. 

Bu yıl festivalin ana mekânı, Fahrettin Altay Meydanı’ndaki İstinyePark Teras’ın Renk Sinemaları  olacak. Bu tercihimizin nedeni sinemalardaki görüntü kalitesi ve salonların rahatlığı ile izleyicilere keyifli bir seyir olanağı sağlanması. Aynı kalite, festivalin programında ilk kez yer alan İzmir’in en eski sinemalarından, uzun süredir İzmir Devlet Opera ve Balesi’nin kullandığı, mülkiyeti İzmir Milli Kütüphane Vakfı’nda olan Elhamra Sanat Merkezi’nde, İzmirli sinemaseverlerin sığınağı Karaca Sineması’nda, Kültürpark’daki İzmir Sanat’ta, Institut français (Fransız Kültür Merkezi) ve Göztepe vapur iskelesinde Kadifekale gemisinde sağlanması için ülkemizin en donanımlı teknik ekipleriyle çalışıyoruz. Fransız Kültür Merkezi’nin yanı sıra festivale katkı sağlayan Goethe Enstitüsü, Liszt Enstitüsü (Macar Kültür Merkezi), İstanbul İtalyan Kültür Merkezi, İstanbul İsveç Başkonsolosluğu, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’ne, ve elbette bu festivalin gerçekleşmesini sağlayan, başta İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’e, Kültür Sanat, Dış İlişkiler ve Turizm Daire Başkanlıklarına, İZFAŞ’a, İZELMAN’a, Grand Plaza’ya, İzmir Kent Konseyi’ne, İzmir Sinema Ofisi’ne, Kültürlerarası Sanat Derneği’ne, tüm ekip arkadaşlarımıza, festivalimizin bu yılki afişini hazırlayan Nazlı Ongan (Salon)’a, ödül heykelciğimiz ‘Kristal Flamingo’yu tasarlayan Sema Okan Topaç’a, jenerik filmimizi hazırlayan Doğa Arıkan’a (Bahçeşehir Üniversitesi Çizgi Film ve Animasyon Bölümü), Jürilerimizde görev alan sanatçılara, filmlerini festivale karşılık beklemeden gönderen yapımcılara ve sponsorlarımız İstinyePark Teras, BMW-Özgörkey Otomotiv’e teşekkürü borç biliyoruz.  

Beyazperdeye yansıyan hayatlar

Festivalin sinema-müzik ilişkisini konu alan teması nedeniyle önceliği müzisyenlerin hayatlarına verelim. Uluslararası Yarışmada yer alan 10 film içinde müzisyenlerin öyküleri ön planda. Fransız yönetmen Marie-Castille Mention-Schaarîn “Divertimento”da iki müzisyen kardeşin, Gürcü yönetmen Kote Kalandadze “Davulcu”da bir yeraltı rock grubunun, Macar yönetmen György Dobray “Habitstzi”de çingene soykırımı üstüne bir bale sahneye koyan bir koreograf ve başroldeki çingene dansçının, Almanya’dan Fatih Akın “Ren Altını”nda suç dünyasına bulaşmış bir rap şarkıcısının, Pakistan’dan Saim Sadik “Joyland”de erotik bir kabarede çalışan bir dansçının, İtalyan yönetmen Gabriele Guidi Nazilerin “Terezin” toplama kampına götürdüğü müzisyenlerin, Çekya’dan Lucie Kralova ünlü Çek besteci Jan Kapr’ın, Ömer Safa Umar, ABD’de Miami de “Tribal Galaxy” adlı müzik kampı kuran bir Türk müzisyenin öykülerini anlatıyor. Hepsi de yaratıcı serüven üzerine odaklanan, acılarla yaşama sevincinin buluştuğu yapımlar.
Yarışma dışı bölümlerde ise, ünlü film müziği besteci “Ennio” Morricone’den Maria Callas’a, Elvis’den Whitney Houston’a , Katy Perry’den  The Velvet Underground’a, Mor ve Ötesi’nden Moğollara, Neşet Ertaş’dan Kazım Koyuncu’ya, Erkan Oğur’dan  Ahmet Kaya’ya müziğin usta isimleri üstüne yapılmış kurmaca ve belgeseller var. Bahman Ghobadi’nin “Kimsenin İran Kedilerinden Haberi Yok”u, Paolo Sorrentino’nun” Gençlik”i, Csaba Berecki’nin “Soul Exodus”ü,  Adam Miklos’un “Tcha” filmleri, “Beyoğlu’nun Kalp Atışları”, “Dengenin Ritmi”, “Bir Kurtuluş Yeri Bakırköy”,  “Kattaikoothu Gurukulam”, “9/8lik Bir Dövüş”, “Düet” belgeselleri de müziğin başrolde olduğu belgeseller arasında.

Müziği konu alması gerekmeyen ama özgün müziğe sahip olma koşulunu aradığımız Ulusal Yarışmadaki filmler ise çoğunlukla ülkemizin içinde bulunduğu ortamın bireysel yaşamlar üzerindeki etkilerini konu alıyor. 10 filmden 5’inin yönetmenlerinin kadın olduğu yarışmada, kadının ülkemizdeki konumuna ilişkin filmler öncelikli bir yer alıyor. Ümran Safter’in “Kabahat”, Selcen Ergun’un “Kar ve Ayı”, Belmin Söylemez’in “Ayna Ayna”, Çiğdem Sezgin’in “Suna” adlı filmleri Türkiye’de kadın olmanın zorluklarını gündeme taşıyor. Elbette toplumsal-siyasal bağlamından koparmadan…  Ayşe Polat “Kör Noktada”,  Özcan Alper “Karanlık Gece”, Kazım Öz “Bir Kar Tanesinin Ömrü” adlı filmlerinde, siyasal-toplumsal baskılar ve linç kültürü ile yoğrulmuş bir toplumda bireyin psikolojisi üzerinde odaklanıyor.  Kaan Müjdeci’nin “Sivas”tan sonra bir kez daha bir hayvanı, bir iguanayı başrole koyduğu ve aile kavramını tartışmaya açtığı bilim-kurgu filmi “Iguana Tokyo”, Anadolu Parsı’nın izini süren iki genç bilim insanın öyküsü olan “Bars” ve Gökhan Özoğuz’un başrolü üstlendiği filmde bir müzisyenin düşle gerçek arasındaki serüvenini anlatan Ömer Faruk Sorak filmi “Kendi Yolumda” seçkiyi tamamlıyor. 

Dilerseniz, âdet olduğu üzere 10 filmlik olmazsa olmaz bir seçki ile bitirelim (elbette yarışma filmleri arasında tercih yapmama gereğinden hareketle, onları dışarda tutarak): 1. İlk sıraya Istvan Szabo’nun “Mefisto”sunu koymak isterim. Ülkemizin bazı sanatçılarının kulaklarına küpe olması dileği ile. Nazi döneminde kariyer uğruna Nazilerle uzlaşma yolunu seçen bir tiyatro oyuncusunun hazin öyküsünden alınacak çok ders var. 2. sırada “Emin Alper’in “”Kurak Günler”i. Hâlâ izlememiş olanlar için. 3.sırayı iki belgesel arasında paylaştıralım: Laura Poitras’ın “Hayatın Tüm Acıları ve Güzellikleri” ile Patricio Guzman’ın “Hayali Ülkem”i, 4. Jerzy Skolimowski’nin başrolde bir eşeği oynattığı olağanüstü filmi “Ai”, 5. Sakamoto’nun anısına gösterilen Bernardo Bertolucci’nin “Son İmparator”u, 6. Visconti’nin başyapıtı “Leopar”, 7. Sarper Özsan’ın anısına gösterilecek Ali Özgentürk’ün “Bekçi”si (Müjdat Gezen’in mükemmel yorumu ile), 8. Tayfun Pirselimoğlu’nun “Hiçbiryerde” (Zuhal Olcay’ın en güzel filmlerinden biri), 9. Stephane Brize’nin kapitalist sistemin entrikaları üstüne “Başka Bir Dünya”sı, 10. Hugh Hudson’un “Ateş Arabaları” (Vangelis’in anısına bir kez daha izlemek için). Daha çok filmden söz edebiliriz özellikle günümüzün en yaşamsal sorunlarından biri, mültecilerin sorunları üzerinde  odaklanan müthiş filmler var programda; onlardan da haftaya söz ederiz.