Kravatlı, takım elbiseli centilmenlerle eğitimli şık leydileri dinlerken hissettiğim duygu bu! İki yüzlülük ve çifte standart karşısında bir mide bulantısı. Genellemenin tüm risklerini içeriyor ve aynı coğrafi-kültürel zeminde tam karşıtları da var ama ne yazık ki onlara “Batılı” diyoruz.

O “Batılı”lar ki, sürekli demokrasi, insan hakları, uluslararası hukuk, dürüstlük, adalet, objektiflik, ifade özgürlüğü vaaz ederler. Bunları gazeteciliğin temelleri sayarlar.

İfade özgürlüğünün; devletlere ve toplumun bir kesimine aykırı gelen, en rahatsız edici düşüncelerin açıklanmasını içerdiğini söyleyen de onlar.

Onları, Frankfurt Kitap Fuarı’nın açılışında, doldurdukları salonda, pek sevdikleri Slavoj Žižek konuşurken görmeliydiniz. Alabildiğine ortalama bir konuşma yapan, “Gazze’de Filistinliler de öldürülüyor, işin tarihsel arka planına bakmazsak hiçbir şeyi anlayamayız” demek için kırk kez Hamas’ı lanetlemek zorunda kalan Žižek’i bile antisemit (Yahudi düşmanı ırkçı) ilan edecekler vardı aralarında. Laf atanlar, konuşmasını kesenler…

İsrail’e eleştiri yönelten herkese antisemit damgası vuran yeni bir McCarthycilik rüzgarı esiyor Batı’da. “İsrail’le tam bir dayanışma içinde” olan Fuar, Filistinli yazar Adania Shibli için yapılacak töreni iptal etmiş ama Žižek’e bir konuşma lütfetmiş!

11 Eylül sonrasında her Müslümanı terörist sayan iklim gibi, “Ama İsrail de…” demeye cüret eden herkesi Hamas yanlısı ilan eden bir iklim yaratıldı.

O iklimde; Fazıl Say gibi sanatçıların konserleri yasaklanıyor, Filistin’e destek açıklayan futbolcular takımlarından atılıyor.  Web Summit CEO’su Paddy Cosgrave, “Birçok Batılı liderin ve hükümetin, özellikle de bir kez olsun doğru olanı yapan İrlanda hükümeti hariç, söylemleri ve eylemleri karşısında şok oldum. Savaş suçları, müttefikler tarafından işlense bile savaş suçudur ve ne oldukları ortaya konmalıdır,” dediği için aforoz ediliyor ve istifa etmek zorunda kalıyor.

Kuşkusuz bu iklimin yaratılmasında medyanın payı büyük. İyi ararsanız, gerçekte nelerin olup bittiğine dair bilgiye de ulaşabildiğiniz, ama genel anlatısı “Barışçıl, demokratik ve uygar İsrail’e, dinci, barbar teröristlerin saldırdığı” olan Batı medyası.

İsrail ordusunun Gazze’de yürüttüğü, çoğu çocuk yüzlerce kişinin ölümüne, binlercesinin yaralanmasına, on binlercesinin yerinden edilmesine neden olan saldırıları haklı çıkaran bir anlatı! Milyonlarca kadın, çocuk ve yaşlının gıda ve su gibi temel insani ihtiyaçlardan mahrum bırakılmasına, hastanelerin ve okulların vurulmasına neden olan toplu cezalandırma uygulamasına rıza yaratan anlatı!

Batılı siyaset sınıfının İsrail’e koşulsuz desteğini ve 500’e yakın insanın katledildiği hastane saldırısı için “kanka” diye kucakladığı Netanyahu’nun yanından “Gördüğüm kadarıyla karşı taraf yaptı” diyen Biden’ın İsrail’i temize çeken çizgisini izleyen anlatı!

Savaş haberciliği zordur. Genel bir bakış açısına sahip olmadan, sahada yalnızca bulunduğunuz noktadan aktardıklarınız gerçeğe teğet bile geçmez. Hele şimdi, İsrail bombaların düştüğü Gazze’ye hiçbir gazetecinin girmesine izin vermezken… Olup biteni İsrail’den izler ve Gazze’den yükselen dumanlar, patlamalara kendi sesinizin “savaş havasını” ekleyerek haber geçerken…

Her şeye karşın iyi gazetecilik ve mide bulantısını bastırmamızı sağlayan gazeteciler var. İsrail’de var, Batı’da var, bizde var.

Bizde demişken, Habertürk’ten Mehmet Akif Ersoy’un, sanırım boşuna saldırıya uğramayan haberciliğinin hakkını teslim edeyim. Her fırsatta genel çerçeveyi anımsatan, “Burada savaş yok” diyerek Gazze’ye işaret eden haberciliğini.

Bu bulantı geçecek bir gün, neden olanlara duyulan güveni de silip süpürerek!