Hepsini sıraya dizip, karşılarına geçip kahkahalarla gülmek var ama gülecek, hak edenlerle dalga geçecek halde değiliz. Yoksa kuyruklarına teneke bağlayıp bir güzel kafa bulunurdu bunlarla. Vaktiyle, AKP ile Erdoğan’ı Türkiye’deki “vesayet rejimi”nden çıkaracak kılavuzlar olarak gören şavalaklardan söz ediyorum.

AKP’yle beraber “halki” keşfetti bunlar. Yıllarca “ne kokar ne bulaşır” olmakla değerlendirilmekten, “halkı anlayamadıkları” suçlamasından kurtulmanın fırsatı saydıklarından birden bire “halkın değerlerini” keşfetmişlerdi. AKP sayesinde tabii. Laikliğin ne kadar zararlı sonuçlar doğurduğunu falan anlatışları, yazışları hala aklımdadır. Bu ülkeye tek bir zararı olmamış solcuları “çağın gerisinde” kalmakla suçlayan, AKP’yi “çağın ruhu” sanan bu plastik “münevverler”in fasıl gecelerinde AKP yağcılıkları, Fethullah rezaletini “sivil toplum” hareketi sayma zavallılıkları unutulacak gibi değil.

İslamcılığın, “beşer” kaynaklı saydığı için demokrasiyle, kul olma vasfından ötürü bireyin “özgürlük” meseleleriyle, tutumları aşkın bir güce bağlı olduğu için “akıl” kaynaklı değerlendirmelerle ilgisinin olmadığını kavrayamadılar. Oysa bunları bu toprakların yetiştirdiği en büyük düşünürlerden biri olan muhteşem Turan Dursun’un olağanüstü değerli kitaplarından okuyup öğrenebilirlerdi.

Tuzu kuru bunların. Biri şimdi gezi/mutfak kitapları yazıyor, birçoğu kendini romana, öyküye vurmuş durumda. Biri de “kahrolası Kemalistlere karşı mücadelesinde” kol kola, kucak kucağa olduğu “demokrat” AKP’lilerce tıkıldığı kodeste “Atatürk’ü arar hale geldiğini” söylüyor hiç utanmadan

O çok özendikleri, ama yarım yamalak bildikleri Batılı aydının yapıp ettiklerinin din kaynaklı sorunlara karşı mücadele etmek olduğunu hiç akıl edemediler. Aydınlanma’nın geri kalmış toplumlar için en önemli mesele olduğunu kavrayamadıkları gibi. “Cemaatler hukuku” türünden ucube bir kavramı bile bu ülkede savundu bu sersemler. Tüm sakıncalarına rağmen dünyanın her yerinde “tek hukukluluk”un geçerli olduğunu o hafif kafaları almadı. Askeri vesayeti kaldırmanın, “vesayet”e bağlılığı kural haline getirmiş İslam gibi, örgütlü dinlerin en güçlüsünün yöntemleriyle gerçekleşemeyeceğini akıl edemediler.

Bunlardan en sersem olanı Batı’yla köprüyü AKP ile Erdoğan’ın kuracağını ileri sürebildi örneğin. Batı ile hemhal olmanın sorunlara çözüm olamayacağını, ülkenin kendi dinamikleriyle bir Aydınlanma dönemi yaşaması gerektiğini söyleyenleri, İslamcılığın aşırılıkları karşısında batının yanında durmak gibi bir konuma da sürüklediler. En büyük kötülükleri budur. İslamcılığa yükledikleri anlamlar yüzünden batıya yönelik eleştirilerimizi bile dile getiremez oluşumuzun müsebbibi de bunlardır. Batının sömürgeci yanına dikkat çekme fırsatımız bile, Batı mı İslamcılık mı gibi birbirinin alternatifi olamayacak seçimler karşısında bunlardan birinin, batının yanında durmamıza yol açtı.

O kadar salaktılar ki, adamın “demokrasi benim içim tramvay”dır demesi bile bunları uyandıramadı. “Kadın erkek eşitliğine inanmadığını” açık seçik söyleyen zata, bunun doğru olmadığını “laik görünecekleri” korkusuyla söyleyemediler bile. Kendisinde nedense olağanüstü güç vehmedip, Erdoğan üzerinde etkili olacağını sanan Ertuğrul Günay’ın Erdoğan’ın her söylediği yanlışı düzeltme zavallılığı unutulacak gibi midir? Malum heykel için “ucube” dediğinde “sayın Başbakan onu söylemek istemedi” cümlesiyle düzeltme girişimine, “sayın başbakan”dan “tam da onu demek istedim” ayarı geldiğinde Günay’ın “bakanlık”ta kalmaya devam etmesi teslimiyetin en zavallı örneğiydi. Unutulur gibi değil.

Ne olduğunu hiç saklamamış, akıldan, yasalardan, kamunun ortak görüşünden yararlanmaktan çok “ulemaya danışılması” gerektiğini söylemekten çekinmemiş, bu nedenle gerçekten “dürüst” kalmış olan Erdoğan’a memlekette “demokrasi”yi kuracak adam gözüyle bakan bu sersemlerin bir zamanlar yazdıklarını, çizdiklerini okumuş olmaktan kendi adıma hicap duyduğumu söylemek durumundayım.

İslamcılığın, dinin emrettiği “tebliği”, dinin emrettiği “müdahaleciliği”, dinin emrettiği “devleti” oluşturmak için yola çıktığını, bu nedenle önce “laikliği” şeytanlaştırdığını, sskerin Kemalist aşırılıklarını “niyetlerine” malzeme yaptığını, kendilerinin inandığı yaşam biçimini, yine dinin emrettiği biçimde topluma dayattığını bu sersemler anlayamadılar.

Şu rezil cinsel istismar yasası bugün olmuş değil. Dün bu sersemler AKP yardakçılığı yaptıklarında da bu ülkede çocuk tacizcileri, töre adına, gelenek adına, işin içinde rıza var rezilliğiyle de üstelik korunup kollanıyordu.

Tuzu kuru bunların. Biri şimdi gezi/mutfak kitapları yazıyor, birçoğu kendini romana, öyküye vurmuş durumda. Biri de “kahrolası Kemalistlere karşı mücadelesinde” kol kola, kucak kucağa olduğu “demokrat” AKP’lilerce tıkıldığı kodeste “Atatürk’ü arar hale geldiğini” söylüyor hiç utanmadan.

Atatürkçü falan değilim ama madem istiyor, umarım yakın zamanda bulur. Çoktan kaybettiği aklıyla nasıl bulacak bilmiyorum tabii. Aklı başındayken önce AKP’yi, sonra Fethullah’ı bulan adam, şimdi olanca “akılsızlığıylaAtatürk’ü arıyor.

Bakalım. Belki “akılsızlığı” önceki halinden daha iyidir.

Görürüz.