Nurcan Gökdemir

nurcangokdemir@birgun.net

Maden facialarında ilk adımdan itibaren ölümcül bir senaryo yaşanıyor. Devlet, yasaklı alanlara maden ruhsatı veriyor, yargıda iptal edilmesi sağlanabilen ruhsatların yol açtığı fatura bile asıl faillerin devlet olduğunu gösteriyor.

‘‘Bürokrasi-siyaset-sermaye’’ tezgahı: Yasaklı alanlar ihaleye çıkartıldı

Son seksen yılda üç binden fazla emekçiye mezar olan madenler, 301 madencinin kâr hırsıyla gömüldüğü Soma Madeni, 13 yıldan bu yana hala toprak altında olan 2’si mühendis 11 işçi ve son olarak da İliç madeni… Sürekli sarsıcı gündemlerle meşgul ülkede en acı olayın bile ömrü üç-beş gün sürüyor, yenisi yaşanana kadar yakınlarından başka hatırlayan kalmıyor. Son olarak İliç’te göz göre göre yaşanan, 9 işçiyi yutan, Fırat Havzası’ndan başlayarak sınırları aşan bir kirliliğe yol açması muhtemel iş cinayeti de gündemin arkalarına çoktan itildi. Gerçek gazetecilik yapan birkaç haber kuruluşu dışında “İliç” demeyi sürdüren kalmadı. 

Her iş cinayetinden sonra, uluslararası sermaye ve yerli işbirlikçileri ile ülke topraklarının kâr uğruna geri dönülemez şekilde tahrip edilmesine, daha fazla kâr için insan canını, doğayı yok sayanlara iktidarın, kamu erkini elinde tutanların göz yumduğu görülüyor. 

Her faciadan sonra ocaklardaki üretim süreci ülkesine karşı kendini sorumlu hisseden gazeteciler, teknik adamlar, meslek örgütleri, yurttaşlar tarafından didik didik ediliyor. İhmal, kasıt ne yaşandıysa ortaya dökülmeye çalışılıyor. İşin bir de başlangıç aşaması var çok üzerinde durulmayan, duyarlı yöre halkının mücadeleleriyle zaman zaman görünür olan ama çoğu zaman bürokrasi marifetiyle sermaye lehine sonuçlanan… 

İZİ SATIR ARALARINDA 

Teftiş kurullarını da kaldıran AKP iktidarı nedeniyle kamu kurumlarında yaşananları izleyebilmek için tek doküman haline gelen Sayıştay’ın sınırlı raporlarının satır araları bununla ilgili de önemli ip uçları veriyor. Sayıştay’ın denetlediği ve işleyişindeki aksaklıkları raporlaştırdığı kurumlardan biri de Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü. 

Kurumun görevi, doğal kaynakların “Milli menfaatlere uygun olarak aranmasını, işletilmesini, geliştirilmesini, üretilmesini, kaynakların ülke yararına kullanılmasını sağlamak, temel ilke ve politikaların belirlenmesine yönelik çalışmalar yapmak, bilimsel, teknik ve idari çalışmaları yapmak, düzenlemek, desteklemek, koordine etmek ve denetlemek” olarak tanımlanıyor. 

KÖTÜ İŞLEYİŞ GENEL MÜDÜRLÜKTE BAŞLIYOR 

Denetim raporunda yer alan ve kurum hakkındaki “Diğer bulgular” başlığı altında ve aslında denetim görüşüne esas oluşturmayan tespitler bile Türkiye’de maden sektöründeki kötü işleyişteki devlet etkisini ortaya koyuyor. 

Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü’nü inceleyen denetim uzmanlarının tespitlerinden biri şöyle: 

”İhale Edilmemesi Gereken Sahaların Kurumca Maden Sahası Olarak İhaleye Konu Edilmesi ve Ek Mali Külfete Katlanılması…” 

Ortaya çıkan yargılama masrafları, geri ödenmesi gereken ruhsat bedelleri nedeniyle oluşan faturaya dikkatin çekildiği bu tespitin satır araları, madencilik sektöründeki kötü işleyiş, peşkeş, kâr odaklı madenciliğin insan, doğa ve çevreye olumsuz etkilerinin rastlantı olarak ortaya çıkmadığını gösteriyor. 

YASAK ALANLAR İHALEDE 

Bu başlık raporda özet olarak şöyle ifade ediliyor: 

“Madencilik faaliyeti yapılması yasak olan alanlar ile ilgili ihaleler yapıldığı, ruhsatlandırılan bu alanlara dair ilerleyen zamanlarda ruhsat iptalleri gerçekleştiği, ruhsatları iptal edilen ilgililer tarafından Kurum aleyhine açılan davalar sonucunda ise Kurumun bütçesel anlamda önemli miktarlarda mali külfete katlandığı görülmüştür.” 

Bulgunun en çarpıcı bölümü ihaleye çıkartılan “Madencilik faaliyeti yapılması yasak” bölgeler… 

Maden sahalarının ihale yoluyla ruhsatlandırılmasına dair yetkiye sahip olan genel müdürlüğün hangi alanları madenciliğe açmaya kalkıştığının yanıtı da yine raporda: 

“Özel çevre koruma bölgeleri, milli parklar, yaban hayatı koruma ve geliştirme sahaları, muhafaza ormanları, Kıyı Kanunu’na göre korunması gerekli alanlar, askeri yasak bölgeler, 1/5000 ölçekli imar planı onaylanmış alanlar, 1 inci derece sit alanları ile madencilik amacı dışında tahsis edilen ve Genel Müdürlük tarafından uygun görüş verilen elektrik santralleri, organize sanayi bölgeleri, petrol, doğalgaz ve jeotermal boru hatları gibi yatırım alanları” 

TUZ GÖLÜ, ZEYTİNLİKLER YAĞMA ALANI 

Kanunlarda bazı istisnalar var elbette ama esas olarak bu alanların madenciliğe açılmaması gerekiyor. Genel Müdürlüğün bu kısıtlamalara aykırı karar aldığı bazı bölgeler için genellikle çevre örgütlerinin yargıya taşıdığı itirazlarından kurum aleyhine sonuçlanabilenler  bile tablonun vahametini gözler önüne seriyor. Sayıştay da buna dikkati çekiyor ve uyarıyor: “Mali içerikli hukuki yaptırımların toplam tutarının kurumun bütçesinde önemli tutarlara ulaştığı ve giderek yönetilemez bir hal aldığı tespit edilmiştir” diyor. 

Dava konusu olan ve kurum aleyhine sonuçlanan maden izinleri ile ilgili kararların gerekçelerinden  bazıları da şöyle: 

“Tuz Gölü 1.Derece Doğal Sit Alanı sınırları içerisinde kalan yeni tuz üretim sahalarından olması, 

Arama ruhsatına konu edilen alanın içerisinde civar köyler tarafından kullanılan su kaynaklarının bulunması, 

Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılmasına Dair Yönetmeliğin 23’üncü maddesi uyarınca, madencilik faaliyetinin yapılmasının yasak olduğu, diğer bir anlatımla izin alınması mümkün olmayan bir alan olması, 

İçme ve kullanma suyu rezervuarının maksimum su seviyesinden itibaren 1000 metre mesafe genişliğine kadar olan şeritte bulunan sahanın ruhsat müracaatlarına kapatılması gerekirken, bu alanların madencilik faaliyetlerine açılması…” 

Sadece en büyük 6 dosyada ilgili firmalara ruhsatların iptali dolayısıyla faiz de eklenerek geri verilen tutarlar 2021 rakamları ile 131 milyon lira olarak hesaplanıyor. 

BÜROKRATLARIN KUSURU 

Hizmet kusuru neticesinde katlanılan dosya masraflarının 2021 yılı bütçesine oranının yüzde 26,36 ve iade edilen tutarın 2021 yılı bütçesine oranının yüzde 32,39 olduğu bilgisi de raporda yer alıyor. Özetle, mevzuata aykırı olarak yasaklı alanlar “Ya tutarsa” denilerek ruhsatlandırılıyor, bunlardan yargıda iptal edilmesi sağlanabilenler için yine devletin kasasından işverenlere ödedikleri tutarlar faiziyle birlikte iade ediliyor. Bu arada yargı süreci tamamlanana kadar ağaçlar kesiliyor, alanlar yok ediliyor bazılarında üretim bile başlıyor. İliç’te olduğu gibi şirket yürütmenin durdurulması kararı bile almayan yargının ruhsatı iptal etme riskine karşın madenciliği tüm bilimsel kuralları ayaklar altına alarak hızla sürdürüyor ve beklenen son geliyor. 

Davalar bittiğinde de ortaya çıkan mali külfet yine kamu kurumlarının bütçesinden karşılanıyor. Süreç nasıl işledi, izinler nasıl alındı, etik dışı uygulamalar ortaya çıktı mı çıkmadı mı bunlar çoğu zaman yargı konusu bile olmuyor. Bu nedenle Sayıştay bir başka tespitinde dev bütçeli bu projelerle ilgili “ağır hizmet kusuru” işleyen bürokratların ortaya çıkan mali kaybı karşılamasının sağlanması gerektiğini de vurguluyor. 

Ülkenin işsizlikle terbiye edilen yoksulları da “bürokrasi-siyaset, sermaye” işbirliği ile kurulan bu tezgâhın içinde yaşamını kaybetme riskine karşın ekmek kavgası vermeyi sürdürüyor.