Nurcan Gökdemir

nurcangokdemir@birgun.net

Yayın hayatına atıldığı günden sonra uzun yıllar “kapandı, kapanacak” tartışmalarının odağında olan BirGün, artık doğum günlerine yenilerini ekleyerek yoluna devam eden güçlü ve çok etkili bir yayın organı. “Yaşamaz” denildiği günlerden 20’nci yaş gününü kutladığımız günlere geldi.

“Kadın gibi bir gazete BirGün”

Bugünden 20 yıl öncesi, 14 Nisan 2004 BirGün Gazetesi’nin daha doğru bir ifadeyle Halkın Gazetesi BirGün’ün doğum tarihi. 

İlk on yılına okuru, ikinci on yılına da emekçisi olarak tanıklık ettiğim gazetemizi kurma fikri nasıl doğdu, bunu önemli bir tanıklıkla aktarmak istiyorum. 

12 Eylül Askeri Darbesi ile büyük karanlığa sürüklenen, tek sesliliğin hâkim olduğu Türkiye’de bir zorunluluk olarak gündeme gelen yeni bir gazete fikrinin oluşumunu, Oğuzhan Müftüoğlu’ndan dinledim. Bir gazeteye sahip olma düşüncesinin hep var olduğunu ama fitilin darbe sonrası günlerde medyadaki tekelleşme ve bunun beraberinde getirdiği tek sesliliğin, sadece iktidarların hoşlandığı haberleri yayımlayan gazetelerin olduğu bir ortamda ateşlendiğini anlattı. Tam da BirGün’e yakışan bir olay, Halkın Gazetesi’nin doğumuna vesile olmuş. 

FİTİLİ KESK DİRENİŞİ ATEŞLEDİ 

2000’li yılların başında tarihsel olarak genellikle işçilere, yani proletaryaya yakıştırılan hak temelli direnişler, örgütlenme girişimleri memurlar arasında baş gösterdi. Kamu Emekçileri Sendikası kısa adıyla KESK güçlü bir örgüt olarak görünür oldu. Kamu emekçileri Türkiye’nin yaşadığı en etkili eylemlerden birini gerçekleştirmek için Ağustos 2002’de Anadolu’nun dört bir yanından “İnsanca yaşam” talebiyle Başkent Ankara’ya yürümeye başladılar. Yol boyunca engellemeler, saldırılar, gözaltılarla karşılaşan on binlerce memur güçlükle Ankara’ya ulaşmayı başardı. Bu kez de Ankara Valiliği Kızılay Meydanı’na girmelerini yasakladı. Günlerdir yollarda olan memurlar barikatları yıktı ve Ankara’nın merkezindeki bulvarlardan sel gibi akmaya başladı. 

O güne ilişkin Oğuzhan Müftüoğlu’nun anlattıkları şöyle: 

“Bu yürüyüşü görmek için çok yüksek bir binanın üstüne çıktım. Gördüklerim çok etkileyiciydi. Yürüyüş bittikten sonra ertesi gün gazetelerin bu yürüyüşü nasıl yansıtacağını merak etmeye başladım. Ertesi gün gazetelerin tamamına yakınında hiç haber olmamışlardı. Muhalif medya dışında bir iki gazetenin en arka ya da iç sayfalarının en az görünen yerlerinde 3-5 satırla yer alıyordu bu yürüyüş. O gün halktan yana bir gazete çıkartmak gerektiğini düşündüm.” 

Bu düşünceyi hayata geçirmek için çalışmalar başladı. BirGün’ün hazırlık çalışmaları yaklaşık iki yıl sürdü, tüm ülkede katkı sağlayabilecek herkesle görüşüldü, toplantılar yapıldı, her anlamda çok zorlu bir süreçti bu elbette, kararlılık ve inanç vardı ama finansal kaynak başta olmak üzere çok şey gerekiyordu. Bir gazete yayımlanacağı duyurulduktan sonra çıkış tarihi birkaç kez ertelenmek zorunda kalındı. 

Gazete çıkacağı ve nasıl bir gazete olacağı belliydi ama yolculuk çok zorluydu. 

3 BİN ORTAKLI GAZETE 

Temel amaç duyuruldu, “BirGün patronsuz olacaktı”… Bu çok cesur, çok sevdiğimiz deyimle çok delikanlı, çok meydan okuyucu bir tavırdı elbette. Ama patronsuz olmak demek, sermayesiz olmak anlamına da geliyor. 12 Eylül sonrası uluslararası sermayeye kıyak çekmek için kâğıt fabrikaları bile kapatılan Türkiye’de güçlü bir sermaye gücüne dayanmadan ithal kağıt kullanarak gazete basmak imkansıza eşdeğer bir hayaldi.  Para nasıl bulunacaktı, kâğıt, mürekkep nasıl satın alınacak, matbaa nasıl finanse edilecek, büroların kirası, çalışanlarına karınlarını doyuracak kadar bile olsa ücret nasıl ödenecekti? 

“Gazete çıkartalım” diyenlerin kafasında bu zor sorunun yanıtı belliydi aslında. Geçmişte birlikte yol yürüdükleri, güzel bir dünyayı düşleyen  arkadaşlarına güveniyorlardı. Onlar ellerini taşın altına koydular, kıt kaynaklarını harekete geçirdiler, yaklaşık 3 bin kişi küçük katkılarla bir sermaye oluşturdu. 

O gün gazete için varını yoğunu seferber edenler bu görevi aradan geçen 20 yılda da hiç bırakmadılar, hep elleri biricik gazetelerinin üzerinde oldu. Gazete ne zaman dara düşse hemen bir yerlerden çıktı geldiler… 

Dedim ya, ben bu gazetenin son on yılının emekçilerindenim. Çalışmaya başladıktan sonra ben de birkaç kez zor günlerin tanıklığını yaptım. Merkez medyadan gelen ve çalışanı olana kadar okuru olduğum gazetem için “Bittik” dediğim günler yaşadık. Ama her “Bittik” dediğimde şimdi çoğu ak saçlı o adamlar, kadınlar, onların miraslarını sürdüren gençler gazetelerini yeniden rotasına oturttular, hayret ve hayranlıkla o süreçlere tanıklık ettim. Artık benim de “Bu gazete batmaz, bitmez” diyecek kadar deneyimim, özgüvenim var. 

Gördüm ki bu patronsuz gazetenin on binlerce, yüzbinlerce sahibi var. Onlar gazetelerine hep omuz verdiler, hem okuru, hem sahibi olarak… Yayın hayatına atıldığı günden sonra uzun yıllar “kapandı, kapanacak” tartışmalarının odağında olan BirGün, artık doğum günlerine yenilerini ekleyerek yoluna devam eden güçlü ve çok etkili bir yayın organı. “Yaşamaz” denildiği günlerden 20’nci yaş gününü kutladığımız günlere geldi. 

ADAM GİBİ Mİ KADIN GİBİ Mİ? 

Hazırlık aşamasında dillendirilen “Yazdıysa Doğrudur Diyebileceğimiz Bir Gazete İstiyoruz!” sloganı bugün hayata geçti. Ancak şimdi gazete çatısı altında “Benim” diyen hiç kimsenin dillendiremeyeceği bir slogan daha kullanıldı: 

“Gelin hep birlikte ‘adam gibi bi gazete’ yapalım!...”    

Gazetenin kurucuları arasında yer alan ve bugün de yazar olarak görevini sürdüren Profesör Doğan Tılıç’ın bir yazısında bu ifadenin cinsiyetçi bir yaklaşımın yansıması olmadığının altı çiziliyor. Doğan Hoca, “Gazete ‘adam gibi’ demek yerine ‘kadın gibi’ demeyi yeğleyen bir noktaya doğru ilerledi” demekle yetiniyor(!) yazısında. “Adam gibi”nin yanıtı zaman içinde çeşitli vesilelerle verildi ama 20 yıl sonra bu hesabı kapatalım: Övünmek gibi olmasın beyler, BirGün bugün Türkiye medyasında en fazla kadının çalıştığı bir iki yayından biri…