Evet, tarihin bir yerlerinde yargının milli ve yerlisi vardı. O da Nazi Almanya’sındaydı. Cumhuriyete sahip çıkanlar için artık daha çok mücadele etme zamanı.

Cambaza bak!

Can Atalay başvurusunda, Anayasa Mahkemesi’nin hak ihlali kararına ilk derece mahkemesinin uymaması ve dosyayı Yargıtay’a göndermesi üzerine hızlanan gelişmeler epeydir hazır olan bir planın parçası. Senelerdir yazılanın, anlatılanın ama layıkıyla anlaşılmayanın; mahkeme kararıyla sabit hale getirildiği gerçeğiyle yüz yüzeyiz. 8 Kasım 2023; hukuk tarihi için unutulmayacak tarihlerden biri oldu ve görülen o ki; Akp blokunun yapmak istediği yeni Anayasa metni öylesine tepki çekecek ki, Akp önüne çıkabilecek engelleri ortadan kaldırmayı planlıyor. Yeni rejim geçişi bağlamında yargı organlarının şekillendirilmesi de onlardan biri.  

Akp bloku yeni Anayasa metni için uzun zamandır hazırlık yapıyor. Bunu minik değişiklikler olarak tanımlamak yanlış olur, zira kast edilen birkaç maddede değişiklik değil, yeni bir Anayasa metni. Elbette ki, toplumsal uzlaşı metni istenmiyor, murat edilen AKP’nin istediği bir düzenleme! Adı ‘2023 Anayasası’ olan yeni Anayasa. Cumhuriyet’in 100. yılında, Cumhuriyet’ten rövanş alır gibi… 

Artık başka bir zemine çekiliyoruz. Ki buraya varacağımız belliydi ve vardık. 

Millî Yargı  

Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Uçum’un uzun bir zamandır teorisini yerleştirmeye çalıştığı yerli-milli yargının ilk örneğini Yargıtay 3. Ceza Dairesi ile görmüş olduk.  Peki yargının millî olması ne demek? Gayri millilik nasıl belirlenecek? Millîliğin ölçüsünü kim/kimler belirliyor? Evet, tarihin bir yerlerinde yargının milli ve yerlisi vardı. O da Nazi Almanya’sındaydı. 

Kavga; asıl olarak yeni bir devlet tipi, yeni bir rejime geçişe ilişkin. Laikliğe aykırı uygulamaların devletin her kademesinde yer bulması, Medeni Yasa’yı sil baştan ele alacağız diyen Adalet Bakanı, karma eğitimin kaldırılmasını amaçlayan Eğitim Bakanı, halka açık yerlerde içki tüketilmesinin ve satışının yasaklaması için genelge yayınlayan İstanbul Valisi… Sadece bu son örnekler bile yetmez mi? 

Ki başdanışmanın: ‘Hedef 2023 Anayasasıdır. 2023’ten sonra hangi yılda kabul edilirse edilsin Türkiye Yüzyılında kabul edilecek yeni anayasanın adı ‘2023 Anayasası’ olmalıdır.’ beyanı ile de derdin ne olduğu gün gibi ortada. 100. yılında pek çok kazanımı yok edilen Cumhuriyet, açık bir biçimde tasfiyesi hedeflenen laiklik, eşit | özgür toplum tahayyülünden fersah fersah uzak bir zemin, tarikat ve cemaat ağlarıyla kuşatılmakta olan halk ve devletin yeniden inşâsı sürecinde bir süreliğine dekor olarak hizmet edecek yargı kararları…  

Cambaza bak siyaseti ile ‘AYM-Yargıtay tartışmaları’ devam ederken; 14 Kasım’da Adalet Bakanı ‘Yeni anayasaya ihtiyacımız olduğu açık. Bu konuda herkes hemfikir.’ cümlesi ile bu kez Cumhur adına konuşarak çıtayı yükseltti. Adalet Bakanı en son Medeni Yasa’yı da sil baştan ele alıyordu, nedense hep üst perdeden gidiyor. E bakana sormak icap eder; kim o herkes? Bu herkesin adına konuşma özgüveni nereden geliyor? Bu kutuplaştırılmış toplumda herkesin hemfikir olduğu yegâne konu Anayasa değişikliği mi? Yoksa bu 2010’dan gelen eski bir taktik mi?  

Anayasa; devletin yazılı, temel uzlaşma belgesi ve toplumu kapsayan tek yazılı metindir. Reform diye vesayeti dayatan, çatışmacı üslubuna her dönem şahit olduğumuz Akp bloku ise bir toplum sözleşmesi yapamaz. Esasen Adalet Bakanı’nın hepimizin adına konuşarak yaratmak istediği algı ‘Biz bu filmi daha önce izledik’ dedirtti. Zira başkanlık rejimine gidişin kilometre taşlarından biri olan 2010 Anayasa referandumu, genel seçim havasında ve çatışmacı bir yaklaşımla yapılmıştı. Çatışmacı yaklaşım ve siyasi hesaplaşmanın anayasa üzerinden yapılması da devletin temelini sağlamlaştırmadı, aksine sarstı. 2010 Anayasa değişikliği açısından bakıldığında, 1982 Anayasası’nda yapılan hiçbir değişiklik o zamanki kadar siyasal çatışmaya ve toplumsal olarak ayrışmaya neden olmamıştı. O dönemki yıkıntının mimarları olan, siyasal İslamcılığın yerleşmesine olanak sağlayan Yetmez Ama Evet’çiler gibi, bugün de truva atıyla sızmaya çalışanlar, suyu ısıtmaya başlayanlar var. Buna mecburlar çünkü mevcut meclis matematiği istedikleri yeni Anayasa metnini çıkarmaya uygun değil. Akp bloku en az 360 milletvekilini bulduğunda yeni Anayasa metnini referanduma taşıyabilir. 2010 referandumundaki YAE’ciler gibi toplumu ikna etmeye çalışanlar şüphesiz yine olacak.  Dolayısıyla, 2010 yılında yapılan kötülükleri bir daha yaptırmamak ve önümüzdeki aylarda yapılacak ittifak arayışlarını, ikna turlarını bu pencereden okumak gerekiyor.  

Tam da burada, 2010 anayasa referandumu zamanlarında Erdoğan’ın basına yansıyan sözlerinden** örneklerin bellek tazeleme için önemli olduğunu düşünüyorum:  

“Kadın erkek fırsat eşitliği diyoruz, haklar konusunda eşit diyoruz. Yoksa fiziki eşitlikten bahsetmiyoruz.” (1 Ağustos ) 

“Fişlemeye son vereceğiz.” (6 Ağustos)  

“Anayasa değişiklik paketiyle kadın haklarını ve çocuk istismarının önlenmesini anayasal teminat altına aldık.” (11 Eylül)  

‘Referanduma hayır diyenler darbecidir’. ( 6 Eylül)  

2024’te bu cümlelerin benzerleri Akp bloku ve yeni Anayasa’cılar tarafından kurulacak.  Beğenmedikleri ‘82 Anayasası’nın bile öngördüğü mevcut hak ve özgürlüklere riayet etmeyen, ısrarla görmezden gelen, örneğin Anayasa m.34’ü (toplantı ve gösteri hakkı izin şartına bile bağlanamaz, yani engellenemez) hiç uygulamayan Akp blokunun; Türkiye tamamen kutuplaştırılmış durumdayken, Yeniden Refah Partisi ve Hür Dava Partisi gibi partilerin kadınlara, çocuklara, LGBT+’lara ve yönelik söylemlerinin de etkisiyle yapılacak bir anayasa çalışmasının tek sonucu, temel hak ve özgürlüklerimizin tamamen ortadan kaldırılması olacak. 

Kaldı ki; bu meclis, Anayasa yapmak üzere seçilmiş bir meclis değil. Ayrıca, 1982 Anayasası’nda yapılan 21 değişikliğin 12’si AKP iktidarı zamanında yapıldı. Madem çok acil bir ihtiyaç; 2010, 2017 değişikliklerinde neden yapmadı? Çünkü gaye başka. Gaye; laikliğin Anayasa’dan çıkarılarak tamamen din temelli bir düzen hayali ile yapılacak ve bir rejim değişikliği anlamına gelebilecek kökten bir değişiklik… 

Tüm bu sebeplerle; bırakalım yeni Anayasa yapmayı, mevcut anayasal hakları uygulamaya geçirmeyen AKP blokundan gelecek metne net bir karşı duruş sergilemek gerekmekte. Böylesine ciddi bir tehlike karşısında örgütlü hareket etmemiz ve etkili eylemlilikler içinde olmamız gerekiyor. Bu ülkenin yurttaşları mevcut gidişatı örgütlü gücü ile durdurabilir.  Egemenliğin bir kişiye, zümreye, cinsiyete veya belli bir sınıfa ait olmaksızın, halkların olması için mücadele edenler ve Cumhuriyete sahip çıkanlar için artık daha çok mücadele etme zamanı.  

**Çiğdem TOSUN İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Gazetecilik Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi 12 Eylül 2010 Tarihinde Yapılan Referandum Sürecinde Siyasi Parti Liderlerinin Söylemlerinin Basına Yansıması 2012