Cambaza bak cambaza
En eski yankesicilik taktiklerinden biridir. Yeri geldiğinde hem öyküsü hem anlamı anlatılır. Bir kez de biz anlatalım: Eskiden şenliklerde, kumpanyalarda cambazlar yukarılarda gösteri yaparken, yankesicilerde aşağıdan cambazlara bakan izleyicilerin ceplerini boşaltırmış. Hatta yukarı bakan sayısı az ise yankesiciler göstericiyi işaret ederek, ‘‘Cambaza bak, cambaza” diye bağırarak ortalığı galeyana getirirmiş. Bu yöntem önce dilimize ardından da siyasete ve hayatımıza girdi. Gündem saptırmak, saptırılan gündemin altına çaktırmadan başka işler yerleştirmek gibi her çeşit gözden kaçırma çabası bu cümleyle anlatılır. Türkiye gibi bin bir zorlukla boğuşan bir ülkenin son bir ayına bakarak bile bu yöntemin nasıl titizlikle, tüm inceliklerine vakıf olunarak uygulandığına tanıklık edebiliriz.
Polat çifti, Fatih Terim Fonu, İYİP içinde yaşanan istifalar, ittifak tartışmaları, yüzde 50+1 derken koca bir kasım ayı yenildi yutuldu. Aynı konuların ısıtılarak tekrar tekrar önümüze sürülmeye devam etmesi de cabası. Tüm bu tartışmaların anlamı ne? Kimin, kimlerin işine yarıyor? Hangi sonuçları üretti ya da üretecek? Bu soruların totalde tek bir yanıtı var aslında: Gündemde kalıp sonuca ulaşmayan her tartışma, iktidarın tulumbasına su doldurur…
İKTİDARA KARŞIYMIŞ GİBİ BAŞLIYOR AMA…
Yukarıda bahsedilen gündem yaratan tüm başlıklar, başlangıçta iktidarın foyasını ortaya döken gelişmeler olarak algılandı. Ama kısa sürede bağlamından koparılarak tekil örnekler halinde ve çoğunlukla magazin malzemesi yapılarak gündemde tutuldu.
Engin-Dilan Polat çiftinin yediği, içtiği, gezdiği ne varsa bilgi sahibi olduk. Vergi kaçırdığını, muhtemelen başkasının parasıyla tüm bu işler yaptığını, hatta karapara trafiğinin içinde olduğunu biliyoruz artık. Ama bu kullanılan paranın asıl kimlere ait olduğuna dair en ufak bir bilgimiz yok. Fatih Terim fonunda da durum farklı değil. İstanbul’da 10-15 lüks ev fiyatı toplamındaki bir “dolandırıcılık” öyküsü günlerdir konuşuluyor. Ama bırakın meselenin derinine inmeyi, olaya adını veren Fatih Terim’le bile bağlantısı kurulamadı. İYİP içindeki nedeni asla anlaşılamayan ve sanırım bir dönem daha anlaşılamayacak olan akçeli tartışmalar ve istifalar, CHP ile ittifak meselesiyle birlikte yine gündemde kalan diğer bir başlık. Aslında sonucu daha başından belli olan ittifak görüşmeleri ve İYİP, hâlâ muhalif kanalların en çok sevdiği başlıklardan biri.
Erdoğan’ın yüzde 50+1’inin etrafında da ne çok konuşuldu. Bu tartışmaya bakıp Cumhur İttifakı’nı “dağıtanlar” bile oldu. Ama Erdoğan-Bahçeli tek fotoğraf karesi verdi ve tüm konuşulanlar şimdiden unutuldu bile. AKP döneminde medya gücünü de arkasına alarak gündem değiştirme taktiği çok sık başvurulan bir yöntem oldu. Ama bu kez farklı bir durumla karşı karşıyayız. İktidar yanlısı ya da muhalif fark etmeksizin tüm yayın organları, yüksek bir motivasyonla ve ısrarla aynı konuları gündeme taşıyorlar. Neredeyse el birliği ile ülkenin yakıcı sorunları bir anlamda görünmez hale getirildi. Öyle ki milyonlarca çalışan, emekli, işsiz ve öğrenci, kendi yaşadığı sorunları ekranda görmek yerine, magazinleşen “arkası yarın” haberlerini tercih ediyor gibi bir algı da yerleştirildi. Bu haberlerin gündem yaratmada yeterli olmadığı durumlarda destekçi olarak “kulis bilgileri” başlığı devreye alınıyor. Asla teyit edilmeyen ve belki de hiçbir zaman teyit edilemeyecek birçok bilgi dolaştırılırken, başka hiçbir başlığa da yer kalmıyor. Dört ay sonra sandık bir kez daha halkın önüne gelecek. Ve yurttaşlardan, hepimizden yine ülkenin, yaşadığı kentin, hatta mahallesinin sorunlarını konuşamadan sandığa giderek bir karar vermesi istenecek.
Karapara aklama, tefeciliğe varan bankacılık işlemleri, ittifaklar, yargının içine sürüklendiği durum ve bunun gibi sayısız mesele var. Hepsi de çok önemli. Ama tüm bu başlıkların arkasında duran Saray rejimi gösterilmeden yapılan her tartışma, sadece Erdoğan’ın tahkimatını güçlendirmekten başka işe yaramayacaktır.