Tahta Mekan’ın önünde Almanya plakalı iki araç. Yolcuları bahçede çay içiyor. Yaşlıca olan selam vererek masamıza yaklaşıyor. Kesin dönüş yapmış. Koah hastası. Kendisi gibilerin burada şifa bulduklarını duymuş. Uygun bir yer bulursa yerleşecek.

Bizim masada Zeki, Mehmet ve Ali beyler, her biri bir başka yöreden gelip buralı olmuşlar. Astım, koah hastalarının nasıl rahat ettiklerine dair tanıklıklarını anlatıyorlar.

Fatih, hata olmasın diye soyadının harflerini tek tek söylüyor: E-s-g-i. Masamıza gelip, yer soruşturan babasının ağzına solunum tüpünü yerleştirirken, Almanya’da yaşayan bir pop şarkıcısı olduğunu söylüyor.

Hikâyenin geçtiği Tahta Mekan, Tuncel Kurtiz’in yaşayıp gömüldüğü Çamlıbel köyü. Dünyada en çok endemik bitki barındıran ve oksijen bakımından en zengin ikinci bölge olan Kaz Dağları’nda…

***

Toprağı, havayı, suyu zehirleyerek altın aramak yetmezmiş gibi, şimdi de uranyum ve toryum peşinde delik deşik edilmek isteniyor buralar. İnsanların hayat bulmak, ciğerlerine tüplerden değil doğadan oksijen çekmek için geldikleri yörenin, maden hırsıyla zehirlenmesine izin vermek akıl işi değil!

Kaz Dağları ya da İda Dağı, Olympos’ta yaşayan tanrıların bile hayran olup kendilerine birer ev edindikleri yer… Tanrılar tanrısı Zeus ile Olympos’un en güçlü tanrısı Hera’nın düğünleri için zirvesini seçtikleri dağ… Binlerce yılın efsaneleriyle ihtişam kazanmış doğa harikasına, birkaç holdingi semirterek 3-5 yılda tüketilecek madenler için, kazma kürek dalmak doğaya da tarihe de tanrılara da ihanet!

Her şeyin en büyüğü peşinde olanların, Çamlıbel’e girerken sağa bakmalarında yarar var. Etrafında sadece ziyaretçilerin koyduğu taşlar ve her daim bir grup insan olan mezarı görecekler. Mekâna ihtişam kazandıranın büyüklüğü değil, onu sarmalayanların sevgisi olduğunu kanıtlayan sade mezarı...

Kaz Dağları; Milli Parkı, şelaleleri, kanyonları, göletleri, yalnızca doğal güzellik değil tarih ve kültür zengini köyleri, binlerce yıldır insana hayat vermiş zeytinlikleri ile daha binlerce yıl refah sunacak bir hazine.

Tahta Mekan’da bir masada, ağaç oyup resimler yapan Fiko’nun sanatçı elleriyle demlediği çayları yudumlayarak köy meydanına bakarken hayıflanıyoruz. Nurhan Hanım, “Tuncel Kurtiz’in mezarını geçip de köye girenleri böyle bir meydan karşılamamalı!” diyor.

Zeki, Mehmet ve Ali beyler, yıllardır boş duran belediyeye ait binayı Tuncel Kurtiz, Sabahattin Ali ve anıt mezarı komşu Tahtakuşlar köyünde olan Ali Ekber Çiçek adına bir kültür evine dönüştürmeyi, meydanı yörenin değerlerini yansıtan bir estetikle düzenlemeyi tartışıyorlar. Geçen yıl düşüncelerini CHP Genel Başkan Yardımcısı Seyit Torun’a aktarmışlar ama CHP’li belediyeden henüz ses çıkmamış.

Bazen bir insanın dokunuşu ile o kadar çok şey değişiyor ki. Misal, komşu Tahtakuşlar Köyü. Selim Kudar’ın, babasından miras bir ilgiyle sürdürdüğü çalışmalar, Tahtakuşlar’a UNESCO ödüllü bir Etnografya Galerisi kazandırmış. Tahtacı kültürünü Orta Asya’dan bugüne taşıyan ve dünyanın en iyi korunmuş, en büyük deri sırtlı deniz kaplumbağasını barındıran bir köy müzesi…

***

Mehmetalan, Kızılkeçili, Kavurmacılar, Çamlıbel, Tahtakuşlar, Dovran, Adatepe, Yeşilyurt… Her biri tarih, kültür ve doğa zengini köyler. Birbirine bağlanarak madenlerden çok daha fazla ve kalıcı turizm zenginlikleri üretilebilecek yerler.

Geçen gün Ali Bey’le 13.24 kilometrelik bir yürüyüşle “Buraya kadar gelemezsiniz” diyen Hüseyin Bey’in Zeytinli köyüne kadar yürüdük. Bugün de Çamlıbel’den Kavurmacılar’a git-gel 15.82 kilometre ile rekor kırdık.

Beni böyle yürütüyorsa buralar, babasına o tüpü bıraktırır, Fatih’e de “Çamlıbel’den öteye” türküler söyletir, kesin!

Yeter ki, havası suyu para hırsıyla zehirlenmesin!