Cehennemin kapılarını açarken…
Heybe Cafe’de 19’uncu yaş kutlaması.

“Cehennemin kapılarını açarken ‘cehennemin kapılarını açıyoruz’ demediler ki. ‘Cennetin kapılarını açıyoruz’ dediler. Şimdi, o ‘cennetin kapılarını açıyoruz’ diyenlerden bazıları cehennemin kapılarını kapatacağız diye karşımıza dikildiler.”

BirGün’ün 19’uncu yaş günü akşamı, kısa bir iş için gittiğim Kaş’ta, Heybe Cafe’de otururken Yılmaz’ın dönüp dolaşıp sohbeti getirdiği nokta burası. “Katranı kaynatsan olur mu şeker…” diye tutturmuş; “HDP’deki sol kuruluşlar dekorasyon” diyenlere, Erdoğan’ı dün yere göğe koyamayanlara, İ. Cihaner savcılık makamında derdest edilirken Adalet Bakanı olanlara saydırıyor…

Heybe’nin sahibi Mehmet’in, “İyi ki doğdun BirGün” yazan pastayla yaptığı sürprize, mekânın birkaç müdavimi de “Nice 19 yıllara” nidalarıyla katılınca konu değişti.

“Cehennemin kapılarını, ‘cennetin kapılarını açıyoruz’ diyerek açanlar mı kapatacak?” sorusu da önemli ama şimdi enerjimizi oraya harcamayalım.      

BirGün hayata gözlerini açtığı günden beri iktidarda AKP var… “vardı” demeye de az kaldı. Bir AKP devri yaşandı ve biz o Devr-i AKP’de gazetecilik yaptık. AKP’nin bütün rüzgârları arkasına aldığı günlerde… AB’nin onları desteklediği, liberallerin onlara güvendiği, henüz toptan satın almadıkları medyanın da onları baş tacı ettiği, yelkenlerini Çandarların Hasan abilerin şişirdiği günlerdi. Her gün yeni bir ekonomik mucizeye, yeni bir demokrasi hamlesine imza atılıyordu!

Ekonomi öyle tıkırındaydı ki, uçuşa geçmiş rekor hızla büyüyorduk… Paradan sıfırlar atıyor, enflasyonu sıfırlıyorduk. Herkesin ağzının kulaklarında olduğu o günlerde BirGün’de biz mızıkçılık yapıyorduk. Erdoğan ve bakanları rakamları peş peşe sıralayıp dünyanın kıskandığı başarılardan söz ederken, bu köşede o futbol antrenörü gibi “İstatistik …, çok şey gösterir ama asıl gösterilmesi gerekeni göstermez” diye tutturuyorduk.

Samsun’da bir ilkokulda ne olmak istediği sorulan çocuk “Köpek olmak istiyorum. Çünkü onlar et yiyebiliyorlar” dediğinde AKP’nin üçüncü yılıydı. Sonra, o çocuklarının annelerinin babalarının intihar ettiği yıllara geldik. Ekonomi yine mucizelerle büyüyor, ama demokrasi artık bir zamanlar AKP’nin yelkenlerini şişirenlerin bile kaldıramayacağı kadar küçülüyordu. Evetler gitti, yetmezler beterin beteri oldu. Hapishaneler tivit atanlarla doldu.

AKP’yle cennetin kapısının açıldığı masalları anlatılırken, izlenen yol “Ata yeterince arpa verirsen, er ya da geç arkasında serçeler için bir şeyler bırakacaktır” diyen ABD kapitalizminin bekasını dert edinmiş Prof. J. K. Galbraith’in yoluydu, ama bir farkla. Öyle açgözlüydüler ki, daracık ceket ve dar paça kısa pantolonlarıyla lüks araçlarda pudra şekeri çeken çocukları “serçeler”e bir şey bırakmadı!

“Serçeler” analarını da alıp gitsinler diye kovalandılar. Zengin yoksul ayrımı yapmayan(!) kuş gribinde de pandemide de depremde de ilk ve en çok onlar öldüler.

Cehennemin kapılarını kapayınca cennetin kapıları açılmayacak tabii.

Cennetin kapıları açılacaksa, şu 21 yıllık Devr-i AKP’de, hiçbir vehme kapılmadan bir kutup yıldızı gibi hep doğru yerde duranlarla açılacak. Cehennemin kapılarını kapatmak için yapacakları karşılığında hiçbir pazarlığa girmeyenlerle açılacak. Bu kapının kapanmasının “en önemli” olduğunu ama son olmadığını; laiklik, bağımsızlık, kamuculuk gibi asla muğlaklaştırılamayacak “önemli”lerin de olduğunu bilenlerle açılacak.

Cennetin kapıları, daha güzel bir Türkiye için fabrikalarda, okullarda, iş yerlerinde, kasabalarda, köylerde, mahallelerde örgütlenmekten geri adım atmayan solcularla açılacak.

Ama önce 14 Mayıs’ta Kılıçdaroğlu’na verilecek bir oyla bir kapı kapanacak!