Marjinal “aykırı” demek, çoğunluğa benzemeyip uçta yer alan. Kendi başına kötü bir şey de değil, tarihteki tüm çığır açan atılımlar “marjinal”lerin eseri.

Bir isim olarak marjinal, önüne gelen sıfatla iyi ya da kötü oluyor; misal ikiyüzlü marjinal, özenti marjinal, yaratıcı marjinal… Marjinalin bir şey “görünümlü” hali de gerçekte o şey olmayanı, sahtesi! Kötü yani. En masum halinde ise gülünç; aslında “Şahin”ken “Doğan görünümlü” olmak gibi.

Marjinalin “çevreci görünümlü” olup gerçekte çevreci olmayan sahtesi de var. Akbelen onlara da ayna tutuyor. 

2021’de İskoçya’da yapılan COP26 İklim Değişikliği Konferansı vardı. Bizim heyetteki kişi ve resmi araç sayısı sınırlandığı için, güvenlik eksikliği” gerekçesiyle (!) “bu sadece kendi güvenliğimizle ilgili değil, ülkemizin itibarıyla da ilgili…” diyerek Erdoğan’ın katılmaktan vazgeçtiği. 

İşte orada 100’den fazla lider 2030’a kadar ormansızlaştırmanın tersine döndürüleceğine söz verdi. 2014’te Lima’daki zirvede de sözler verilmişti ama ormansızlaştırma hiç hız kesmedi. Söz verip de engellemeyen liderlerden biri “marjinal” sayılmaz ama “görünümlü” (sahte) bir çevrecidir, kesin!

Akbelen’de 88’lik Zehra Nine’nin sarıldığı ağaçları katleden şirketin CEO’su hanım aynı zamanda Doğal Hayatı Koruma Vakfı yöneticisi olmuşsa, onun da şirketler ve sermaye dünyası içindeki marjinalliği tartışılır ama “çevreci görünümlü” olduğu asla! 

Ne Zehra Nine ne Karadeniz yaylalarında dozerlerin önüne yatan diğerleri ve Kazdağları’nı kucaklayan köylüler, ne de İkizdere’de Cengiz’in karşısına dikilen kadınlar “çevreci görünümlü”!

Onların çevreciliği, 1970’lerde ormanlarını korumak için ağaçlara sarılarak “Chipko (Kucaklama) Hareketi”ni başlatan yoksul Hint kadınların çevreciliği kadar sahici. 

Onların çevreciliği; “Şimdi nasıl arıcılık, nasıl zeytincilik yapacağız, hayvanlarımızı hangi derede sulayacağız” feryatlarıyla ağaçlarla birlikte hayata sarılan en sahici çevrecilik! Kendi rızkları, sağlıkları, kültürleri, kısacası hayatları için güçlü devletlere, dev özel şirketlere karşı direnen yoksulların çevreciliğinden daha sahicisi yoktur. 

Ya ağaçla beraber ninesine de sarılan 20’lerindeki kardeşim… O mu “çevreci görünümlü marjinal?”

1997’de, Pasifik Kereste Şirketi’nin (PL) ormanı katletmesine engellemek için 1000 yaşındaki kızılağaca çıktığında Julia Butterfly Hill de 23’ündeydi. Tam 738 gün; hastalığa, hava koşullarına, PL’nin projektör ve hoparlörlerle sürdürdüğü ses ve ışık saldırılarına karşın terk etmediği Luna isimli o ağaçta yaşadı!

Marjinaldi Julia, helal olsun dedirtenlerden! Adı, bütün zamanların en önemli 100 çevrecisinden biri olarak anılıyor şimdi! 

“Çevreci görümlü”ymüş!

O güçlü devletler, dev şirketler, anlı şanlı liderler, CEO’lar nasıl da zavallılaşmıştı koronavirüs karşısında. Zehirledikleri havanın suyun ağır ağır sürüklediği sonu umursamayanlar pandemi şokuyla da kendilerine gelmediler. Ne toprak doyuruyor gözlerini ne ağaç!

Bilim insanları, “Yeni ortaya çıkan bulaşıcı hastalıkların yaklaşık yüzde 60’ı başta ormansızlaştırma ile yaşam alanlarını yok ettiğimiz hayvanlardan insanlara geçen virüslerle oluyor” diye uyarıyor. 1990’dan bu yana, kara hayvan ve bitkilerinin yüzde 80’inin yaşadığı dünya ormanlarının 420 milyon hektarı yok oldu. Oradaki canlılarla bizi ayıran sınırlar gittikçe muğlaklaşıyor.

Kimi araştırmalar, memelilerde ve kuşlarda henüz keşfedilmemiş 1.7 milyon virüs olduğunu ve bunlardan 827 bininin insanları da enfekte edebileceğini gösteriyor.

Ah Zehra Nine ah! Umarım, “çevreci görünümlü” demeyi bırakıp ağaca sarılan ellerini öpmeleri için bir başka pandemi gerekmez!