Bir hafta içinde genel başkanını ve eşzamanlı olarak anlayışını değiştiren CHP’nin, bir gecede kurultayın yapıldığı Atatürk spor

Bir hafta içinde genel başkanını ve eşzamanlı olarak anlayışını değiştiren CHP’nin, bir gecede kurultayın yapıldığı Atatürk spor salonunu daha rahat bir çalışma ortamına kavuşturması değişimin hızını anlama bakımından önemli. Pazar günü, bir gün öncesinin özensizliğinin yerini rahat çalışılabilir bir ortama bıraktığını gördük.
Değişim sadece CHP’de yaşanmıyor; CHP ile kesin biçimde yollarını ayırmış çok sayıda kişinin de yer değiştirdiğine tanık olduk. Eşber Yağmurdereli’nin salonda görülmesi bu bakımdan kimseyi şaşırtmadı. Doğan Tılıç, yerinde bir tespitle bu gelişmeyi “küskün sosyal demokratların dönüşü” olarak değerlendiriyor.  Bu kişilerin partililerden büyük itibar gördüklerini, de belirtelim. Bir tek Fikri Sağları yoktu diyebiliriz.
Dünkü değerlendirmemizde, değişimin aynı zamanda sancılı bir sürece işaret edebileceğini tespitinde bulunmuştuk. Parti Meclisinde “Di’li geçmiş zamanın şimdiki hali” diyebileceğimiz isimlere yer verilmesi bir ölçüde bizi doğrular nitelikte. Ancak görüştüğümüz kimi partililer, Haluk Koç gibi süreci yönetecek isimleri görmekten oldukça mutlu olduklarını söylüyorlar. Haluk Koç, Grup Başkan vekilliği döneminde performansı ile muhalefeti de şaşırtan bir isim. Bilindiği gibi Koç, 32. Olağan Kurultayda genel başkan adaylığı için delege desteği bulamamıştı. Koç’un Parti Meclisine seçilmesi, büyük olasılıkla Kılıçdaroğlu’ndan boşalan Grup Başkan vekilliğine geri dönecek olması partililer arasında önemli bir gelişme olarak değerlendiriliyor.
Parti Meclisine giren en popüler isim ise Süheyl Batum oldu. Süheyl Batum’a konumunu ve beklentilerini sordum: Konumu hakkında bir yorumda bulunmak istemedi. Davet üzerine geldiğini ve CHP’ye “biz” kavramına sadık kalarak bireysel katkı sunmak istediğini söyledi. MYK üyeliği ve genel başkan yardımcılığı gibi bir isteminin olmadığını ancak gelebilecek tekliflere de açık olduğunu belirtti. Batum, Kılıçdaroğlu ile CHP’nin rolüne ilişkin soruma ise yorumu getirdi: “CHP, 1920’den sonra ikinci büyük atılımını yapıyor. İlk atılım emperyalizmin dayatmalarına karşıydı. Bu ikinci atılım ise küresel sermayenin dayattığı statükoya karşı. Kılıçdaroğlu ile yeni dünya düzeninin dayatmalarını fark ettik. Şimdi yeni genel başkanımızla hem küresel güçlerin dayatmalarına hem de cumhuriyete yönelik saldırılara karşı çıkacağız.” Burada bir parantez açıp Süheyl Batum’un cumhuriyet vurgusuna dikkat çekmek isterim.
İdeolojik Parti Dönemi
Son bir hafta gösterdi ki ideolojik particilik ölmemiş; CHP’de yaşanan hareketlilik bunu gösteriyor.  İki günlük CHP kurultayında sosyal demokratlar, ilkeli bir harekete daha çok itibar edeceklerini gösterdiler. Kurultay konuşmasında Kemal Kılıçdaroğlu’nun bunu fark ettiğini ve partiyi ideolojik zemine çekeceğinin işaretlerini gördük. Nâzım Hikmet’in “Bir ağaç gibi tek ve hür/ Ve bir orman gibi kardeşçesine” dizelerinin aldığı alkış,  “Faşizme geçit vermeyeceğiz.” sözünün salondan “Kahrolsun faşizm” olarak karşılık bulması CHP’nin SHP ile sonlanan ideoloji partisine yöneliminin somut işaretleriydi. Tabii bu, liberalizmin, toplumcu ruhu öldürmek için uydurduğu “ideolojiler öldü”  argümanının çökmesi anlamına da geliyor.
CHP’nin, sosyal demokrat ideolojinin etki alanına çekilebilmesi, sadece kitleleri Kılıçdaroğlu ile buluşturan sol söylemle olanaklı gözükmüyor. Parti programının ve kadronun da ideolojik bir yapıya kavuşturulması gerekiyor. 2008 Kasım’ında yenilenen parti programı buna engel. Dün yapılan seçimde ortaya çıkan parti meclisinin ve bugünden itibaren kesinleşmesi beklenen Merkez Yürütme Kurulunun evrimleşmesi de bir o kadar önemli.
CHP’de bir haftada yaşanan baş döndürücü değişikliğe bakınca parti programının ve tabi ki kadronun beklentilere uyarlanması zor olmayabilir. Kılıçdaroğlu, kitleleri diri tutabilirse bunlar selin önündeki kütük gibi akıntı yönünde sürüklenebilir. İşte o zaman Kemal Kılıçdaroğlu’nu Güney Amerika’dan yükselen halk hareketinin Avrasya uzantısı sayabiliriz.