Kılıçdaroğlu, artık aday olmayacağını söylese, özgürce bir genel başkan seçilmesi sürecinde kolaylaştırıcı olacağını ilan etse ve misyonunu partide kırılıp dökülmeler olmaksızın gerçekleşecek ‘değişim’e hizmet etmek diye tanımlasa, kanımca en iyisini yapmış olur.

Bu satırları kaybedilince tüm muhalif kitlelerle birlikte CHP’yi de sarsan parlamento ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından yazmıştım.

Bazen nasıl gittiğiniz nasıl geldiğinizden çok daha önem kazanır ve gelişiniz unutulsa da gidişiniz belleklere kazınır. Kemal Bey’in tüm liderler için derslerle dolu gidişi de öyle oldu.

Seçimlerin ardından “güvenli liman” olarak bu kurultayı işaret etse ve aday olmayıp aday olacak herkesin eşit koşullarda yarışmasını sağlasa, kim kazanırsa kazansın gidişi gelişinden görkemli olurdu.

Tut ki etrafını saranlar sokağın ve tabanın sesini bastırdı, bunlar olmadı, bari ilk turdan sonra çekilip Özgür Bey’in kolunu kaldırabilseydi. Ne yazık ki, gelişi Özgür Bey’in seçilmesinden daha fazla umut ve heyecan yaratan Kemal Bey artık gidişiyle anılacak!

Sosyal demokrasi ne zaman sıkışsa, öncesinde yeterince dinlemediği tabanına, geniş halk kesimlerine kulak vermek ve sola bakmak zorunda kalıyor. Hemen her kurultayda devreye giren mekanizmalar çalışsa, adam adama markajlar, belediyelerin gücünün her anlamda sahaya sürülmesi yaşansa da, yine öyle oldu. Seçim hezimetine kadar birlikte yürüyüp sonra birbirlerine rakip olmuş iki taraf da, bir sol kanadın yokluğunda, altı doldurulmamış bir solculuk yarıştırdılar.

Daha önce “artık sağ sol kalmadı” diyen Kemal Bey, benden daha solcusu mu var” mealinde yüklendi rakibine. En sıkı destekçileri de öyle.

Özgür Bey de kendisinin yönetiminde partinin sola, sosyal demokrasiye yöneleceğini anlattı uzun uzun. Sağcı danışmanları partiden uzaklaştıracağını söyledi. Sokak dedi.

Taban, örgüt, kadın kotası, ön seçim sözleri uçuştu salonda.

Kurultayı ne kadar eleştirseniz de, bunlar iyi şeyler! Partinin hangi katında oturuyor olursanız olun, tabanın, örgütlerin, ömrünü CHP için harcamış emekçilerin taleplerine kayıtsız kalınamadığının göstergesi.

Bunların ve daha fazlasının gerçekleşmesi her birimizin önümüzdeki süreçte yapacaklarına ve büyük sınavda ne kadar başarılı olacağına bağlı.

CHP seçmeni ve demokrat çevreler Özgür Bey’i “ihtiyatlı bir iyimserlikle” karşıladı. Yönetime yönelttiği eleştiriler henüz onu geçmişe dair sorumluluklarından arındırmış değil ve kendisine açılan kredi şu iki sözcükte gizli: “İzleyelim görelim!

Önümüzdeki süreçte en zehirli ve öldürücü tavır da “izleyelim görelim”dir. CHP seçmeni ve genel olarak demokrat sol kesimleri bekleyen büyük sınav bu noktada olacak. Onlar, izlemek ve görmek modundan çıkıp, ülke ve gelecekleri adına sorumluluk duyan yurttaşlar olarak izlemekle kalmayıp “oyuna ne kadar girdikleriyle” sınanacaklar.

Mart’ta yapılacak yerel seçim süreci her birimizin büyük sınavı. Yarından tezi yok; bu ülkenin demokratlarının kentlerine sahip çıkmak, onları kaybetmemek, kazanmak için “yurttaş inisiyatifleri” oluşturması gerek.

Özgür Bey’in büyük sınavı da şimdi başlıyor. Artık söyledikleriyle değil yaptıklarıyla sınanacak. Bakalım belediye başkan adayları partinin bilmem kaçıncı katında mı belirlenecek, yoksa her kentte üyelere, vatandaşlara sorularak mı?

Şimdi önümüze bakmak zorundayız. Birbirimize omuz atmadan, üstüne basmadan, boşluk arayarak değil boşluklarımızı doldurarak, hep birlikte, el ele, omuz omuza sahip çıkmamız ve kazanmamız gereken kentler var! Laik ve demokratik bir cumhuriyet için yeşertip büyütmemiz gereken umutlar var! Büyük sınavı ancak birlikte çalışarak geçebiliriz!