Google Play Store
App Store

İkinci uzatmanın sonuna yaklaştıkça Erdoğan ve takımının bozduğu sahanın bakım ve onarımı da projelendirilmeye başlandı. Ülkenin geleceğine dair fikirler düne göre daha ciddi ele alınıp analiz ediliyor. Haliyle iktidar adayı muhalefetin söylemleri eleştiri bağlamından ziyade Erdoğan sonrasının beyannamesi olarak değerlendiriliyor.

Muhalefet deyince akla ilk gelen CHP oluyor. O nedenle derli toplu ama mutlaka diyalektik tutarlılığı olan manifesto CHP'den bekleniyor. Fakat CHP, kendi tabanının beklentisini ifade etmekte oldukça zorlanıyor. Bu da partiyi neoliberal iktisadın diline hapsediyor. Oysa CHP'nin kendisini daha rahat anlatacağı iyi bildiği kültürel, sosyal ve siyasal bir dili var. Eğer CHP "dostlarımız" dediği partilerin aralarındaki ideolojik farkı fark etmesinin ittifak ilişkilerini bozacağını düşünerek kültürel, siyasal ve sosyal talepleri dillendirmekten kaçınıyorsa buna gerek yok. Çünkü bir partiyi diğerlerinden en net ayıran şey sosyal problemleri yorumlama biçimidir ve her parti kendi seçmenine karşı sorumludur.

CHP seçmeni partisinden 'Eğitimi laiklik temeli üzerinde yeniden inşa edeceğiz' veya engellemek için olağanüstü çaba sarfettiği 4+4+4 ve bu modele özgü müfredattan vazgeçileceği gibi partilerinin eğitim konusundaki sınırını belirleyen politik anlamı olan ifadeler duymak istiyor. Beklenti bu iken mevcut iktidar dahil herkesten duyduğumuz/duyabileceğimiz “Organize sanayi bölgelerinde Milli Eğitim Bakanlığı ve iş dünyasının ortaklığı ile istihdam güvenceli 'teknoloji liseleri' kuracağız, güvenceli işler yaratacağız.“ (Kemal Kılıçdaroğlu, Cumhuriyet, 6 Kasım) dediğinizde particilik değil, mühendislik yapmış olursunuz.

CHP'nin unutmaması gereken şey, toplumun onu AKP karşısında konumlandırma nedeninin temsil ettiği ideolojiler olduğudur. Unutulmaması gereken bir başka şey de AKP döneminde aşa-işe erişemeyenlerin, özgürlüğünü, hakkını, hukukunu kullanamayanların, statüsünü yitirenlerin çoğunluğu CHP’li olmak üzere solcular olmasıdır. O nedenle “hassasiyeti” gözetilmesi gerekenler, kimi düne kadar iktidarda olmuş kimi bu dönemi hasarsız atlatmış Millet İttifakının diğer bileşenleri olmamalı.

Oğuz Oyan, kimsenin, hiçbir parti veya parti temsilcisinin “Bu liberal amentü konusunda zinhar bir itiraz yükseltmiyor.” olmasını “Millet İttifakı partileri ile onların yanında duran iki AKP türevi partinin nasıl bir ortak ekonomik programa sahip olacaklarını giderek yaklaşan bir olasılık” olarak görüyor. (BirGün, 7 Ekim) Aynı kaygıyı ben de eğitimde taşıyorum. İttifak partilerinin gündemine girmemesi, dinsel ağırlıklı neoliberal eğitime dozu düşürülerek bir başka kadroyla devam edileceği izlenimi veriyor.

24 Eylül tarihli yazımda AKP sonrasına hazırlanan partilerin “Nasıl bir toplum, nasıl bir insan, nasıl bir öğrenci, nasıl bir okul sorularına çözümü nedir duymak istiyoruz. Mesela dinin modern eğitim içindeki yeri hakkında ne düşünülüyor? Eğitim ticari faaliyet alanı olmaktan kurtarılacak mı? Eğitim hangi değerler üzerinden şekillenecek?” diye sormuş, 7 Ekim’de ise CHP’nin 20. Eğitim Şûrasının gündemiyle toplantılar düzenlemesini eleştirmiştim. Sorularıma CHP’den yanıt geldi; partinin Eğitim Komisyonu sözcüsü Yıldırım Kaya, toplantıların şûra için değil, İktidar İçin Eğitim başlığında yürütüldüğünü ve 20. Şûraya katılmama yönündeki görüşünü Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu ile paylaşacağını bildirdi.

CHP’nin 81 ilin temsilcileriyle 7 bölgede yaptığı “İktidar İçin Eğitim” toplantılarında ısrarla dile getirilen konunun laik eğitime dönüş olduğunu, toplantıyı organize eden Yıldırım Kaya'nın ve her düzeydeki katılımcının yukarıdaki sorulara tatmin edici yanıtlar ürettiğini biliyorum. Fakat bilmek yetmiyor, CHP'den beklenen görüşünü iç konuşma olmaktan çıkarıp politik tutuma dönüştürerek tabanının bu konudaki hassasiyetini masaya oturmadan “dostlarına” hissettirmesidir. Umalım ki toplantılar sonunda ortaya çıkacak rapor bu işlevi görür. Aksi halde toplantılarda dile getirilen görüşler, "iktidar perspektifinde" laiklik olmayan Meral Akşener, Temel Karamollaoğlu, Ahmet Davutoğlu, Ali Babacan ve Gültekin Uysal'ın "hassasiyetinin" kurbanı olur.