Kemal Kılıçdaroğlu 22 Mayıs 2010 tarihinde CHP genel başkanı seçildiğinde, onun bu kadar uzun süre o koltukta kalacağını kimse tahmin edemezdi. Ama bir asırlık parti tarihinde 33 yıl başkanlık yapan İsmet İnönü ve 15 yıl görev yapan Mustafa Kemal Atatürk’ten sonra 13 yıl 5 ayla en uzun görev yapan üçüncü lider oldu.

Kılıçdaroğlu, bu süre içinde 2 referandum 3 Cumhurbaşkanlığı, 5 genel seçim ve 2 yerel seçim yaşadı. Bunların dışında bir de 2009 yerel seçimlerinde CHP adına İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı oldu. Sadece 31 Mart yerel seçimlerinde başarılı oldu. 13 yıllık süre zarfında parti içinde ciddi sayılabilecek bir muhalefetle karşılaşmadı. Türkiye’nin AKP eliyle değiştirildiği yılların ana muhalefet lideri oldu. Özellikle 2015 yılından sonra neredeyse tek belirleyici oldu. Cumartesi günü Özgür Özel’e seçimi kaybedene kadar da durum aynı kaldı.

Genel Başkan Özgür Özel siyasi yaşamının yaklaşık 10 yılını Kılıçdaroğu’nun en yakınında geçiren isimlerden biri. Kılıçdaroğlu’na karşı son derece zor bir yarışa girerek başkan seçildi. Parti tarihinde genel başkanı yenip göreve gelen ilk isim. Üstelik 13 yıl 5 ay görev yaptı. Geriden gelerek bunu başardı. Bu anlamıyla büyük bir iş başardı. Bununla birlikte politik olarak durduğu yere dair çok fazla belirsizlik var.

Özgür Özel adaylık açıklaması ve sonrasında il ve ilçe konferansları dâhil yaptığı her konuşmada CHP’nin ülke siyasetinin en kritik anlarında aldığı kararları ve iç işleyişini eleştirdi. Geleceğe dair tanımladığı parti için sol-sosyal demokrat vurgu baskındı. Öte yandan ciddi bir özeleştiri içermediği de çok açık.

CHP SOLCULAŞIR MI?

İki günlük Kurultayı izleyenler, soruyu gerçekten anlamsız bulabilir.  Çünkü Kurultay sürecinde genel başkan adayları dâhil kürsüye çıkan her isim soldan sosyal demokrat politikalardan bahsetti. Bir taraf “zaten solcuyuz” derken diğeri “daha da sol lazım” dedi. Salonda asılan pankartlardaki söylemde öyleydi. Sol fazlasıyla telaffuz edildi.

Ama yine de parti ve parti kadroları ile ilişkin oluşan tereddüt soru işaretlerini gideremedi. Kurultay’da oluşan bu havada CHP’yi yöneten kadroların solcu olması mı yoksa “sol fikirlerin” parti içinde hala en değerli şey olarak kalması mı bu havayı yarattı tam anlaşılamadı. 

Sorunun yanıtı ne olursa olsun CHP içindeki herkes gördü ki sol fikirlerle kavga ederek, yok sayarak bırakın ülke siyasetinde parti içi mücadelede bile başarı kazanma şansınız yok.

CHP ile ilgili bu değerlendirme sonrası, hemen arkasından  ‘parti içinde nasıl bir sol?’ sorusu geliyor. Kurultayda yeterli imzayı toplayamadığı için genel başkan adayı olmayan Örsan Öymen konuşmasında Kılıçdaroğlu’nu kastederek “hayırseverlikle solculuğu karıştırıyor” dedi. Bu tespitte çok haklı çünkü sorunu tespit eden ama taraf olmayan, sorunun kaynağını önemsemeyen bir anlayışla sol bir siyaset yürütmek mümkün değil. Hele Türkiye gibi neo-liberal politikaların en vahşisiyle koyu bir gericiliğin harmanlandığı iktidar tarafından yönetilen bir ülkede neredeyse imkânsız.

Özetle, Kurultay içinde esen rüzgâra rağmen partinin sol bir program etrafında eylemli bir muhalefet çizgisiyle mümkün olabileceği gerçeği orta yerde duruyor.

Özgür Özel’in genel başkan seçilmesi süreci nasıl etkileyecek? Buna kestirme bir yanıt vermek mümkün değil. Yurttaşın 14-28 Mayıs seçimleri sonrasında aldığı tavır, Kurultay’ı izleyenlerin konuşmalara verdiği reaksiyon ve en nihayetinde delegenin değişen tutumu bu konuda bazı ipuçları veriyor. Anlaşılan o ki yükse sesle ifade edilen talep ve çağrılara kayıtsız kalmak mümkün olmuyor. Özel’in son iki ayda yaptığı konuşmalarda değindiği bazı başlıkları hayata geçirme çabasının dönüşüme pozitif bir katkı sunacağı açık. Ama bu kadar uzun bir dönem “siyasetsiz siyaset yapma”  alışkanlığı olan bir parti ve kadroyla bunun nasıl yapılacağını izleyip göreceğiz.

Ana muhalefet açısından Erdoğan’ı hedef alıp korunaklı bir alanda siyaset yapma konforu kolay bırakılabilecek bir şey değil. Erdoğan dün CHP Genel Başkanı Özel’le ilgili ilk değerlendirmesini Rize’de yaptı. Anlaşılabileceği gibi aynı muhalefete karşı siyaseti sürdürecek. Siyasi düello, Erdoğan’ın en çok sevdiği ve başarılı olduğu alan. Bakalım Özel, kolay ama sonuç alınamayacak bu yolu mu tercih edecek, yoksa zor olanı yani Erdoğan’ın yarattığı ve yaratmak istediği Türkiye’ye karşı topyekûn bir mücadeleyi mi tercih edecek?

Özel’in vereceği yanıt önümüzdeki dönemin siyasal iklimini belirleyecek.   

Daha sonraki yazılarda konu etmek üzere önümüzdeki günlerin CHP’sini etkileyecek bir başlığı hatırlatmakta fayda var. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’ndan başkası değil. İmamoğlu, desteklediği isme kazandırdığı Kurultayla birlikte önümüzdeki dönemin en önemli aktörlerinden biri olacağı gerçeğinin altını bir kez daha çizmiş oldu. Soru şu: Özgür Özel’in ifade ettiği siyaseti, eyleme geçirdiği andan itibaren, bunun Ekrem İmamoğlu’nun yol haritasıyla ne kadar uyumlu olacak? Sorun çıktığında nasıl ve hangi yapılarla aşılacak?

Her şeye rağmen CHP ve Meclis muhalefetinin tamamı için yeni bir dönem, yeni sorularla başladı.