Bu tabii ki Türkiye. Ne kadar kırmızı çizgisi varsa, aşılmakla kalmadı üzerinde seksek bile oynandı. Dış politikada “dikiş tutturamamış” bir ülke olduğu artık genel kabul gören Türkiye için Cenevre Toplantıları da “fiyasko”ya dönüştü, farkındasınızdır Suriye’de çatışan taraflar arasında bir uzlaşma, ardından da barış getireceği düşünülen görüşmelerde PYD’nin temsili meselesinde sorun çıkarmakla Türkiye barışı engelleyen taraf olarak görülüyor artık. PYD konusundaki ısrarının PYD’yi Irak Şam İslam Devleti’nden (IŞİD) bile tehlikeli görmesiyle ilgili olduğu ortada. “IŞİD’den bile tehlikeli” olan PYD Suriye nüfusunun yüzde 15 ‘ini oluşturan Kürtlerin yasal temsilcisi durumunda oysa. Cenevre konusunda taraflardan biri olması, Türkiye’nin IŞİD’den de tehlikeli gördüğü bir yapı olarak PYD’yle de muhatap olacağı anlamına gelecek. Bu nedenle ilk tutumunda ısrar edip PYD’yi istememesi “fıtrat”a uygun.

“Terörist” olarak değerlendirdiği PYD’nin Suriye krizinde çözüm için mutlaka olması gereken anahtar önemde bir aktör olması Türkiye’nin PYD ile ilgili kırmızı çizgisinin aşıldığı anlamına geliyor. Kimsenin PYD’ye Türkiye’nin yaklaştığı gibi yaklaşmadığı iyice belli olmuştur. ABD’nin IŞİD’e karşı mücadelesinde silah vererek desteklediği, Rusya’nın yine IŞİD’e karşı mücadele yerel müttefik gördüğü, Suriye ordusunun lojistik paylaşımlar yaptığı bir siyasi/askeri güç PYD. Türkiye’nin “argümanları” çökmüştür haliyle.
Cenevre toplantısına alınmaması halinde PYD’nin kaybedeceği bir şey olmayacak. Çünkü PYD Cenevre görüşmelerinde zaten Suriye demokratik muhalefeti içinde yer alıyor. Görüşmelere yine düşük profil bir temsilci ile bu muhalefetin bir parçası olarak yer alacağı kesin. PYD lideri Salih Müslim’in Stefan De Mistura’dan aldığı davetle Cenevre’de bulunmuş olması bile PYD’ye verilen önemin bir işareti.

“PYD’siz olmaz ama katılmasında ısrarcı olmayacağız” demesi Rusya için bir geri adım olmadığı gibi Türkiye’nin de zaferi değildir. Çünkü Suriye’de krizin sona erdirilmesini amaçlayan Rusya, “devletaltı” bir yapı olarak PYD’de ısrar edip kendisini süreci tıkayan bir ülke durumuna düşürmek istemez. PYD ısrarından bu nedenle vazgeçmiştir.

Türkiye’nin aşılan kırmızı çizgilerinden biri de “Esed’le olmaz” politikasından, “geçişin Esed’le olmasını kabul edebiliriz” noktasına gelmiş olmasıdır. Artık Esad’sız bir çözüm isteği Türkiye için de sürdürülebilir bir ısrar olmaktan çıkmıştır. Dolayısıyla “on beş gün içinde Emevi camiinde namaz kılma” hayali, Esad gerçekliğine çarpmıştır.

Türkiye’nin ‘kırmızı çizgi’lerinden bir diğeri de PYD’nin Fırat Nehri’nin batısını geçmesi halinde alacağı tutumdu. Oysa PYD stratejik önemdeki Cerablus’u IŞİD’den geri almak için Fırat’ın batısını geçmişti. Türkiye düşürdüğü Rus savaş uçağı nedeniyle baş gösteren gerginlik yüzünden PYD’ye “Fırat’ın batısını geçmiş” olmasına rağmen müdahale edemedi. Çünkü böyle bir müdahale IŞİD’e karşı PYD ile müttefik olan Rusya’yla da çatışma anlamına gelir.

Türk savaş uçakları, Rus savaş uçağının Türkiye tarafından düşürülmesinin ardından Suriye sınırında “denetleme” uçuşunu 16’lık filolar halinde yapabiliyor. Çünkü uçağının düşürülmesinden sonra, Rusya Suriye sınırında S-400 füzeleri yerleştirdi. Türkiye artık orada da çok istediği “müdahaleleri” yapamaz duruma geldi. Bu durumu yandaş Yeni Şafak Ankara Temsilcisi Abdülkadir Selvi köşesinde açıkça yazdı da. Selvi, “Rusya ile yaşanan uçak krizinden sonra Türkiye IŞİD’i vurmak için sınıra uçak gönderemiyor” dedi.

Türkiye’nin iç politika malzemesi haline getirdiği Suriye Türkmenleri’nin Cenevre görüşmelerinde yer alması konusunda yaptığı dolaylı girişimi de başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Suriye Türkmen Milli Hareket Partisi Genel Başkan Yardımcısı Tarık Sülo Cevizci, İsviçre’nin Cenevre kentinde 29 Ocak’a ertelenen Suriye görüşmelerinde Türkmenlerin temsil edilmeyeceğini söyleyerek bunu kabul etmiş bulunuyor.

Bunlar bulundukları coğrafyanın “ağabeyi” edasıyla çıktıkları yolda, elindeki kalemle yüzünü gözünü kırmızıya boyayan yaramaz çocuğa dönüştüler.

Doğru söylemiş her kim söylemişse: “Maymuna ustura verilmez.”