Çok rahat, çok profesyonel!

Dayanışmanın anlam erozyonuna uğratıldığı ülkede, sadaka kültürüne içkin hale getirilen yardım faaliyeti de şova dönüştürüldü. 15 Şubat akşamı düzenlenen ve televizyon kanallarından ortak yayınlanan yardım gecesi, bunun tiksindirici örneklerinden biri olarak tarihin sayfalarına nakşedildi.

Türkiye toplumu, 17 Ağustos 1999’daki Büyük Marmara Depremi’nden bu yana “deprem vergisi” olarak bilinen bir vergi ödüyor. AKP’nin sabit hale getirdiği bu verginin adı Özel İletişim Vergisi. Devlet, 2000’den 2022’ye halktan 38 milyar dolardan fazla deprem vergisi topladı. Hesabı sadece AKP iktidarına daraltırsak bu para 36,5 milyar dolar ediyor. Yani bugünkü kurla 685 milyar lira dolayında bir paradan, geçen gece toplanan yardımın 570 milyar lira fazlasından söz ediyoruz.

6 Şubat’taki depremlerin ardından bu devasa bütçenin nereye harcandığı bir kez daha gündeme geldi. Kamuoyu, hiçbir yetkiliden cevap alamadı. Çünkü bu para aslında deprem için kullanılmamış, oraya buraya dağıtılmış, devletin kasasında eriyip gitmişti. Nereden mi biliyoruz? Bunu bizzat eski Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, 2011'deki Van depreminden sonra söylemişti: “Bu para, duble yollara gidiyor, demiryollarına, havayollarına, çiftçimize, eğitime gidiyor.”

***

İşte 15 Şubat akşamı “Türkiye tek yürek” sloganıyla düzenlenen yardım gecesine, AKP deprem vergisini duble yollara harcadığı için ihtiyaç duyuldu. Üstelik bir taşla üç kuş vurulacaktı. Düzenin tüm aktörleri için “kazan-kazan” durumu belirmişti. Hem iktidar bir iş yapıyormuş görünecek hem kamu kurumları halkın parasını yine halka bağışlayarak itibar tazeleyecek hem de özel şirketler reklam yapacaktı. Bu reklam sayesinde şirketlerin vergi matrahı ve dolayısıyla ödeyecekleri vergi de düşecek, yapılan bağışın bir kısmı zaten kamudan geri alınacaktı. Bazı şanslı holdingler, sağlanan imtiyazlarla başka yoldan kâra bile geçecekti.

Kamu kurumlarının kampanyaya katılması ise gecenin kuşkusuz en trajikomik yanıydı. Katılmanın da ötesinde, toplanan 115 milyar liranın yüzde 80’e yakınını kamu kurumları bağışladı. Meblağın yüzde 60’ı, kamu bankalarının kasasından çıktı. Son yıllarda ekonomistlerin topa tuttuğu Merkez Bankası, bağışlarda başı çekti. Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu, canlı yayına bağlanarak “İnşallah tüm yaralarımızı Cumhurbaşkanımızın liderliğinde saracağız” dedi ve 30 milyar lira bağışladıklarını söyledi. Bu sözleri duyan sunucu Çağla Şıkel, sanki para Kavcıoğlu’nun kumbarasından çıkmış gibi şaşkına döndü. Şıkel neye şaşırdı bilmiyoruz ama bu para zaten halkın parası ve tamamı nisan ayında Hazine’ye aktarılacak kârdan oluşuyor. Bu profesyonel gösteriler, bu kurgu nafile. Herkes biliyor ki para halkın bir cebinden diğer cebine giriyor, kimse kimseye bir şef lütfetmiyor.

***

Ülkeye faydası olmayanların mide bulandırıcı şovu, adaletsiz sistemde servetin kimlerin elinde toplandığını bir kez daha hatırlattı. Eğer görünmeyecekse, bilinmeyecekse ve üzerinden prim yapılamayacaksa kimseye 5 kuruş vermeyecek olan zihniyete, bu yaldızlı platformu kuran da devletin ta kendisi… Depremin ardından muhalefetin faaliyetlerini görünmez kılmak için elinden geleni yapan, hatta “Siz kimsiniz” diye tehdit eden iktidar aklı, kendi kontrolündeki kamu kurumlarına ve özel şirketlere kocaman bir reklam sahnesi hazırlayarak bir seferberlik faaliyetinin ahlaken nasıl çürütülebileceğini göstermiş oldu.

Şunu da söylemek gerekiyor ki, iyiliği yeterince görmüyoruz. Çünkü kendini kayıt altına alan, yaptığı işi gözümüze sokan, yaygınlaştıran, ekranlarımızda sürekli önümüze çıkan kötülük oluyor. İyilik ise gösterişe değil, sadece yapacağı işe, başkasına sağlayacağı faydaya odaklanıyor. Aslında iyilik kötülükten, dostluk düşmanlıktan, dayanışma bireycilikten, sevgi nefretten, aydınlık karanlıktan, sağduyu cehaletten daha güçlü. Kimse bu ülkenin insanından, medeniyet birikiminden ümidini kesmesin. Belki bu günlerde en önemli görevlerimizden biri de iyiliği ve güzelliği daha fazla görünür kılmak…