Türkiye Cumhuriyeti bugün -29 Ekim 2015- itibariyle 92. yaşını idrak ediyor. Kuruluşundaki özverili bağımsızlık mücadelesi sonraki yıllarda giderek azalan bir heyecanla sönümlendirildi.

Kurucular ve takipçilerinin en öne koydukları hedef: Cumhuriyet’i korumak olarak kabul edildi.

Herkes, her zaman ve her yerde, Cumhuriyet’i korumakla görevliydi!

Bu koruma faaliyetleri birinci derecede gençliğe havale edildi. Fakat Cumhuriyet çoluk çocuğa emanet edilemeyecek kadar değerli ve biricik olduğundan görevin uygulanması Türk Silahlı Kuvvetleri’nin merhametine bırakıldı.

Onlar da gözlerini kırpmadan ve kimsenin gözünün yaşına bakmadan Cumhuriyet’i korudular!

Şöyle bir soru akla gelebilir:
-Komutanlar Cumhuriyet’i kimlerden korudular?

En başta içlerindeki bağımsızlık ateşini hiçbir zaman söndürmeyen solculardan… Eski zamanlarda –mesela- 1930’larda komünizme karşı korudular.

Nasıl?

Kurtuluş Savaşı Destanı’nı yazan Nâzım Hikmet’i, uyduruk bir dava ile 1938’de içeri attılar. Nâzım’ın kitaplarını Deniz Harp Okulu’nda okuyan öğrenciler vardı. Piyasada satılan bu kitapları Nâzım yazıyordu. Öğrenciler de okuyorlardı. İşte bu durum Cumhuriyet’i tehlikeye düşürebilirdi. Korumak gerekiyordu. Korudular! Nâzım Hikmet Ankara, Çankırı, Bursa Cezaevlerinde 13 yıl hapis yattı. Eğer kaçıp gitmeseydi, 50 yaşında askere çağrılıp bir şekilde icabına bakılacaktı!

1940’larda Sabahattin Ali’ye karşı korudular Cumhuriyet’i… Onu da Kırklareli’de öldürdüler!

1960’ta Celal Bayar-Adnan Menderes ikilisine karşı korudular. Bayar yaş haddinden sıyırdı, Menderes ve iki bakanı (Fatin Rüştü Zorlu, Hasan Polatkan) idam edildi.

1970’lerde yine Cumhuriyet’in korunması gerekiyordu. Çünkü:
Sosyal uyanış toplumsal gelişmeyi aştı! tespiti yapılmıştı, komutanlar tarafından… Çare de bulundu:

-Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan idam edildiler.

Oysa Deniz Gezmiş asıldığından dört yıl önce 1968’de Samsun’dan Ankara’ya Mustafa Kemal Yürüyüşü başlatmıştı. Elindeki kocaman Türk Bayrağı da Cumhuriyet’in koruyucuları tarafından fazlaca dikkate alınmadı. Askeri Mahkeme henüz 25 yaşına yeni basmış olan bu gençleri asmaktan vazgeçmedi.

1980’de tekrar Cumhuriyet’in korunması zorunluluk haline gelmişti. Korudular. Her zaman okkanın altına gidecek olanlar belliydi. Nâzım Hikmet’ten dönemin gençlerine değişmeyen çizgi bu sefer de Necdet Adalı’dan başladı idamlara… Erdal Eren gibi henüz 17 yaşındaki çocukları da büyük şehvetle idam sehpalarına yolladılar.

Ne yapıyorsunuz? diye soran da yoktu. Ama onlar sıklıkla açıklıyorlardı:
-Cumhuriyet’i koruyoruz!

Yüzyıl bitiyordu… Bir daha kollamak gerektiği tespiti yapıldı. Hedefte İslamcı siyasi akım vardı. Ama okkanın altına yine solcular gitti. O yıllarda “geleceğin lideri” olarak gösterilen Tayyip Erdoğan 120 gün hapis yatarken, İnsan Hakları Derneği Başkanı Akın Birdal, makamında kurşuna dizildi!
-N’apıyorsunuz Paşam?
-Siz karışmayın, Cumhuriyet’i koruyoruz ilaveten de kolluyoruz!
Şimdi her yanı kırık dökük “genç” Cumhuriyet, fikir bazında onu yıkmayı şiar edinmişlerin yönetimine teslim edildi.

Neredeyiz diye soracak olanlara anons yapalım:
-Kuralsızlık Cumhuriyeti Beştepe’ye geldik!..