Seçimlerinin yarattığı düş kırıklığıyla, muhalefet zemini sarsılmış, umutlar önemli ölçüde yitirilmişti. Şimdi, derin bir ekonomik kriz ve geniş toplum kesimlerini sarmış 100. yılı kutlama heyecanı var. Bunlar, siyasal örgütlenmelerin de aymazlıklarını aşmasına, kitlesel direnişler için duyarlılık, zemin ve olanak sunulmasına yol açabilir. Ülkede nesnel koşullar çok şeyin hazır ve olanaklı olduğuna işaret ediyor. Bir itici sübjektif güç ve kitlesel heyecanla köklü değişmelerin zemini yeniden oluşabilir.

100. yıl değerlendirmesi almak için aradığım hocam Prof. Dr. Raşit Kaya, 28 Ekim’de, henüz yurt genelinde Cumhuriyet’in nasıl kutlandığını görmeden bunları söylediğinde bana aşırı iyimser gelmişti. 29 Ekim’i görünce, hocalığı önünde bir kez daha şapka çıkardım.

Köyde, mahalle aralarında 3-5 bisikletle konvoy yapıp tur atan çocuklar gördüm. Bulabildikleri bayrakları bisikletlerinin önüne arkasına iliştirmiş, doluştukları ihtiyar bir Şahin’den el sallayan büyüklerini peşlerinden sürüklüyorlardı.

Ankara’nın tüm sokaklarından Anıtkabir’e akan insan seli içindekiler, daha düne kadar 100 yıllıkmış gibi taşıdıkları yalnızlık duygusundan yıkanmış, arınmışlardı. 5 saattir yolda olduğu halde henüz Anıtkabir’e ulaşamamış emekli müzik öğretmeni, selin içinde, sürüklenerek değil ama bile isteye belli bir hedefe yürüyen Bilkentliler grubunu kendine koro yapmış marşlar, şarkılar söyletiyordu.

İzmir’in Cumhuriyet Meydanı’nda Cumhuriyet tarihinin en büyük halk korosu sahne almıştı. İstanbul Maltepe’de iğne atsan yere düşmüyordu ama Bağdat Caddesi, Kadıköy de farklı değildi. Antalya’da on binler yürüdü fener alayında. Binler zeybek oynadı farklı şehirlerde. Kapadokya’da balonlar, Erzincan’da yamaç paraşütleri, Alanya’da dronelar uçuştu. Zonguldak’ta madenciler, Maraş’ta depremzede çocuklar coştu. Resmiyetten uzak, samimiyetle…

Resmiyet Vahdettin Köşkü’nden donanmayı selamlar, halka Vahdettin Köşkü’nden seslenirken köylerin ve şehirlerin sokaklarından Cumhuriyet’i samimiyet ve özlemle sahiplenenler akıyordu.

100. yıl değerlendirmesi istediklerimden biri de eski hapishane arkadaşım yeni Meclis Başkan Yardımcısı Sırrı Süreyya Önder’di. “Yaşasaydı 100 yaşında olacaktı!” dedi önce. Sonra, peş peşe gelen darbelerle Cumhuriyet’e nasıl kastedildiğini anlattı. Yaşamasına, serpilip gelişmesine, demokrasiyle taçlanmasına nasıl izin verilmediğini. Kurumsallaşabilmesi için demokrasiyle taçlandırılması gerektiğini, o zeminin sürekli tahrip edildiğini ve şimdi yine ölmekte olduğunu anlatıp, “Eğer demokrasiyle taçlandıramazsak, Cumhuriyet’ten geriye kalanları da kaybedeceğiz” dedi.

Tamam, 100. yılı hak ettiği gibi kutlamayan bir resmiyet vardı. Onunla özdeşleşmiş balolar, köprü tünel açılışlarına davet edilen yabancı liderler veya Erdoğan’ın üçüncü cumhurbaşkanlığı yemin töreninde boy gösteren 21 devlet başkanı ve 13 başbakandan hiçbiri yoktu!

Kutlama” mesajı diye; “Siz zumba ve valsla oyalanadurun, biz buradan devam” yazan AKP milletvekili, “Hakkınızı helal edin, Osman Gazi, Orhan Gazi! Yedi düvelin birleşip yıkamadığı emanetinizin bugün son günü” diyen İlçe Gençlik ve Spor Müdürü vardı ama.

Varsın olsunlar ve resmiyete esas dursunlar. Memleketin dört bir yanında egemenliğin kayıtsız şartsız onlara ait olduğunu söylemiş Cumhuriyet’e samimiyetle sahip çıkanlar yanında çok zavallılar.

Raşit Hoca sokaklardaki coşku ve seli görmeden söylemişti. Yeter ki siyasal örgütlenmeler aymazlıklarını aşsın, kitlelerle buluşsun, Cumhuriyet laiklik, demokrasi ve bağımsızlıkla taçlansın.

Daha çok yüzyılı olur o taçlı Cumhuriyetin!