Bu yazı, Cumhuriyetin “100. yıl”ına bir gün kala ve bugünkü Filistin mitingini görmeden yazıldı. Yine de çağrısı, temelleri 100 yıl önce atılan ve “Yönetim şekli Cumhuriyet’tir” denilen devletin başı tarafından yapılan mitingin şimdiye kadarkilerin en görkemlisi olacağını tahmin ediyordum. O kadar ki, yarın, 100. yıl’da sadece bizde değil yurtdışında da konuşulan bu olabilir.

Olsun tabii, derhal ateşkes ve acil barış talebiyle Filistin’e destek için milyonlarcamız buluşalım. Ama keşke, halkın Filistin sempatisi 100. yıl’ı kutlamaya niyeti olmayanlara siper olmasaydı!

Filistin olmasaydı kim bilir neyin arkasına saklanacak bir “sessizlik”le geldik 29 Ekim’e. Bunda muhalefetin ve kendilerini cumhuriyetin gerçek sahibi ilan eden “Atatürkçüler”in sorumluluğu da büyük. Sırf iktidarı suçlamak kolaycılık.

Cumhuriyet karşıtları bugünleri ilmik ilmik örüp, memleketi tarikat-cemaat örümcek ağı gibi sararken, “Cumhuriyet’in sahibiyiz” diyenlerin “mücadelesi” bu cumhuriyete bir şey olmaz kibriyle maluldü. İran’da mollaların hakim olması ardından anlatılan fıkra o mücadele tarzının da özeti gibidir: “Torun sorar; Dede memleket bu hale gelene kadar hiç mi bir şey yapmadınız? Yapmaz olur muyuz, yavrum? Her gelen maili birbirimize ilettik.”

Umarım artık anlamışızdır! Sadece konuşarak, tivit atarak, sosyal medyanın yankı odalarında birbirimizi gazlayarak; sokaklarda, meydanlarda, okullarda, işyerlerinde cumhuriyetin her milimini militanca savunmadan onu yaşatamayız.

Bugün İstanbul’daki mitingde neler konuşulduğunu bilmiyorum. Ama konuşması değil yapması gereken iktidarın neler söylemiş olabileceğini tahmin ediyorum: İsrail çocuk öldürmeyi çok iyi bilir! Hamas bir terör örgütü değil! Ey İsrail, yanına ABD’yi de al, Batı’yı da al bu kafayla bir yere gidemezsin!

Girin şimdi “Eyy!” diye seslenilen İsrail Büyükelçiliği sitesine, bakın İkili İlişkiler altında ne yazıyor: “Karşılıklı ticaret gözle görülür bir şekilde artmış, turistik, akademik, profesyonel, spor ve kültür gibi alanlarda da işbirliği başlamıştır. Askeri alanda imzalanan bir dizi anlaşma, birçok konuda askeri iş birliğine yol açmıştır. Savunma sanayilerinde de ortak faaliyetler artış göstermiştir.”

NATO’da ortak olduğumuz halde SİHA’mızı düşüren ve İsrail’e “istersen yanına al” diye seslenilen, gemileri askerleri buralarda diye, “Senin binlerce kilometre ötede ne işin var?” dediğimiz ABD’yi yanımıza değil içimize almışız! Sayın bakın Türkiye’de kaç askeri üssü var?

Ya Batı? Tam da Filistin konusunda kükrerken, ne oldu da o çok istedikleri İsveç’in NATO üyeliğini imzalayıp Meclis’e gönderdik.

Sahi, terörist değil de kurtuluş savaşçısı HAMAS’ın siyasi liderlerinden, 7 Ekim saldırısı ardından, Türkiye’yi terk etmelerini “rica” etmedik mi?

İçeride de dışarıda da aynı. İşte, enflasyona neden oluyor diye bağıra çağıra yüzde 8,5’e indirtilen faizin hoplaya zıplaya yüzde 35’e çıkması karşısındaki suskunluk!

Yatacak yer bulamayan, buldukları yurtların asansörlerinde ölen, pencerelerinden atlayarak intihar eden gençlerimiz… Doyabilmek için ikinci iş peşinde koşan, onu bulmuşlarsa 5 bin TL’yi alamayan emekliler… İşsizler, yoksullar…

Bunlar “100. yıl”ını geride bırakan cumhuriyetten insan manzaraları. Ve ne yazık ki, bir çapsız liderler çağındaki dünya Filistinlilerin katlini çanak tutarak izlerken, 20. yüzyılın en büyük liderlerinden Mustafa Kemal’in ülkesinde bunları konuşmak da zorlaşıyor.  

“100. yıl”ını geride bırakan cumhuriyet, ondan geriye kalanı korumak ve onu geri kazanmak için “Sol”u çağırıyor. Aydınlanmayı, demokrasiyi, özgürlükleri, adaleti, eşitliği ve laikliği militanca savunarak ikinci 100 yıl için umut olacak devrimci bir solu.