Ülkemizde ve dünyada “sağ popülist milliyetçi otoriter” iktidarlar ve “muhalefet” adı altında türevleri yine iş başında. Karşımızda küresel kadın hareketinin kazanımlarına karşı çıkmak için küresel çapta örgütlenen bir “karşı-hareket” var. İtalya’dan Yunanistan’a, İspanya’dan Macaristan’a aşırı sağcı, ırkçı, gerici, faşist hareketler büyük güç biriktirdiler.

Geçmişte bilindik muhafazakâr çıkışlardan daha farklı bir hat izliyorlar. Neoliberal düzene karşı olan itirazları tüm sağ, gerici argümanlarla yapıştırıcı işlevle bir araya getiren yeni bir iktidar ve devlet biçimi doğuyor.

Yoksulu daha yoksul zengini daha zengin yapan bu sistem, neoliberal politikaların iflası ile yükselen isyanlara karşı ezeli ve ebedi ittifakı ile birlikte bir kez daha sahnede.

***

2008’deki büyük ekonomik krizin ardından, kırk yıldır emekçilerin yaşamlarında ciddi bir tahribat yaratmış olan neoliberalizme yönelik 2010-2011’de dünyanın pek çok ülkesinde kitlesel gösteriler (Occupy hareketleri, Arap Baharı, Türkiye’de Gezi Direnişi…) gerçekleştirildi. Bu demokratik hareketlerin sınıf mücadelesinden, emekten, eşitlikten, özgürlükten yana örgütlenememesi, merkez geleneksel partilerin de sermayeden yana birbirine benzer ekonomi politikaları sonrasında aşırı sağ popülizmlerin yükselişi başladı.

Kadın bedeni, emeği, yeniden üretim yetileri egemenler tarafından tarih boyunca kontrol altına alınmak istendi. Sağcı, gerici kadın düşmanı politikalar kapitalizme boyun eğmenin, toplumlar üzerinde baskının, otoritenin artmasında en güçlü saldırı şekli oldu.

Sağ ideolojilerin toplumsal cinsiyet rejimi, toplumsal cinsiyet paketi bir kez daha devreye girdi. Hitler faşizminin “Çocuk, mutfak, kilise” üçlemesi... Dine, ırkçılığa dayalı otoriter bir yönetim altında, doğurganlığı içinde eve hapsedilmiş, düşünmesi, okuyup yazması yasaklanmış kadınlar.

Bu akımı 1990’larda toplumsal cinsiyete karşı olduğunu açıklayarak Vatikan başlattı. 2010’dan beri daha geniş bir koalisyona ve yeni bir ideolojik anlatı haline dönüştü. Vatikan’ın başını çektiği koalisyonun bizim ülkemizde de çok aşina olduğumuz genel karakteristik özellikleri var. Toplumsal cinsiyetin batı ve elitler tarafından geleneksel aile düzenini yıkmak için oluşturulduğunu söylüyorlar ve aileyi koruma altına almayı teklif ediyorlar.

Toplumsal cinsiyet eşitliği karşıtlığı gelişiyor, eşitliğe dayanan talep ve haklar ateş hattına sürülüyor.

***

Türkiye kadın hareketi AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılından hatta belediyeleri kazandığı 1996 yılından itibaren kazanılmış hakları koruma mücadelesi veriyor.

Bu mücadelenin çeşitli evrelerinde kazandık ancak son seçimle birlikte Türkiye tarihinin en kadın düşmanı, en gerici meclisi oluşmuş durumda. Mesele sadece HÜDAPAR ve Yeniden Refah meselesi değil. Onların kurduğu cümleler, seçim programları ve ideolojik hatları AKP’nin 21 yıldır uyguladığı kadın düşmanı söylemlerden ve politikalardan bağımsız değil. AKP’nin seçim vaatlerinden yalnızca biri boşanan kadınların yoksulluk nafakası hakkının ellerinden alınmasıydı. Milyonlarca kadına ve çocuklara seçim vaadi olarak “nafakanızı” keseceğiz denildi.

Seçim öncesi başörtüsüne özgürlük adı altında tek tip örtünmeyi dayatan, toplumsal yaşamın tüm alanlarını, tüm kadınları kapsayan devlet denetimini hayata geçireceğini söyleyerek İran, Afganistan örneğindeki kadınları, kız çocuklarını katleden “ahlak polisliğinin” tarifini yapan, Medeni Kanunu ortadan kaldıran, dini nikâhlı birlikteliklere anayasal statü kazandıran, çok eşliliğinin, çocuk yaşta evliliklerin, çocuk istismarının önünü açan bir anayasa tasarısını gündeme getirdi.

Sonuç olarak AKP bu cenahın en saldırgan oluşumlarından biri. Zamanını bekliyordu ve AKP için o zaman geldi.

***

Tarihin en sağ, gerici ittifakının Anayasa gündemi ile kadınların yalnız başına seyahat etme hakkından, karma eğitime, doğumdan ölüme kadar hatta kadının öldükten sonra mirasını kız çocuğuna bırakmasını önleyen yasalardan, eğitim, çalışma, evlenme, boşanma, can güvenliği ve şiddetsiz yaşama hakkına kadar tüm haklar tehlike altında.

Kıyafet politik bir simge. Başörtüsü, 21 yıldır süren siyasal İslam rejim inşasında olduğu gibi hakların yok edilmesinin simgesi, aracı olacak.

Hangi kıyafetle sokağa çıkacağımızdan, hangi kıyafetle okullara ya da hastaneye girebileceğimize, hangi kıyafetle çalışabileceğimize veya çalışamayacağımıza “onlar” karar verecek. Kıyafetin bir yasa, Anayasa maddesi olamayacağı, kadınların kıyafeti denildiği anda ayrımcılığın da ilanı çok açıkken dini simgeler üzerinden bir kıyafet tarifinin Anayasa’ya girmesi ile Anayasa’nın laiklik ilkesinin son kırıntılarının da yok edilmesini amaçlıyorlar.

Emperyalizme, kapitalistlere tarih boyunca secde edenler kapitalizmin bekası için bir kez daha sahnede. Son perdeyi oynamak için.

Tarihin en gerici ittifakına karşı en geniş mücadele cephesini kurmak, birlikte yeni bir yol açmak için “Yaklaşın, feminizm herkes içindir.”