Mevcut siyasi/dini atmosferin azizliği yüzünden itibar gören biri de olsa Cüppeli Ahmet adlı zat son derece tatsız bir şakadır aslında. Kimileri, bu şakayı ciddiye aldığı için yaşamımızda gereğinden fazla yer etmiş bulunuyor. Memleket insanının dinini ne hale soktuğunu bilmeyen yok. Şimdi kavgalı olduğu Fadıl Akgündüz adlı zatın, müşterilerini dolandırdığı gerekçesiyle hakkında dava açılmasına yol açan oteline yatırım yapılması için verdiği fetvayla da hatırlanır. O otel meselesinde dolandırılanların vebali biraz da bu Cüppeli denen zatın üzerindedir.

Hakkında söz edilmeye değer ne var diye sorulduğunu var sayarak yanıtlayayım: Kayıtsız kalamayız. Çünkü bu zat Teopatik, yani Hastalıklı Dindarlık’ın memleketteki en önemli figürüdür. “Ne söylese yeridir” denip geçilecek gibi değil yani. İmanlı emekçinin dinini bir ticari nesneye dönüştürme konusunda eline kimse su dökemez bu adamın. “Ben yedi yaşındaki kızıma bile sarılmıyorum” diyerek her yaştan kadını bir günah nedeni saymak gibi, birçok dincide yaygın olan hastalıktan da mustarip. Dolayısıyla özellikle küçük yaştaki kızlara bakışı anımsandığında, onlarda şehvet uyandıracak taraflar gördüğü için son derece tehlikeli de. Refleksleri gelişmiş bir toplumda yaşıyor olsaydı yeri uzun süre kapatılacağı bir terapi merkezi olurdu haliyle.

Zatın en son marifeti de mevlitte dağıtılmak üzere İslam peygamberinin saçının yıkandığı suları “paketlemek”. Sıradan bir üretim maddesine döndürdüğü kutsalını değersizleştirdiğinin farkında değil tabii. İşin bu tarafıyla dindarlar ilgilensin elbette.

İman sahibinin inandığı kutsal kitaptan sorunlarına çözüm üretme ya da davranışlarını ona uydurma çabasında elbette bir gariplik yok. Sorun bazen, aklın olduğu kadar, imanın da sınırlarının aşılmasıyla başlıyor. Doğrudur, imanın da sınırı vardır çünkü, öyle ki o sınır aşıldığı anda imana ters tavırların gelişmesi pek mümkündür bu yüzden. Büyük Ortaçağ tarihçisi Huizinga, Ortaçağ’da bazı Hristiyan azizlerin cesetlerinin kutsal sayıldığı için iman sahipleri tarafından saklanmak amacıyla parçalandığından söz eder örneğin. Teopatik, yani hastalıklı dindarlık denen şey budur.

Kimi papaların dokundukları en değersiz nesnelerin bile kutsal kabul edildiği çok örnek vardır ayrıca. Günümüzde Hıristiyan dünyada elbette bunu yapanlar kalmadı belki ama her nesneye kutsallık, ilahilik yükleme tutumuna zaman zaman rastlanmıyor değil. Küçük bir Meryem Ana heykelinin gözlerinden yaş geldiği haberi birkaç yıl önce büyük bir heyecan yaratmıştı. Mezar ötesi anlayışların diri tutulması için bu vakalara ihtiyaç var. Böyle olduğu içindir ki olayın geçtiği bölgenin kilisesi heykelin bulunduğu evi kutsal ilan ederek bir haç merkezine dönüştürmüştü. Bu vakalar sıradan iman sahibinin inancını da güçlendiren bir etkiye sahip.

Ama sınır aşılınca, ritüelin kendisi imanın kendisinden daha önemli olup çıkıyor. Bir “ölümlü” olduğunu sürekli söyleyen İslam peygamberinin Cüppeli eliyle düşürüldüğü haller pek ibret vericidir. “Peygamberimizin sidiği, dışkılığı ne güzel kokardı” deyişiyle hastalıklı dindarlıkta tedavisi mümkün olmayan bir durumdadır bu adam.

Bu da elbette dinin takipçilerinin meselesidir. Beni ilgilendiren tarafı, bu zatın artık çok az kaldığına her geçen gün tanık olduğumuz laik alanlara da uzanmış olması. Fatih Altaylı gibi televizyon figürlerinin sık sık konuğu olduğu programlarda jinekolog, uzay bilimci, evlilik danışmanı, yaşam koçu, futbol yorumcusu gibi daha birçok kılıkta çıkıyor karşımıza. Yani tüm laik alanların boşaltıldığı yerlerde bir dolgu malzemesi olarak kullanılıyor. Beni, bu durumun “normalleşmesi” ilgilendiriyor haliyle. Durumu kanıksama tutumu “Hastalıklı Dindarlık”ın gittikçe kök salmasına yol açıyor. Küçücük çocuk bedenlerini günaha yol açacak bir şehvet nesnesi gibi görmeye itiraz edilmemesi, bu tutumu yaygınlaştırır. İçtiği ya da yıkandığı suydu, ayak iziydi, elini bastığı yerdi gibi “kutsallaştırma” girişimleri nesne tapınmasına döner ki bunun ticaretinin yapılması da peşi sıra gelir.

Ben ciddiye alıyorum bu adamı. Karşısına geçip mücadele edecek kadar hem de.