Biliyorum; Margaret Atwood’un bu yazıya başlık yaptığım romanını (The Handmaid’s Tale) okumadığımı itiraf etmem beni “Ben kitap okumam, özetini getirirler” diyen devlet büyüklerine benzetecek, ama olsun. Havalı görünmek için dürüstlükten vazgeçmeyelim.

Romanın sadece özetini, ama romandan hareketle yazılmış “otoriter rejimlere neden isyan edilmiyor” konulu bazı makaleleri baştan sona okudum. Okudum, çünkü hepimiz cumartesi yazımda andığım Kasap Hüseyin’in, yaşanan onca sıkıntıya karşın insanların tepkisizliğine verdiği “Galiba pandemide bize aşı diye sakinleştirici vurdular!” tepkisine kendi açıklamalarımızı getirmeye çabalıyoruz.

Selçuk Candansayar da dün, kendi uzmanlık alanından ilerleyerek psiko-politik bir yaklaşımla, toplumun çoğunluğunun farklı biçimlerde isyan halinde olduğunu ama o isyana gövde olacak örgütlü bir yapının olmadığını söylemişti.

Benim cumartesi yazım da “Kabahat biraz da muhalefette belki!” diye, aynı kapıya çıkarak bitiyordu.

Konu da soru da önemli. Çok daha fazla düşünmeyi, tartışmayı hak ediyor. Damızlık Kızın Öyküsü’ne de “İnsanlar neden baskıcı rejimlere karşı ayağa kalkmıyorlar?” sorusunun peşinden giderken denk geldim.

***

Gençlerin şenlikleri yasaklanırken, Eskişehir’de Ali İsmail pankartı açan öğrenciler yüzlerce insanın önünde yaka paça götürülürken, üretici de tüketici de geçim derdiyle inim inim inlerken, hem öğrenciler hem de onlar sokaklara çıktığında üzerlerine gönderilen polisler intihar ederken toplumun yeterince tepki vermemesini nasıl açıklayacağız?

‘Suskunluk yaratma’da; her muhalif sesin duyulmasını engellemeye dönük Meclis’teki sosyal medya yasası gibi yasaların, Diyarbakır’da 21 gazetecinin gözaltıları sürekli uzatılarak haber veremez hale getirilmelerinin payı büyük tabii.

Davranış Bilimleri profesörü Nick Chater, bizim peşine düştüğümüz soruya Damızlık Kızın Öyküsü romanını analiz ederek yanıt vermeye çalışmış.

Damızlık Kızın Öyküsü, ABD sınırları içinde kurulmuş teokratik bir askeri diktatörlük olan Gilead Cumhuriyeti’nde geçiyor. Gücünü pekiştirmek için Eski Ahit’i kullanan rejim, sosyal ve dini fanatizme ve militarizme dayanarak hızla hiyerarşik bir yapı kuruyor. Bu yeni rejimde kadınların okuması yasak, “üreme amaçlı” ve “devletin bir malı” olarak ayrıcalıklı sınıf “komutanlar”a veriliyorlar.

Böylesi dehşet verici otoriter teokratik bir rejime nasıl karşı çıkılır?

***

Prof. Chater, tarihten de örneklerle insanların çoğunun karşı çıkmaktansa kendini koruma güdüsüyle hareket ettiklerini vurguluyor. Ancak uygun koşullara, cesarete ve zekaya sahip bireylerin karşı çıkma gücü bulabildiğini söylüyor. Bireylerin karşı çıkışları ise bir değişime yol açamıyor.

İnsanların çoğunluğu, bir ekonomist gibi “kâr-zarar” hesabıyla eyleme geçiyor. Bir başka genel eğilim de, keyfi olarak konulmuş olsalar bile, kurallara uymak.

Bu genel iklim içinde, bütün rejimler havuç-sopa yöntemini kullanarak, kurallara uyanları ödüllendirirken uymayanları cezalandırarak varlıklarını sürdürüyorlar.

Peki, Gilead Cumhuriyeti hiç değişmeyecek, sonsuza dek hüküm mü sürecek? Prof. Chater’ın buna cevabı şöyle: “Baskıcı bir topluma karşı mücadeleyi ileriye taşıyan şey, alternatif bir vizyondur - bir eşitlik, özgürlük ve adalet vizyonu ve sonuçları ne olursa olsun bunların savunulması gerektiği duygusu.

Galiba muhalefet de ancak o duyguyu verebildiğinde başarılı oluyor!

Damızlık Kızın Öyküsü’nü okumamış olsam da, okuduğum özetten hareketle şunu söyleyebilirim: Romanın sonunda Gilead Cumhuriyeti’nin çöktüğü ve yerine kadınların tüm haklara sahip olduğu daha eşit bir toplumun kurulduğu ima ediliyormuş!