Eğer Kürt Sorunu çözülmezse:
Demokrasi için El Fatiha!

Kürt siyasi hareketinin önde gelen isimlerinden Aysel Tuğluk 13 Eylül 2012 günü Taraf gazetesinin yazı işleri müdürü Yıldıray Oğur’a bir mektup yazdı. Tarihi belge niteliğindeki mektup batıdakilerin “gözünden kaçan” pek çok olguya işaret ediyordu.

Kendilerine (BDP, PKK ve Kürtler) yapılan haksızlıkları sırayla anlatıyordu. Sonunda da bir iyi bir de kötü haber veriyordu.

Bitirme türden denemeler geride kalan 30 yılda defalarca uygulandı… En yetkililer açıkladılar:

 

-PKK’yi bitirdik!

Sonra eklediler:

 

-PKK’yi beş kez bitirdik!

Sonra?

Sonrasını bütün dünya okudu:

 

-PKK altı defa yeniden doğdu!

Aysel Tuğluk Kürtler açısından bıçak/kemik durumunu şöyle açıklıyordu:

 

-Tutuklu 8 bin arkadaşımız derhal serbest bırakılsın!

Eğer böylesi bir adım atılırsa PKK ateşkes sürecine girebileceğini ifade ediyor. Hatta buna “kesin” gözüyle bakılabileceğini de iddia ediyor.

Aysel Tuğluk bu mektupta Kürtlerin ruh hallerini anlatırken o coğrafyadaki bütün siyasi yapıları da kapsayacak bir dil kullanıyor.

BDP ile Kürtleri ayırmak nasıl mümkün değilse aynı denklemi PKK ile Kürtler arasında da kurulabilir… 1984 itibarıyla her Kürt PKK’li olmayabilirdi. Ama aradan geçen bunca yıla, verilen onca kayıptan sonra böyle bir şey mümkün değildir. Kürtlerin aile bağları çok geniştir… Bir Kürt ailesinin bir ucu AKP’de olabilir, bir ucu PKK’de… Eylemlerini ve siyasi perspektifini beğenmediği PKK gerillaları içinde akrabaları olan gerilla ölümleri karşısında kayıtsız kalmayabilir. Çünkü ateş her yerde düştüğü yeri yakıyor. Bugün mezarlıkta bir gerilla yakını olmayan kaç Kürt ailesinden söz edilebilir?

Aysel Tuğluk böyle gidilirse bir “son”a ulaşılacağını belirtiyor. Bu noktanın yerini de işaret ediyor:

 

-Bedelini de ödeyip, legal siyasetten tamamen çekilebiliriz!

Ama Barışa da bir şans vermeden edemiyor:

 

-Yüzyıldır bu bekliyorduk: Kürtler kazanmıştır! Birlikte kazanalım istiyoruz. Birlikte de başarabiliriz, barışabiliriz!

Bunlar gerçeği gören bir siyasetçinin, tespitleri, talepleri, öngörüleri ve dilekleri… Dikkate alınırsa ülke için iyi sonuçları olabilir. Yok, siyasetin gerekleri yerine görevli “imam gibi” davranılırsa ufukta büyük bir cenaze namazı gözükebilir:

-ABD için duaya, uydum hazır olan imama; Kürt Sorunu ve demokrasi için El Fatiha!

***

PKK gücü abartılıyor mu?

Aysel Tuğluk ülkedeki “Kürt Düşmanlığının” boyutlarını anlatırken diyordu ki:

 

Kürt düşmanlığı almış başını gidiyor. Her politik söylem, her siyasi analiz, her toplumsal tepki, her yasama çalışmasında bunu görmek mümkün…”

Aysel Tuğluk soruyordu:

 

-Böyle kardeşlik olur mu?

Sonra da kısa bir geriye dönüş yapıyordu:

 

Hiç kimse unuttuğumuzu sanmasın. Kış boyunca askeri ve siyasi operasyonların ardı arkası kesilmedi. Hayatımızın en uzun kışıydı. Binlerce arkadaşımız tutuklandı. Yüzlerce gerilla sığınaklarda öldürüldü.”

Bu durumu veri olarak kabul edenler o dönemde şöyle yazılar, nutuklar attıklarını da ekliyor Tuğluk:

 

-Son Kürt İsyanı bitiyor!

Sri Lanka modeli, PKK sonrası formüller, Yeni Türkiye üzerine şekillenmeler, Kürt Hareketinin 6 ayı kaldı türünden çözümlemelerin yapıldığı anlatan Tuğluk, bu geçici durumu parlatarak herkesi yanılttıklarını söylüyordu.

PKK eylemlerinin arttığı yaz aylarının hesabını devletin vermesi gerektiğini iddia ediyordu Tuğluk:

 

-Şimdi huzura çıksınlar ve bu kanlı sürecin hesabını versinler!

PKK’yi bitiriyoruz aldanmacasına o kadar inanmışlar ki, bir bakan şöyle demiş:

 

-İşte Öcalan’a tecrit uyguluyoruz. Kıyameti koparacaklarını söylüyorlardı. Hani ne oldu? Kıyametin falan koptuğu yok. PKK abartıldığı kadar güçlü değil!

Nasıl bir “kör-görü” değil mi?


***

KISA BİLGİ
Çocuk-anneler

Diyarbakır Kadın ve Çocuk Hastalıkları Hastanesinde 2010 ile 2012’nin ilk Ağustos ayı sonuna kadar 18 yaşının altında 1286 kız çocuğu doğum yaptı. 2010’da 573 genç kız, 2011’de 520, 2012’de ise 193 küçük kız anne oldular.

Doğum yapan küçük annelerden 20’si ise 13 yaşın altında…

***

 

 

Çağlayan tipi dayanışma
Gazeteciler artık haftaya başlarken önce “Çağlayan Günlüğüne” bakıyoruz:

 

-Bu hafta hangi davanın duruşmaları var?

Türkiye Gazeteciler Cemiyet’inin SMS servisi bu konuda çok başarılı. Hem iki gün önceden hem dava sabahı biz gazetecileri uyarıyor.

İstanbul Şişli’deki Çağlayan Adliyesi gazeteciler için bir buluşma mekanı haline geldi. İçinde bulunduğumuz haftanın ilk günü KCK Basın Komitesi Davası vardı. Son çalışma günü ise ODA TV davasının duruşması için gazeteciler haşmetli adliye sarayında toplandılar.

Kürt gazetecilerin yargılandığı dava günü adliye sarayının girişindeki sahanlıkta Çevik Kuvvet birimlerinin tazyikli su sıkma tankerleri, camları çelik kafesli polis midibüsleri sıralanmıştı. Oysa Türk gazetecilerin davalarında aynı mekâna televizyonların naklen yayın araçları sıralanıyor.

Dayanışma kadroları da farklı… 1970’lerde Türk-Kürt ayrımı yapmadan kendilerini solcu olarak ifade edenlerin bir bölümü artık Kürtlerden uzak durmaya dikkat ediyor.

Ancak gazetecilik açısından sağlam bir çekirdek var. Taa 1996’landan Metin Göktepe Davası’ndan bu yana, yargılanan her gazeteciye aynı sıcaklıkta duran azımsanmayacak bir grup Çağlayan’da tam gün esasıyla “Basın Özgürlüğü Nöbeti” tutuyor.

İsim sıralamaya yerimiz yetmez ama bir vefanın tescili açısından, Nail Güreli Ağabeyimizi, TGC Başkan Vekili Turgay Olcayto Ağabeyimiz ile gençlerden Elif Ilgaz’ı (Rıfat Ilgaz’ın torunu-Aydın Ilgaz’ın kızı, nasıl bir zincir ama?) özellikle belirtmeden geçemeyeceğim. Elif, Salı-Çarşamba Çağlayan’da KCK Davasındaydı. Perşembe günü Silivri’de Ahmet Şık’ın “tahliye esnasındaki sözleri nedeniyle yargılandığı davada bulundu. Cuma günü ise yine Çağlayan’a dönmüştü ODA TV Davası için… Elif sanki “Dayanışma Gönüllüsü” gibi, her zaman her yerde…