Gece yarısına doğru kim bilir ne kadar bunaldı ve çaresiz hissetti ki bana e-posta göndermiş Alpcan. Pazar gecesi, “26 yaşında genç bir işsizim” diyerek.

Bir yüksekokulun Dış Ticaret bölümünden mezun olduktan sonra, başka bir üniversitenin Uluslararası İlişkiler bölümünü de bitirmiş. İki diploması var yani. Tek kişilik muhasebe müdürlüğü için 447 kişinin başvurduğunu, kendisinin bir türlü iş bulamadığını anlatmış ve “Doğan Bey, ben kendime nasıl iş imkânı yaratabilirim?” diye sormuş.

Böyle birkaç diplomalı, hatta doktoralı öyle çok genç var ki işsiz. Eminim “en az 10 çeşit makarna” yapmayı da biliyordur Alpcan ve eğer Demirtaş’ın “cezaevine girme” riskini de göze alarak cumhurbaşkanının üniversite diploması konusunda yazdıklarını okuduysa iyice kahrolmuştur!

***

Alpcan’a kısaca bir gazete ve gazetecinin onun işsizliği konusunda yapabileceği ne yazık ki fazla bir şey olmadığını, ancak onun sorununu dile getirebileceğimizi yazdım.

Milyonlarca üniversite mezunu genç işsiz… İşi olan doktorlar, mühendisler yurt dışında bir gelecek arıyorlar. En başarılı üniversite öğrencileri fırsat bulup yurtdışına gitmek ve bir daha da dönmemek hayalleri kuruyorlar.
Kaç gazete, kaç televizyon anlatıyor Alpcanların halini?
Memleket medyasının çoğunluğu iktidar kontrolünde. İktidara “ilişmiş” ve asıl işleri gazetecilikten başka her şey olan medya patronlarına ait.

Geçtik Alpcanları, ana muhalefet partisinin genel başkanı bile “Deve yapıp pire bile aktaramıyoruz” diye yakınıyor, “pire yapanların deve olarak aktardıklarını” anımsatarak. Aile Sigortası gibi son derece önemli bir projeyi, iktidar, muhalefet ve de memleketin demokrasisi açısından “olmak ya da olmamak” meselesi olan bir seçime doğru gidilirken anlatamamaktan şikâyetçi. Çok izlenen kadın programlarına çıkamamaktan…

***

Tek tek ev ziyaretleri, tek tek irtibat!” Ülkenin ikinci 100 yılını şekillendirecek bir seçime gidilirken, o konuda sözü olanların -o söz iktidarınkiyle aynı değilse- medyadan bir beklentileri olmadığının ifadesi bu.
Peki, muhalif seslere yer veren mecralar? Onları susturmak için de harekete geçen, hep hareket halinde kurumları var iktidarın.

Birkaç televizyon mu var böyle, RTÜK devrede onlara karşı. Bir nefret söylemi eylemi olan LGBT+ karşıtı mitinge çağrı videosunu kamu spotu olarak web sitesine koyan ve kamu spotu olarak yayımlanmasını isteyen RTÜK… Bu yıl 1 Ocak-15 Eylül arası 9 aylık sürede 5 muhalif kanala toplam 38 ceza, iktidar yanlısı onlarca kanaldan sadece üçüne toplam 3 ceza veren RTÜK

Televizyonlardan umut kesip sosyal medyadan mı ses çıkarmaya kalktınız? Orada da mahkemeler devrede. Adalet Bakanlığı verilerine göre, 2014 yılında cumhurbaşkanına hakaret suçundan 110 dava açılmışken 2021’de bu sayı 9 bin 168’e çıkmış. Yargılananlardan 305’i de çocuk!

***

Bir siyasi partisiniz ve sesinizi duyuracak hiçbir yol bulamayıp da parti binalarınıza pankart mı astınız? “Diploma nerede?”, “128 milyar nerede?” gibi sorular soran ya da “Uyan Erzurum, hırsız var” diyen pankartlar… O zaman da polis var, indirecek!

Öte yanda ise, devasa bir medya ordusu, iktidarın her adımını eşsiz bir başarı olarak anlatan…

Demokrasi ki, ancak doğru bilgilendirilmiş ve eleştirel olabilen vatandaşlarla var olabilir ve güya bu işi de medya yapacaktı, yazık o demokrasiye! Medyanın bu haliyle sınanan demokrasinin hiç şansı yok!

Demokrasinin de, Alpcanların da, deve yaptıkları halde pire anlatamadıklarından yakınanların da kendilerini umursayan mecralara sahip çıkması gerekiyor. Onların kurtuluşu ile medyanın kurtuluşu aynı şey aslında.

Alpcanlarla biz birbirimizi ve ancak hep birlikte olursak da demokrasimizi kurtarabiliriz!