Gökhan, eşi Müge Uzun Zan’la çıktığı programda, İ. Küçükkaya’ya deprem sırasında Hatay’da yaşadıklarını, yapılanları ve yapılması gerekenleri anlatırken “turizm” deyince, ben de işte “lider” dedim.

Deprem nere, turizm nere, değil mi? Hayır, değil!

Deprem üzerine çok konuştuk; afet, felaket, kriz dedik. İktidarın da enkaz altında kaldığını söyledik. Felaketler ve krizler böyledir, kimilerini gömerken kimilerini doğurur. Krizler fırsatlar barındırdığı gibi, liderler de yaratır.

Bir futbol insanı olarak bildiğimiz Gökhan, depremde hem bir “iyi insan” olarak hem de onu aşan özellikleriyle öne çıktı.

Televizyonda onu dinlerken, yerle bir olan Hatay’da, sadece kısa vadede yaraların sarılmasına yardım eden birini değil de aynı zamanda uzun vadede kentin ayağa kaldırılmasına önderlik edebilecek genç bir lider gördüm. Korkunç bir trajedinin yaşandığı deprem bölgesinde, on binlerce insanın gömüldüğü yıkıntılar arasında “turizm”i de görebiliyor olması ne denli vizyoner ve birikimli olduğunun işareti.

Keşke Hatay’ın belediye başkanı olsa dedim, içimden!

Keşke olsa dedim, çünkü olduğunda yalnızca kendini öne çıkararak “ben” diyecek biri değil, takım oyunu oynayacak, gerektiği yerde gereken oyuncuyu öne çıkaracak bir lider görüntüsü veriyordu. Deprem sırasında asıl eşinin önderlik ettiğini, aileyi onun kurtardığını anlatırken, televizyonda eşine yapmacık jest yapan biri değil, kendisi geri durup hak edeni öne çıkaracak bir “takım kaptanı” gibiydi.

Krizler liderler de çıkarır ya; diğerlerinin bencilliğini, zayıflığını, korkularını aşmalarına yardım eden, daha iyisini ve daha zorunu başarabileceklerine dair ilham veren liderler… Bu depremler de, tıpkı Covid’deki gibi, böyle liderler çıkarttı. Astığı astık kestiği kestik lider görüntüsü verirken Covid altında kalan Bolsonaro nasıl gittiyse, depremin enkazı altında kalanlar da gidecek!

ABD Başkanı Roosevelt 1933’te Büyük Buhran’ın ortasında “Korkmamız gereken tek şey... korkunun kendisidir” demiş, “akıl ve cesaret”in insanları krizden çekip çıkaracak liderlik özellikleri olduğunu vurgulamıştı.

Depremde insanlara yardım için çırpınan Gökhan, iktidarın bir parmak sallamasıyla geri basanların tersine “Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’ndan aradılar. Yardım geliyor dediler, gelmedi. Hakkımı helal etmiyorum” derken cesaret, Hatay’ın enkazlarında turizm potansiyeli görürken de feraset ve akıl sergiliyordu.

Mükemmel bir fırtınanın ortasında ‘bu şiddetli rüzgârlardan ve büyük dalgalardan iyi bir şey yapacağım’ diyen” bir kaptan gibi, depremin enkazlarında nice yıllar alacak toparlanma sürecinde sürdürülebilir bir kalkınma modeli olarak turizmi görebilmek de liderliktir!

Karanlık turizm (felaket/hüzün turizmi)” önemli bir turizm dalı ve her yıl dünyanın dört bir yanından milyonlarca turisti, Auschwitz’den Çernobil’e, Kennedy suikastının yapıldığı Gettysburg’dan New York’taki 11 Eylül Anıtı’na kadar pek çok vahşet, kaza, doğal afet veya savaş alanlarına çekiyor. Bugün seyahat rehberlerinde gösterilen 112 ülkeden böyle yaklaşık 900 yer var.

Buraları ziyaret ederken kendimize yabancı ve uzak şeyleri değil, çoğu zaman kendimizi ve benzer koşullarda neler yapabileceğimizi görürüz. Yapabileceklerimizi ve yapılmaması gereken kötülükleri kavrarız. Bir trajedinin “röntgenciliğini” yapmaz, “insan olmak” hakkında da düşünürüz. Hatırlar ve öğreniriz!

Evet, enkazları apar topar kaldırmamalı, oraları bir “karanlık turizm” alanına dönüştürmeyi düşünebilmeliyiz. Bu felaketler tekrarlanmasın diye de!

İyiliğin, aklın ve cesaretinle bin yaşa Gökhan Zan!